Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraflar: Arşiv
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 02, 2021 09:53
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda tam ırkçılık yaşandı. Yol bisikletinde erkeklerin zamana karşı yarışında, Almanya adına piste inen Nikias Arndt, rakiplerinden Etiyopyalı Amanuel Ghebreigzabhier ve Cezayirli Azzedine Lagab’ın gerisinde kalınca, sahneye Alman Bisikletçiler Birliği (BDR) Sportif Direktörü Patrick Moster çıktı.
Nikias Arndt’ı motive etmek için “Yakala şu deve çobanlarını-güdücülerini-binicilerini. Yakala şu deve çobanlarını. Haydi!” diye bağırdı.
İşte o anlar kameraya yansıyınca çeşitli çevrelerden tepkiler ve eleştiriler yağdı.
Püfür püfür ırkçılık kokan bu söylemleri nedeniyle Patrick Moster, çok geçmeden özür diledi.
“O anın sıcaklığı ve hissettiğim baskı nedeniyle yanlış ifadeler kullandım. Kimseyi kırmak istememiştim. Bunun için içtenlikle özür dilerim” dedi.
Ama BDR, sportif direktörünün bu yaklaşımının sporun hoşgörü, saygı ve ‘fairplay’ (kurallara riayet) gibi değerleriyle bağdaşmadığını açıkladı.
Almanya Olimpiyat Sporları Konfederasyonu (DOSB) de Patrick Moster’in derhal Almanya’ya geri gönderilmesine karar verdi.
Nitekim öyle de oldu.
Irkçı söylemi yüzünden Patrick Moster ‘cezalandırıldı’.
*
Biz aynı söylemi 2018 yılında da duymuştuk.
40 gün süren Paskalya orucunun başlangıcı olarak kabul edilen 14 Şubat 2018 tarihindeki ‘Aschermittwoch’ (Kül Çarşambası) günüydü.
Politikacıların birbirlerine ve başkalarına istedikleri gibi ‘bindirme’ günü.
Sağ popülist Almanya için Alternatif’in (AfD) Saksonya-Anhalt Eyalet Teşkilatı Başkanı Andre Poggenburg, Türkler’e ‘çörek otu tacirleri’, ‘deve güdücüleri-çobanları’, ‘vatansız ayaktakımı-serseri güruh’ diyerek hakaretler yağdırdı.
“Bu kimyon tacirlerinin kıçında 1.5 milyonluk bir Ermeni soykırımı var. Onlar da bize tarih ve yurt hakkında ders vermeye kalkışıyor” dedi.
“Bu deve çobanları ait oldukları yere defolup gitsinler. Boğaz’ın çok çok ötesine çok eşli, toprak evlerine” diyerek kin kusmuştu.
Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “Gördüğüm kadarıyla bazı politikacılar, seviyesizliği, pervasızlığı ve nefret söylemlerini strateji haline getirmişler” diyerek bu ve benzer yaklaşımların kabul edilemeyeceğini söyledi.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da, “İnsanlara etnik ayrımcılık yapanlar, ırkçılıkla suçlanmaya hazır olmalılar” açıklamasında bulundu.
Dresden Savcılığı da harekete geçerek Poggenburg hakkında soruşturma başlattı.
Almanya Türk Toplumu (TGD) da suç duyurusunda bulundu.
Ama Dresden Savcılığı soruşturmanın sürdürülmesine gerek olmadığı, zira AfD’li politikacının söylemlerinin, her ne kadar hakaret içerse de düşünceyi
ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar verdi.
*
AfD Meclis Grubu Eş Başkanı Alice Weidel, 2018’de Federal Meclis’te yaptığı konuşmasında, “Size şunu söyleyebilirim; Peçeliler, başörtülü kızlar ve bıçaklı besleme erkekler ile diğer işe yaramayan parazitler, bizim refahımızı, ekonomik kalkınmamızı ve her şeyden önce de sosyal devletimizi garanti edemezler” diyerek açık bir biçimde Müslümanlara hakaret etti.
Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schaeuble,
Alice Weidel’in bu söylemlerini kınadı.
AfD Meclis Grubu eski Eş Başkanı
Alexander Gauland, aynı dönemde “İslam potansiyel bir tehdittir. İslam, protestan ve katolik Hıristiyanlık gibi normal bir din değildir. İslam ideolojik bir yapıdır” diyerek İslam düşmanlığı sergiledi.
“Ben Müslüman bir toplumda yaşamak istemiyorum. Zaten bunun için Türkleri 1683’te Viyana önlerinde durdurduk” diyerek apaçık Türk düşmanlığı yaptı.
Hâlâ da bu tutumunu sürdürmekte.
Gauland, Uyumdan Sorumlu eski Devlet Bakanı Aydan Özoğuz’un, “Dilin (Almanca) dışında belirgin spesifik bir Alman kültürü yok” sözleri üzerine, Eichfeld’de düzenlenen
seçim kampanyasında, “Bunu da bir Alman-Türk’ü söylüyor. Onu Eichsfeld’e davet edin ve spesifik Alman kültürünün ne olduğunu anlatın. O zaman bir daha hiç buralara gelemez ve biz de Tanrı’nın yardımıyla kendisinden onu Anadolu’da imha etmek yoluyla kurtulmuş oluruz” diyerek tam bir ırkçılık sergiledi.
Yani bir yerde, dolaylı bir biçimde de olsa ölümle tehdit etti.
Ama buram buram ırkçılık, İslam ve Türk düşmanlığı kokan bu açıklamaların hepsi de Alman adalet makamları tarafından ‘düşünceyi ifade özgürlüğü’ olarak değerlendirildi.
Hâlâ da öyle.
İnsanları atıklar gibi imha etmenin, yani cayır cayır yakarak yok etmenin nesi ve neresi düşünceyi ifade özgürlüğüdür acaba?