Güncelleme Tarihi:
AVRUPA’nın tescilli en yeşil, en şirin ülkelerinden biri olan Slovenya’nın yüzölçümünün yüzde 60’ını yeşil alan oluşturuyor ve bu yüzden de 2016 yılında aldığı ‘Yeşil Ülke’ sertifikası ile dünyada bu ünvana sahip ilk ülke olmuş. Başkent Ljubljana ise yine aynı yıl ‘2016 Yılı Avrupa’nın Yeşil Başkenti’ seçilmişti. Ben de bu şirin ülkenin en ünlü iki rotasını seçerek üç günlük kısa bir tatil kaçamağı yaptım. Ljubljana için iki tam gün hem gezide yapılacaklar listemi gözden geçirmem hem de yeşil kent Ljubljana’nın popüler kafelerinin tadını çıkarmam için yeterliydi. Ne yazık ki, Bled Gölü için aynı şeyi söyleyemiyorum. Bled Gölü için sadece bir gün ayırmıştım ama yeterli olmadı. Keşke iki gün de orada kalsaydım diye düşünmedim değil…
BLED GÖLÜ’NÜN ÇEKİCİLİĞİ
Hak ettiği kadar ünlü bir göl olmasa da doğal olarak yaz aylarındaki popülaritesi ve turist yoğunluğu oldukça fazla oluyormuş. ( İnanılmaz ama oldukça fazla Türk turist geliyormuş) İşte tam da bu yüzden bence sonbahar ayları Bled Gölü’nü gezmek için en ideal aylardan biri... Şöyle hem kafayı bir dinleyeyim hem de büyük şehrin kalabalık ve gürültüsünden kurtulayım diyorsanız veya sevgilinizle birlikte romantik bir hafta sonu kaçamağı yapmak istiyorsanız o zaman doğru adres Bled Gölü... Sonbaharın büyüleyici renk cümbüşünün tadını; ister gölün kıyı şeridi boyunca gölde yüzen ördekler eşliğinde yapacağınız yürüyüş sırasında isterseniz Bled Kalesi’nin muhteşem manzarası karşısında çıkarın sonuçta Bled Gölü’nün inanılmaz çekiciliğine kapılacağınız garanti. İşte Slovenya’nın başkenti Ljubljana ve Bled Gölü Gezisi için olmazsa olmazlarım.
EJDERHA KÖPRÜSÜ
Eski şehir Ljubljana’nın içinden geçen kanalı ilk görüşte, bu şehrin beni son kez görmeyeceğini hissettim zaten içinden kanal geçen şehirleri hep çok sevmişimdir. Eski şehre ulaştığınız an ilk izlenimlerinizden biri bu şehrin masallardan çıkmış gibi bir görüntüsünün olduğu. Ljubljana’da gezilecek yerler listesinde bulunan ve Ljubljanica Nehri’nin üzerine inşa edilmiş Ejderha Köprüsü de bunu doğrular şekilde. 1901 yılında inşa edilen bu küçük köprünün dört köşesinde de bakır ejderha heykelleri yer alıyor. Şehrin simgesi haline gelen Art-nouveau tarzındaki bu heykellere ek olarak köprü içerisinde de 16 tane küçük ejderha heykeli daha bulunuyor. Köprü tabii ki turistlerin bir numaralı uğrak noktası, bu yüzden güzel bir fotoğraf çekmek biraz zor. Sabahtan çok bulutlu bir hava vardı ama tabiri caizse bu talihsizlik içinde iki kat daha fazla şansım oldu, en azından sabah köprüde sadece birkaç kişi vardı ve bulutlu gökyüzü ejderhaya ve arka plandaki kaleye mükemmel bir gizem katıyordu. Bu ejderhalarla fotoğraf çekmek şehrin olmazsa olmazı. Köprünün üzerinde yer alan ejderhalara dokunduğunuzda bu şehre tekrar geleceğinize inanılıyor. Eski şehir bölgesinde, kanal boyunca yürürseniz modern mağazaların yanında size zamanın durduğunu düşündürecek oldukça eski antik dükkânların yanından geçeceksiniz. Restoranlar ve barlarda arka arkaya burada sıralanıyor. Diğer taraftan kaleye doğru yükselen evlerin pitoresk cephesine bakarsanız, Ljubljana’nın neden bu kadar çok ziyaretçiyi büyülediğini hemen anlayacaksınız.
