Güncelleme Tarihi:
Avukat Macit Karaahmetoğlu, yaptığı açıklamada, bildiride Göç Yasasıyla Türklerin asimile edilmek istendiğini vurgulayarak, "Türklerin tepkilerini göstermemeleri durumunda gelecekte daha ağır yaptırımlar içeren yasalarla karşı karşıya kalabileceklerini belirtti.
Göç Yasasını savaş sonrası Almanyasının en yüz kızartıcı yasası olarak gördüğünü belirten Macit Karaahmetoğlu(sağda), 'Yasayla Almanyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu ülkede bir insanın kimliğini kaybetmeden yaşamasına izin verilmeyecek. Son yıllarda Türklere karşı oldukça katı bir tutum sergilenmeye başlandı. Göç Yasası da bu tutumun dışavurumudur. Yasaya karşı tavrımızı ortaya koyamazsak daha sert politikalarla karşı karşıya kalabiliriz. İnsanların eşitliğine inanan herkes Göç Yasasını protesto etmeli' dedi.
Bildiri yayınlandı
Karahmetoğlu, yasayla ilgili özellikle Alman aydınlarının suskunluklarını bozmaları gerektiğini ifade ederek, 'Aydınların yasanın hukuki ve toplumsal boyutunun henüz farkına varmadıklarını düşünüyorum. Aydınlar, Alman toplumunun bilinçlendirilmesine önemli katkılarda bulunabilirler' diye konuştu. Avukat Karaahmetoğlu, yayınladığı protesto bildirisinde de, Göç Yasasıyla Türklerin entegrasyonu değil, asimilasyonu hedeflendiğine işaret ederek, "Yasanın bu haliyle AB hukuku ve Alman Anayasasına aykırılığı ülkenin en yetkin hukukçuları tarafından açıkça dile getirilmiştir. Ayrımcı yasaya karşı küçük ve büyük çapta protesto gösterileri düzenlemeliyiz. Türklerin bundan sonra Almanyada onurlu bir hayat sürdürüp sürdüremeyeceklerini, yürüteceğimiz demokratik mücadelenin sonucu belirleyecektir. Göç Yasası konusunda tepkisiz kalma lüksümüz yok!" ifadesine yer verildi.
Yasa tuzaklarla dolu
Almanya'nın Ditzingen kentinde avukatlık yapan Türk ve Alman Hukuku Uzmanı Dr. Dr. Altan Heper de, Göç Yasasının iki sınıflı Alman toplumu yarattığını söyledi.
Heper, Hürriyete yaptığı açıklamada, görüşlerini şu şekilde dile getirdi:
'Kural olarak bugüne kadar Almanların geçimlerini sosyal yardım ile sağlamaları, aile birleşimini engellemiyordu. Oturum Yasasının 28. maddesinde yer alan bu hüküm, yeni Oturum Yasasında kalkmakla birlikte bu maddeye yeni bir ekleme getirmiştir. Bu ekleme Türkler için tuzaklarla doludur. Bu eklemenin resmi kayıtlara geçen gerekçesinde Almanların da aile birleşimini devlet yardımı, veya sosyal yardım almadan gerçekleştirebilmesi şartı yer aldı. Bu şartı yerine getirilmemesi halinde artık sosyal yardım alan bir Alman da, eşini Almanya´ya getirememekte ve devlet bu Almandan Almanya dışında eşinin memleketinde veya diğer bir ülkede yaşamasını isteyebilmektedir. Burada açıkça tarif edilen Almanlar aslında Türk kökenli Almanlardır. Yasa gerekçesinde adı verilmeden en büyük göçmen kitlesi olan Türkler hedef alınmakta ve sosyal yardım alan Türklerin aile birleşimi engellenmektedir. Bu da iki sınıflı Alman toplumu yaratmaktadır.!
Avukat Macit Karaahmetoğlunun (solda) Göç Yasası'na karşı başlattığı protesto girişimini Alman hukuku uzmanı avukat Altan Heper de desteklediğini söyledi.
Tepkisiz kalma lüksümüz yok
GÖÇ Yasasında yapılan son değişikliklerle Alman siyaset ve toplumsal yaşamında yeni ve tehlikeli bir sürece girilmiştir. Entegrasyonu destekleyeceği öne sürülen yasanın gerçek amacı, aile birleşimi yoluyla her yıl Almanyaya gelen yaklaşık 30 bin Türke engel olmaktır. Yasa, getirdiği yükümlülükler ve yaptırım olanaklarıyla Alman vatandaşlığına geçmiş Türkleri bile ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutuyor. Özetle Göç Yasasıyla Türklerin entegrasyonu değil, asimilasyonu hedefleniyor. Yasanın bu haliyle AB hukuku ve Alman Anayasasına aykırılığı ülkenin en yetkin hukukçuları tarafından açıkça ifade edilmiştir.
Göç Yasasının ortaya çıkması bir raslantı değildir. Özellikle son üç yıl içinde yazılı ve görsel Alman medyası tek taraflı yayınlarıyla Türkleri boy hedefi haline getirmiştir. Alman medyası, siyasetçilerin söylemleri çizgisinde reyting ve tiraj unsuru olarak kullandıkları Türkleri uyum konusunda uzlaşmaz ve şiddet yanlısı bir topluluk olarak göstererek Göç Yasasına uygun bir zemin kazandırmıştır. Ne yazik ki uzman sıfatıyla kamuoyu önüne çıkan bazı Türk kökenliler, Alman toplumunda Türklerle ilgili önyargıları pekiştirecek açıklamalar ve yayınlarla bu zeminin hazırlanmasına katkıda bulundular. Sürekli gündemde tutulan zoraki evlilik, aile içi şiddet ve namus cinayetleri gibi önemli sorunlar Türk toplumunun geneline mal edildi. Bu haksız genellemelerin bilimsel bir dayanağı bulunmadığı ise dikkate alınmadı.
Ayrımcılığı körükleyen bu yasaya karşı demokratik haklarımızı kullanarak kesin tavrımızı ortaya koymalıyız. Göç Yasasının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi Türkler açısından hayati bir öneme sahip. Yasa ilk başta daha ılımlı bir şekilde uygulamaya konulacaktır. Yasaya karşı ilk tepkiler dindikten sonra uygulamalar sertleştirilecek, asimile edilmek istenen Türkler üzerindeki baskılar yoğunlaşacaktır. Türk kuruluşları, göstermelik bir işlevi olan Uyum Zirvesini boykot ederek haksızlıklara seyirci kalınmayacağını göstermiştir. Türk kuruluşlarının bu zirveye katılması, Göç Yasasında Türkler için öngörülen ayrımcı uygulamaların meşrulaştırılması anlamını taşıyacaktı.
Bu boykot Türklere karşı başlatılan uygulamaya ilk büyük darbeyi vurdu. Türklerin tepkilerini aralıksız bir şekilde devam ettirmeleri şart. Bu yasadan etkilenen herkes vakit kaybetmeden hukuki yola başvurmalı. Bu konuda Türk avukatların vatandaşlara herhangi bir ücret talep etmeden yardımcı olacağından eminiz. Dava Anayasa Mahkemesine initikal etmeden ayrımcı yasaya karşı küçük ve büyük çapta protesto gösterileri düzenlemeliyiz.
Türklerin bundan sonra Almanyada onurlu bir hayat sürdürüp sürdüremeyeceklerini, yürüteceğimiz demokratik mücadelenin sonucu belirleyecektir. Göç Yasası konusunda tepkisiz kalma lüksümüz yok!