Güncelleme Tarihi:
BREMEN 439 kilometre kare yüzölçümü ile coğrafi olarak Almanya’nın en küçük eyaletidir.
680 bin nüfusuyla da öyle.
İşte 26 Mayıs’ta, yani bu hafta pazar günü Avrupa Parlamentosu seçimlerine paralel olarak Bremen’de Eyalet Parlamentosu seçimleri de yapılacak.
Gözler şimdiden Bremen’e çevrilmiş durumda.
Çünkü Bremen, Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) İkinci Dünya Savaşı’ndan beri (1945) iktidarda olduğu tek eyalet.
Wilhelm Kaisen (1945-1965), Willy Dehnkamp (1965-1967), Hans Koschnick (1967-1985), Klaus Wedemeier (1985-1995), Henning Scherf (1995-2005), Jens Börsen (2005-2015) yılları arasında Eyalet Başbakanı olarak görev yaptılar.
2015 yılından beri de Carsten Sieling bu görevi sürdürmektedir.
Bremen’in şimdiye kadar gelmiş geçmiş tüm Eyalet Başbakanları SPD’lidir.
Carsten Sieling de öyle.
Ancak son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamaları, SPD’nin Almanya’daki son kalesinin sarsılmakta olduğu yönünde ciddi sinyaller vermektedir.
1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda yüzde 50’nin üzerinde oy alan ve 2015 yılındaki Eyalet Parlamentosu seçimlerinden yüzde 32.8’le ‘en güçlü parti’ olarak çıkan SPD’nin son dönemlerde Bremen’de de ciddi biçimde kan kaybına, daha doğrusu oy kaybına uğradığı görülmektedir.
Son kamuoyu yoklamalarına göre, pazar günkü seçimlerde Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) yüzde 27, SPD’nin yüzde 24-25, Yeşiller’in yüzde 18, Sol Parti’nin yüzde 12, sağ popülist Almanya için Alternatif’in (AfD) yüzde 6 ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) de yüzde 5 oy alması beklenmekte.
SPD’nin son kalesinin de düşmesini önlemek için Carsten Sieling, şimdiden seçimlerden sonra kesinlikle CDU ile ortaklık etmeyeceklerini ilan etti.
FDP ile de.
SPD’li Sieling’in hedefi Sol Parti ve Yeşiller’le birlikte ‘kırmızı-kırmızı-yeşil koalisyon’ oluşturmak.
Ama insanın aklına yine de “Acaba?” sorusu geliyor.
Çünkü 2005’te yapılan genel seçim öncesi, dönemin SPD’li Başbakanı Gerhard Schröder, CDU ve ‘kardeş parti’ Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) ile kesinlikle ortaklık etmeyeceklerini yineleyip durdu.
Hatta seçim akşamı televizyondaki ‘Filler Buluşması’ adı altındaki açık oturumda, CDU/CSU’nun lider adayı Angela Merkel için, “Gerçekten siz ‘Ben başbakan olmak istiyorum’ diyecek bayan Merkel’in görüşme önerisine benim partimin destek vereceğini mi düşünüyorsunuz. Kiliseyi köyde bırakalım. Olmaz böyle bir şey” demişti.
Ama birkaç hafta sonra CDU/CSU ile SPD ‘büyük koalisyon hükümeti’ kurdu.
Angela Merkel de başbakanlık koltuğuna oturdu.
*
2013 yılındaki SPD’nin başbakan adayı Peer Steinbrück de 2017 yılındaki başbakan adayı Martin Schulz da genel seçimler öncesi “CDU/CSU ile ortaklık yok” dediler.
Ancak seçimlerden sonra SPD, CDU/CSU ile büyük koalisyona “Evet” dedi.
SPD’nin ‘sayesinde’ Angela Merkel de başbakanlık koktuğunu korudu.
İşte o yüzden SPD’li Carsten Sieling’in açıklaması pek inandırıcı gelmiyor.
Ayrıca daha seçim olmadan SPD’de Genel Başkanı Andrea Nahles’e isyan bayrağı açma sinyalleri gelmeye başladı.
Partinin Kuzey Ren Vestfalya (NRW) ve Aşağı Saksonya Eyalet teşkilatlarının Bremen Eyalet Parlamentosu ve aynı gün yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde SPD’nin oy kaybına uğraması halinde, Andrea Nahles’in Meclis Grup Başkanı görevini bırakması için harekete geçecekleri söylentileri yoğunlaştı.
Hatta genel başkanlık koltuğuna göz dikenler olduğu da.
*
Evet, SPD’nin son kalesi de düşerse, partide zaten son dönemlerde yaşanmakta olan sıkıntıların krize dönüşmesi de kaçınılmaz olacak.
Bunu hiç şüphesiz Andrea Nahles de bilmektedir.