Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: dpa
Oluşturulma Tarihi: Ekim 28, 2019 09:58
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Türkiye’yi hep ‘İslam dünyasına ulaştıran önemli bir köprü’ olarak gördü. SPD, Türkiye’yi hep çeşitli alanlarda işbirliği yapılabilecek ‘güvenilir bir partner’ olarak gördü.
BUNU Alman sosyal demokratların ‘anıt adamı’ olarak bilinen
Almanya’nın
SPD’li ilk başbakanı (1969-1974) olan Willy Brandt da böyle görmüştür. Ancak Brandt, halkının çok büyük bir bölümü Müslüman olduğu için Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine hiç de sıcak bakmamıştır.
Hatta ilk petrol krizi nedeniyle 1973 yılında Türkiye’den Almanya’ya yeni işçi gelmesinin yolunu bile kapatmıştır.
Brandt’tan görevi 1974 yılında devralan SPD’li Helmut Schmidt de Türkiye’nin AB üyeliğine hiç destek vermemiştir.
Schmidt, “Yakın Doğu ve Afrika’daki Müslüman ülkelerin de AB yolunu açar” diyerek Türkiye’nin tam üyeliğine hep karşı çıkmıştır.
“Türkiye’nin AB üyeliği Birlik’in dış politikadaki hareket özgürlüğünü tehlikeye sokar” tezinde ısrar etmiştir.
“Türkiye’nin tam üyeliği Türk vatandaşlarının serbest dolaşımı demektir. Bu da şu anda Almanya’da yaşayan Türklerin ve Kürtlerin uyum sağlamalarını imkansız kılar” diyerek Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmıştır.
Ama, “Almanya politik ve ekonomik alanda istikrarlı bir Türkiye’den yanadır. Ekonomik işbirliğini artırmalıyız” diyerek o yönde olumlu adımlar atmıştır.
Schmidt, 1982 yılında görevi bırakmak zorunda kalmazdan önce, “Sınırdan içeri hiçbir Türk gelemeyecektir” demiştir.
Tabii bu tehdidi sadece lafta kalmıştır.
1998-2005 yılları arasında görev yapan Almanya’nın SPD’li Başbakanı Gerhard Schröder ise hep Türkiye’den yana bir politika izlemiştir.
Schröder’in ağırlığını koyması sayesinde 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’nin AB’ye adaylık statüsü kabul edilmiştir.
Yine Schröder’in de tam desteğiyle 17 Aralık 2004’te yapılan ‘Brüksel Zirvesi’nde, 2005’te Türkiye ile müzakerelerin başlatılması kararlaştırılmıştır.
Nitekim 3 Ekim 2005’te Lüksemburg’da yapılan Hükümetlerarası Konferans ile Türkiye resmen AB’ye katılım müzakerelerine başlamıştır.
*
Evet, Schröder 2005 yılında görevi bıraktıktan sonra da hep Türkiye’nin yanında yer almıştır.
Görevi sırasında ve daha sonraları birkaç kez söyleşi yaptığım Schröder, hep Almanya’nın Türklere müteşekkir olduğunu söylemiştir.
Dost ülke Türkiye ve Türklerle dostluk ilişkilerinin geliştirilerek sürdürülmesi gerektiğini söylemiştir.
Hâlâ da bu tutumunu sürdürmektedir.
Almanya’nın şu andaki Cumhurbaşkanı Başkanı Frank-Walter Steinmeier de, 2005-2009 ve 2013-2017 yılları arasında SPD’li Federal Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemde olduğu gibi hep Türkiye’nin Avrupa’ya yakınlaştırılmasına özen göstermiştir.
Steinmeier’den sonra Federal Dışişleri Bakanı olan ve 2009-2017 yılları arasında SPD Genel Başkanı olarak görev yapan Sigmar Gabriel de öyle.
Gabriel de bu kararlı tutumunu hâlâ sürdürmektedir.
Gabriel, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası Almanya’nın Ankara’nın yanında kararlı bir şekilde yer almamakla hata yaptığını söyleyebilen dürüst bir politikacıdır.
Gabriel, “ABD eski Başkanı Obama, Amerikan askerlerini geri çekmek için bu boşluğu doldurmak amacıyla YPG ile işbirliği yaptı. Obama, PKK’nın kolu olan YPG’nin Kuzey Suriye bölgesini kontrolü altına alacağını biliyordu. Ama Türkiye’nin Suriye sınırında bir PKK devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğini de herkesin bilmesi gerekirdi” diyor.
“Esad’ın kendi halkını bombalamasının engellenmesi için Türkiye’nin Suriye sınırında bir ‘uçuşa yasak bölge’ oluşturulması önerisi Almanya ve AB ülkeleri tarafından da veto edilmişti. Bugün bunun bir hata olduğunu görüyoruz” diyor.
Gabriel, Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayanlara ateş püskürüyor.
*
Ya şu andaki Federal Dışişleri Bakanı
Heiko Maas?
Türkiye’nin Barış Pınarı harekâtının meşru ve yasal olmadığını söylüyor.
Bunun uluslararası hukuk ile bağdaşmadığını ileri sürüyor.
Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulanması tehdidinde bulunuyor.
Türkiye’ye silah ve savunma malzemesi satışının durdurulmasını istiyor.
“Avrupalılar, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların Kuzey Suriye’ye geri gönderilmesi konusunda hemfikir değildir. Sığınmacı Sözleşmesi bağlamında bu Türkiye ile konuşulması gereken konulardan biridir. Zira biz, bizim anlayışımıza göre meşru ve yasal olmayan şeyler için para ödemeyiz” diye tehditte bulunacak kadar ileri gidiyor.
AB, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için 6 milyar Euro katkıda bulunma sözü verdiği halde şu ana kadar bunun ancak yarısı kadarını ödemiştir.
Bunu Heiko Maas da bal gibi bilmektedir.
Ayrıca Türkiye’nin kapıları açması halinde, Almanya’nın sığınmacılar için yılda en az 20 milyar Euro ödeme yapması gerekeceğini de.