Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Getty Images
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 28, 2019 10:05
Almanya’nın en köklü partisi konumundaki Sosyal Demokrat Parti’de (SDP) son dönemlerde yaşanan sistematik oy kaybı yüzünden ‘öze dönüş’ arayışı başladı.
SPD’nin ilk öncüsü konumundaki Genel Alman İşçiler Derneği (ADAV), 1863 yılında kuruldu.
1869 yılında kurulan Sosyal Demokrat İşçi Partisi (SDAP) ile ADAV, 1875 yılında Almanya Sosyalist İşçi Partisi SAPD) çatısı altında birleşti.
1890 yılında da Sosyal Demokrat Parti (SPD) adını aldı.
Naziler, 1933 yılında ‘devlet ve halk düşmanlığı yaptığı’ gerekçesiyle SPD’yi yasakladılar.
Ancak İkinci Dünya Savaşı bitikten sonra 1945 yılında SPD yeniden doğdu.
23 Mayıs 1949 tarihinde anayasanın kabulüyle Federal Almanya Cumhuriyeti’nin resmen kurulmasından sonra yapılan ilk genel seçimlerden, toplam oyların yüzde 29.9’unu alarak Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partilerinin (CDU/CSU) ardından ‘ikinci büyük güç’ olarak çıktı.
O dönemde SPD’nin 750 bine yakın üyesi vardı.
Bu üyelerin çoğu işçiydi.
SPD’nin üye sayısı 1977 yılında bir milyon sınırını aştı.
*
Evet 1959 yılında ‘Godesberg Programı’ ile ‘işçi partisinden halk partisine’ dönüşen SPD’nin şu andaki üye sayısı 450 bin civarındadır.
Üye profiline bakıldığında, bir dönemlerin ‘işçi partisi’ olarak bilinen SPD’deki işçi üye oranı yüzde 8’i bile geçmemektedir.
Yani işçi kesimi, zamanla SPD’den uzaklaşmıştır.
Bunda hiç şüphesiz Almanya’yı düzlüğe çıkardığı halde, Gerhard Schröder başbakanlığındaki SPD-Yeşiller koalisyonunun ‘Gündem 2010’ adı altında hayata geçirdiği ‘Hartz IV’ ile sosyal ve iş piyasası reformları, işçi ve sendikaların SPD’den uzaklaşmasında etkin bir rol oynamıştır.
Evet bir dönemler ‘özgürlük, dayanışma ve sosyal adalet’ ilkelerini parti programına büyük harflerle yazarak yüzde 40’ların üzerinde oy toplayan SPD, 2017’de yapılan genel seçimlerde ancak yüzde 20.5 oranında oy alabilmiştir.
Hem de geleceğe dönük umut verici bir programla
seçim kampanyası sürdürdüğü halde.
SPD’nin, ‘İşte şimdi şunların zamanı’ başlıklı programı şöyleydi:
* Daha fazla adalet...
* Daha çok aile, en iyi okullar, en iyi bakım...
* Modern eğitim ve iş güvencesi...
* Daha güçlü bir ekonomi ve yaratıcılık...
* Yatırım ve adil vergi...
* Kentte ve taşrada daha iyi bir yaşam...
* Sağlıklı ve temiz bir gelecek...
* Günlük yaşamda güvenlik...
* Düzenli bir göç politikası...
* Açık ve modern bir toplum...
* Sosyal ve demokratik daha iyi bir Avrupa...
* Dünyada daha çok barış ve istikrar...
Ama seçmen bu vaatlere kulak asmadı.
Aslında SPD, 2005-2009 yılları arasında olduğu gibi 2013 yılından beri CDU/CSU ile sürdürdüğü büyük koalisyon hükümetinde asgari ücretin artırılması, borsada işlem gören şirketlerde yüzde 40 kadın kotası, yenilenebilir enerji yasasında reform, ebeveyn parası gibi alanlarda kararlı bir tutum sergilemiştir.
Başarılı da olmuştur.
Ama bunu seçmenlere iyi anlatamadığı için son genel seçimlerde tarihinin en büyük yenilgisini alarak tam bir hezimet yaşamıştır.
Son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamaları ise yıllardır ‘halk partisi’ konumunda olan SPD’nin nerdeyse ‘can çekişmekte’ olduğunu göstermektedir.
SPD’nin şu anda federal düzeyde yüzde 15 civarında, hatta daha az oy alacağından hareket edilmektedir.
İşte bu çöküşü durdurmak için SPD’de şu anda bir ‘
öze dönüş’ arayışı başlamıştır.
Hedef, işçileri, dar gelirlileri ve orta direği yeniden kazanmaktır.
*
Evet, SPD bugünlerde bir yandan yeni eş genel başkan arayışını sürdürürken, diğer yandan ‘eski tabanın gönlünü yeniden kazanmak’ için kafa yoruyor.
Bu bağlamda SPD’lilerin ilk akıllarına gelen de ‘varlık vergisi’ oldu.
Hedef, çok zenginlerden yılda 10 milyar Euro ‘varlık vergisi’ almak.
Yani bir yerde ‘zengin vergisi’ alarak, dar gelirlilerin ‘gönüllerini ve oylarını almak’ istiyor SPD.
Şüphesiz sol kanadın da.
Tabii yasal engelleri aşabilirse.
Zira Federal Anayasa Mahkemesi’nin 1995 yılında ‘adil değil’ gerekçesiyle verdiği karar üzerine, Almanya’da 1997 yılında ‘varlık vergisi’ uygulamasına son verilmişti.
Bekleyip göreceğiz...