LJUBLJANA KALESİ
Slovenya başkentine yapılacak bir gezide şehrin kalesine yapılacak bir ziyaret tabii ki kaçınılmaz zaten bir şehrin tamamını görmek istiyorum diyorsanız şehrin kalesine çıkmanız gerekiyor. Kaleden tüm şehir ayaklarınızın altında ayrıca buradan gün batımını seyretmek gerçekten de çok güzel oluyor . Şehrin merkezinde bulunan ve şehrin her tarafından görülen kaleye isterseniz fünikülerle isterseniz yürüyerek çıkabilirsiniz. Ben füniküyle çıkıp dönüşte yoğun yeşilliklerle çevrili yürüyüş parkurlarından birinden yürüyerek inmeyi tercih ettim. Kaleye giriş ücretsiz.
PRESEREN MEYDANI
Burası şehrin merkezi. Bu meydan, adını Slovenya’nın ünlü şairlerinden biri olan France Preseren’den almış. Pembe Kilise de bu meydanda bulunuyor. Kilisenin önünden yürüyüşe geçtiğinizde, Ljubljanaca Nehri üzerinde pek de alışık olmadığınız bir köprü ile karşılaşacaksınız. Burası üç köprünün birleştiği Triple Bridge yani Ljubljana’nın sembollerinden biri ama konumu nedeniyle üç köprünün birden fotoğrafını çekmek zor. 3 ayrı köprüden oluşan Tromostovje, büyük lambalar ve sütunlarla süslenmiş. Eski kent meydanı olan Preseren Meydanı ve daha modern yapıların yer aldığı Ljubljana’nın merkezini birbirine bağlıyor. Üç köprünün ortasındaki köprü aslında en eski olanı ve 1842 yılında yapılmış. Diğer iki köprü ise mimar Plecnik tarafından 1929-1932 yıllarında inşa edilmiş. Ljubljana gezilecek yerler arasında yer alan Üçlü Köprü’den merdivenlerle nehre inebiliyorsunuz burdan da botlarla bir saatlik kanal turu yapabilirsiniz.
TİVOLİ PARKI
Tivoli Parkı, şehrin batısından merkezine uzanıyor. Ljubljana’nın en büyük ve en güzel parkı. Başlangıçta Podturn ve Çekinov grad kalelerini çevreleyen iki parktan oluşuyormuş sonrasında Fransız mühendis J. Blanchard’ın planlarına göre 1813’te birleştirilmişler. Parkın içinde yemyeşil bir vaha, çiçek tarlaları, ilginç ağaçlar, çok sayıda heykel ve çeşmeler var. Çeşitli yürüyüş parkurları ve jimnastik ekipmanlı fitness parkurları şehrin yerlilerini parka çekiyor. İki gün Ljubljana’yı karış karış gezip Tivoli parkın tadını da çıkardıktan sonra Bled gölüne gitmek için Ljubljana otobüs terminaline gidiyorum. Terminaldan her saat başı Bled’e otobüsler kalkıyor. Otobüs biletlerini ister terminalden isterseniz de internet sitesi üzerinden satın alabiliyorsunuz. Yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor ama yol boyunca uzanan muhteşem manzaraları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Ljubljana- Bled arası taksi ücreti ise güncel 50 euro yolculuk yalnızca 45 dakika sürüyor birkaç kişi seyahat edenler için alternatif olabilir.
