Güncelleme Tarihi:
***
Benzer bir olay Haziran ayında Berlin-Schönefeld Havaalanı’nda da yaşandı.
Berlin ziyaretini tamamlayan Japon bir turist, İtalya’nın Pisa kentine hareket etmek için Schönefeld Havalimanı’nda güvenlik kontrolünden geçerken, görevlinin “Ayakkabınızı çıkarın” demesi üzerine “Bomba var” diye bağırdı.
Görevli aynı talebini yineleyince de, 32 yaşındaki Japon turist, “Bomba var, Bomba var” demeyi sürdürdü.
Bunun üzerine kontrol noktasındaki görevli, havaalanı polisini devreye soktu.
Havaalanın o bölümü derhal boşaltıldı.
Berlin-Pisa seferini yapacak uçağa yüklenen tüm bagajlar indirilip yeniden kontrol edildi.
Tehlikeli bir maddeye rastlanmadı.
“Şaka yaptım” diyen Japon turist, kısa bir süre sonra polis tarafından serbest bırakıldı.
Ama bilet aldığı havayolları o uçağa bindirmeyince Japon turist yeni bir bilet alarak gecikmeli de olsa başka bir uçakla Pisa’ya uçtu.
Yani tehlikeli ve yersiz şaka yüzünden hem zaman hem de para kaybetti.
Tabii hem görevlileri hem de yolcuları tedirgin de etti.
İşte bu tehlikeli ve yersiz şakalar beni yıllar öncesine geri götürdü.
***
Strasbourg Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenim görürken 1971 yılı yaz tatilini geçirmek üzere uçakla Türkiye’ye gittim.
Aynı üniversitede ekonomi okuyan ve otomobiliyle Türkiye’ye tatile gelen İstanbullu arkadaşım Selahattin’le beraber geri dönmeyi önceden kararlaştırmıştık.
Tatil bittikten sonra İstanbul’da buluşup yola koyulduk.
Bulgaristan’ı geçip yıllar sonra tarihe gömülen eski Yugoslavya sınırına vardığımızda üniformalı sınır polisleri, “Deklare edilecek bir şeyiniz var mı?” diye sordular.
Ben de “Uyuşturucu var” deyiverdim.
Tabii aklım sıra dalga geçip, şaka yapmıştım.
Ama komünist ülkenin sosyalist polisleri şaka maka anlamadılar.
Otomobili bize boşalttırdılar.
Hatta tekerlekleri bile çıkarttırdılar.
Didik didik aradıktan sonra “Haydi gidin!” dediler.
***
Yıllar sonra yine benzer bir olay yaşadım.
1983 yılının ikinci yarısında Hürriyet Gazetesi Berlin Temsilcisi olarak göreve başladım.
Batı-Doğu Berlin bölünmüşlüğü beni çok huzursuz etti.
Her gün görmesem de, Batılıların utanç duvarı, Doğuluların kapitalizme geçit yok duvarı olarak nitelediği Berlin Duvarı kafamdan hiç çıkmadı ve huzursuzluğumu her geçen gün artırdı.
İstanbul’daki yöneticilere Berlin’de kalmak istemediğimi söyledim.
Biraz sancılı da olsa, Hürriyet’in Avrupa baskılarının merkezi Frankfurt’a dönmeme onay çıktı.
Yaklaşık 22 ay sonra Berlin serüveni bitiyordu.
Bir minibüs kiraladım ve giysilerimi, kitaplarımı, pılımı pırtımı doldurup Frankfurt’a gitmek üzere Berlin’den yola koyuldum.
Batı Berlin’in merkezinden yaklaşık 16 km uzaklıktaki Federal Almanya Cumhuriyeti ile Doğu Almanya olarak bilinen Demokratik Almanya Cumhuriyeti arasındaki geçiş noktası Dreilinden’de üniformalı sınır polisleri durdurdu.
Ehliyetime ve pasaportuma baktıktan sonra minibüsün içinde neler olduğunu sordular.
Ben de hiç duraksamadan “Kaçak insan” deyiverdim.
Tabii aklım sıra şaka yapmıştım.
Ama komünist sistemin sosyalist polisleri şaka maka anlamadı.
Bana minibüsü tamamen boşalttırdılar.
Laf olsun diye kapıları açıp uzaktan kontrol ettikten sonra “Haydi bakalım yükle mallarını ve git” dediler.
Evet, her şeyi boşalttığım gibi yeniden minibüse yükledim.
Arkama bile bakmadan direksiyonun başına geçip Frankfurt’un yolunu tuttum.
Ve bir daha da, hiçbir yerde ve hiçbir zaman tehlikeli ve yersiz şaka yapmamaya karar verdim.
Yapmadım da.