Susurluk’tan Ergenekon’a düz bir çizgi... Hem de d

Güncelleme Tarihi:

Susurluk’tan Ergenekon’a düz bir çizgi... Hem de d
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2011 00:00

SUSURLUK neyin adıydı?Devlet yetkisi kullanılarak yapılan hukuk dışılıkların, işlenen cinayetlerin, elde edilen kişisel çıkarların, kanun kaçağı-suçlu pozisyonundaki insanlara devlet yetkisi vermenin, onlara cinayet işletmenin, mafyalaşmanın adıydı Susurluk.

Haberin Devamı

Peki ya Ergenekon neyin adı?
Üç aşağı beş yukarı aynı şeyin üstüne bir de hükümeti devirmek için askeri darbe girişimlerini, o olmayınca askeri darbe yapmaya zorlayacak ortamı yaratacak girişimleri yapmanın adı.
Böyle baktığınızda Susurluk ile Ergenekon arasında düz bir çizgi var. Hatta neredeyse ikisi aynı şey.
Biz 1996 sonunda Susurluk’ta bir ipin ucunu yakaladık. Kamuoyu bastırdı. Dönemin muhalefeti, iktidarı sıkıştırmak için bastırdı. İstanbul’daki DGM Savcıları bir soruşturma açtılar, Susurluk isminin anımsattığı konulardan pek azıyla ilgili deliller bulabildiler, buldukları delil kadar dava açtılar, onda bile sanıkların tamamını yargılayamadılar.
Susurluk’un bu eksik kalmış hali, zamanında muhalefetteyken konuyu desteklemiş Mesut Yılmaz tarafından büyük bir araştırma konusu yapıldı, Kutlu Savaş, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanvekili sıfatıyla ve ‘Sorgu yargıcı’ yetkisiyle bir ‘araştırma’ yaptı, yazdığı rapor hemen basına sızdı.
Ama raporu (sızdırmak ne kelime) gazetelere ve TV’lere dağıtan Başbakan Mesut Yılmaz, raporda yazılı pek çoğu cinayet vb. onlarca suç tesbitine rağmen bu ‘araştırma’yı hukuki sonuç doğuracak bir ‘soruşturma’ya çevirmedi.
Bunu yapmadığı gibi, raporu Susurluk davasının görüldüğü mahkemeye de, mahkemenin istemesine rağmen, göndermedi.
Raporun kendisinden de önemli olan, raporun delillerini içeren klasörleri ise kimse görmedi.
Yani, Susurluk kazası sırasında iktidarda olan Refahyol hükümeti de, sonradan gelen ANAP hükümeti de, Susurluk soruşturmasının hukuki sonuçlara ulaşmasına yardım etmedi, ellerindeki bilgisi mahkemelerle paylaşmadı, mahkeme savcılarına yardım etmedi.
Peki ya Ergenekon’da ne oldu?
Savcılar, Susurluk’takine göre daha zayıf (Ümraniye’deki el bombaları) delillerden hareketle yine de çok geniş bir organizasyona ulaştılar. Ulaştılar ama sıranın esas konu olması gereken darbe teşebbüslerine gelmesi bir hayli gecikti.
Savcılar ve polis, bu kez hükümet engellemesiyle karşılaşmadılar. Aksine hükümet polisin savcıların istediği her şeyi yapması için destek oldu.
Oldu ama o kadar. Aynen Susurluk vakasında yaşandığı gibi hükümet kendi elindeki araştırma-soruşturma gücünü savcıların emrine vermedi.
Kendi bildiklerini de savcılarla paylaşmadı.
Susurluk döneminde hiç değilse bir ‘araştırma’ raporu yazılmış, Meclis devreye alınıp bir ‘Araştırma Komisyonu’ kurulmuş, komisyonda pek çok kişi bilgi vermişti.
Ergenekon’da Meclis hiç devreye girmedi, hükümet de, söylediğim gibi Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu devreye sokmayı hiç düşünmedi bile.
Alın size bir düz çizgi. Hem de dümdüz.

Haberin Devamı

İklim Bayraktar gazeteciyse...

Haberin Devamı

BAŞLIKTAKİ cümlenin devamını tahmin edersiniz veya siz istediğiniz kelimeyle bitirin.
Şaşırtıcı olan, ana muhalefet partisinin Meclis Grup Başkanvekili sıfatını taşıyan bir siyasetçinin bu sözde ‘gazeteci’nin evinin kapısına kadar gitmesi, bir yerde oturan bir ‘yandaş’ı ona göstermesi, sonra da ‘haberini yapmadı’ diye hayıflanması...
Şaşırtıcı olan, ana muhalefet partisinin eski genel başkanının bu kişiyle görüşmeyi kabul etmesi. Şaşırtıcı olan ana muhalefetin yeni genel başkanının da bu kişiyle görüşmesi, kendisine sunulan yasadışı kayıt önerisini ‘Ben yardım etmem ama sen yap getir’ diyerek karşılaması...
Şaşırtıcı olan tacize uğradığını öne süren bu kişinin suçladığı ‘tacizci’sine ertesi gün yeniden telefon etmesi.
Şaşırtıcı olan bu kadar boyutuyla bile devasa nitelikte olan bir skandalın bazılarınca gözardı edilmek istenmesi.
Şaşırtıcı olan CHP Genel Başkanının eski genel başkanına iftira attığını ima ettiği bu kişinin rakip partiyle ilgili iddiasını benimser gibi konuşması.
Daha şaşırdığım çok şey var ama burada susayım artık.

Haberin Devamı

Lian Mit hadisesini hatırlamak

80’li yılların ikinci yarısının Babıalisinde bir Lian Mit hadisesi yaşanmıştı, o dönemin gazetecileri iyi hatırlayacak. Nedense İklim Bayraktar hadisesini okudukça aklıma Lian Mit hadisesi, o kişinin dönemin Cumhuriyet ve Güneş gazeteleriyle Nokta dergisini de yayınlayan Gelişim Yayınları’nın erkeklerini nasıl birbirine soktuğu geliyor.
Lian Mit, siyasete el atamamıştı neyse ki.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!