Sözcüklerle dansın ustalarına ödül

Güncelleme Tarihi:

Sözcüklerle dansın ustalarına ödül
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2015 12:44

Eğer çeviri olmasaydı ne olurdu? Nasıl tanırdık diğer kültürleri ve nasıl tanırdı diğer kültürler bizi? Türkçe ve Almanca’yla dansın bu kahramanları Berlin’de ödüllendirildi.

Haberin Devamı

Fransız şair Eugene Guillevic’in “Çeviri olmasaydı ne olurdu?” sorusuna güzel bir cevabı var... “Çeviri olmasaydı, Homeros ve Platon, eski Grek uygarlığıyla yitip giderdi. Marx, Freud ve Jung, Almanca konuşulan toprakların ötesine geçemezdi. Fransızlar Shakespere’i, Ossian’ı, Goethe’yi okumasalardı, Fransız romantizmi başka bir biçim alırdı” der Guillevic...

Sözcüklerle dansın ustalarına ödül


Guatemalalı yazar Asturias ise çevirmenler için “Feda edilmiş kvahramanlar” diyor. Hem kaynak dile bağlı
Sözcüklerle dansın ustalarına ödül

kalmak, hem de aynı duygu ve güzelliği hedef dile yansıtmak. Öyle kolay bir iş değil. Nasıl çevirebiliriz, Nazım Hikmet’in, “Sen benim sarhoşluğumsun” dizesini bir başka dile? Aynı duygu ve güzelliği vererek.

Haberin Devamı

Niçin anlatıyorum bunları? Pazartesi akşamı Berlin’de bir ödül töreni vardı. 2010 yılından beri Türkçeden Almancaya, Almancadan Türkçeye edebiyat çevirileri ödüllendiriliyor. Adı, Tarabya Çeviri Ödülü ve Türk-Alman Kültürel Ortaklık Projesi. Bu yıl ödül töreni Berlin’de, güzel bir mekana kavuşan Yunus Emre Enstitüsü’nde düzenlendi. Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, “İnsanlar birbiriyle kavga etmeseydi, Babil Kulesi ve çevirmenler olmazdı” dedi.

Sözcüklerle dansın ustalarına ödül

Eric Czotscher, Almanya Dışişleri Bakanlığı Kültür ve İletişim Bölümü Başkanı Dr. Andreas Görgen, Yunus Emre Berlin Müdürü Prof. Osman Faruk Akyol (soldan sağa).

Bir tasavvuf öyküsü var. Bir Türk, bir Yunan ve bir Arap sofu birlikte dünya gezisine çıkarlar. Sonunda ellerinde sadece 50 kuruş kalır. Türk, “50 kuruşa üzüm alalım” der. Yunan, “Hayır stafili isterim”, Arap ise “Yok inab alalım” diye tutturur. Oradan geçen biri, üç sofu arasındaki tartışmayı duyar ve “Niye kavga ediyorsunuz. Verin 50 kuruşu, ben üçünüzün de istediğini alayım” der. Üç sofu buna inanmaz ama başka çareleri de yoktur ve 50 kuruşu verirler. Bir süre sonra adam elinde bir kese kağıdı üzümle döner. Türk sofu, “İşte ben bunu istiyordum” derken, Yunan ve Arap sofu da “Evet ben de bunu istiyordum” der. Gerçekten üçü de üzüm ister ama farklı dillerde. Üç sofu arasındaki kavgayı bir çevirmen böyle bitirir.

Haberin Devamı

Ödül töreninde övgü konuşmasını yapan Türkoloji profesörü Klaus Kreiser çok güzel bir konuşma yaptı. Kreiser ‘ödül’ sözcüğünün hikayesi ve kaynağını anlattı:
“Eskiler mükafat sözcüğü kullanırdı. Türk Dil Kurumu 1935’te ikramiye ve mükafat sözcükleri yerine öden sözcüğünü önerdi. Ama tutmadı. Şiveler sözlüğünde ödül ve öndül sözcükleri var. Ama her ikisi de güreşte, at yarışlarında kazananlara verilen armağan anlamına geliyor. Ama bizim bugünkü ödülleri kazanlar için bu da uymuyor. Sonunda Ankara’dan arkadaşım Prof. Semih Tezcan imdadıma yetişti: ‘Ödül sözcüğünün kökeni eski Uygurca ve övgü anlamına geliyor’ dedi.”

ÖDÜLLERİ KİMLER ALDI?

Bu yıl 7 bin 500 Euroluk Büyük Ödülü, Nedim Gürsel, Mario Levi’nin eserlerini Almancaya çeviren Barbara Yurtdaş kazandı. 5’er bin Euroluk teşvik ödüllerini Elif Şafak’ın çevirmeni Eric Czotscher ile Halid Ziya Uşaklıgil, Ahmet Haşim, Ömer Seyfettin gibi Türk yazarların kitaplarını Almancaya kazandıran Wolfgang Riemann aldılar.

Haberin Devamı

Törende Atilla Aldemir, Carolina Montes, Costance Richard ve Deniz Tahberer dörtlüsü Ahmed Adnan Saygun, Paul Hindemith ve Claude Debussy’nin eserlerini seslendirdi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!