BLED’İ ZİYARET EDİN
Sosyal medyada yeşillikler içerisindeki Bled Gölü ve ortasındaki küçücük adanın yüzlerce fotoğrafını mutlaka görmüşsünüzdür. Ne yalan söyleyim ben de sosyal medyada dolaşan bu fotoğraflardan etkilenmiş ve Bled Gölü’nü gezilecek yerler listesine çoktan almıştım. Yalnız şunu söylemeliyim ki; gördüğünüz fotoğraflarlardan çok daha güzel ve kesinlikle görülmesi gereken oldukça romantik ve masalsı bir göl hatta bence Avrupa’nın en romantik gölü. Küçük Bled kasabası ve aynı adı taşıyan gölü, Kuzey Slovenya’da Alpler ve Adriyatik Denizi arasında, Avusturya sınırına sadece 50 kilometre uzaklıkta yer almakta. Slovenya’nın en güzel gölü ve ülkede bulunan tek ada Bled Gölündeki bu küçüçük ada. 8 bin kişilik bu küçük kasabada tatilciler tüm bu güzelliklerin yanı sıra dünyanın en iyi krema kek dilimlerini bulabilirler. Bled Gölü’nde bir tatili mükemmel kılacak şeyler sadece Bled Gölü’nün turkuaz suyu, mükemmel doğası ve gölün üzerinde suda süzülen rengarenk tekneler değil tabii ki. Her ne kadar ilk bakışta bu rengarenk tekneler Venedik gondollarını andırıyor olsa da şekilleri farklı. Burada su üzerinde seyreden bu tekneler uzun bir geleneği, yani ünlü Pletnas’ın geleneğini anlatıyor. Renkli keten çatılı bu geleneksel tekneler, 16. yüzyıldan beri Bled Gölü’nde su üzerinde seyrediyor. Tekneler tamamıyla yerel halk tarafından yapılıyor ve 20 kişilik. Özel bir kürek tekniği ile ayakta sürülüyor yani sürücü ayakta ve iki kürekle sürüyor. Bu meslek Bled’de en çok saygı duyulan meslek. Ailelerden aile fertlerine yüzyıllardır miras kalıyor. Pletna’nın adları da kadın adı olmak zorunda çoğunlukla da Pletnary’nin karısı veya kızının adını taşıyor. Slovenya’nın tek adasını ziyaret edin...
MERYEM ANA KİLİSESİ
Bled Gölü’ndeki bir tekne gezisiyle, gölün etrafındaki hemen hemen her noktayı keşfedilebilir, turkuaz mavisi suların ortasında ki tüm Slovenya’da tek olan küçük bir adayı ziyaret edebilirsiniz (gidiş-dönüş kişi başı 15 euro). Adayı gezmek için 45 dk zamanınız var sonra aynı tekneyle geri dönüyorsunuz. Ada üzerindeki Meryem Ana Kilise’si: Asıl adı Cerkev Marijinega Vnebovzetja (Meryem’in Göğe Kabulü) olan bu tarihi kilise, Bled Gölü manzarasının en ikonik ve en çok fotoğraflanan yapısı olma özelliği taşıyor. 17. yüzyılda barok tarzda inşa edilen Meryem Ana Kilise’sinin 53 metre yükseklikteki kulesinin çanı da bir o kadar ilginç bir hikâyeye sahip, efsaneye göre bu öyle bir çan ki dilekleri gerçekleştirme gücüne sahip. Efsaneyle karışık bu hikâye çoktan geleneksel bir hal almış bile… Efsaneye göre çanın dilekleri gerçekleştirme gücü hikâyesi, adada 16. yüzyılda yaşamış dul Poliksena’nın trajik öyküsünden geliyor. Poliksena, çok sevdiği eşi öldürülünce yıllarca biriktirdiği altın ve gümüşleri eriterek eşinin anısına bir çan yaptırıyor, fakat güçlü bir fırtına çanı adaya getiren tekneyi batırıyor ve teknenin bütün mürettebatı ölürken çan da suya batıyor. Bunun üzerine üzüntüsü katlanarak artan Poliksena adayı terk ederek Roma’ya yerleşiyor ve rahibe olmaya karar veriyor. O tarihte Papa olan 7. Clemens, Poliksena’nın bu üzücü hikâyesini öğreniyor ve ona yeni bir çan armağan ediyor. Papa 7. Clemens, bununla da yetinmeyip, Tanrı’ya inancı olan ve çanı 3 defa çalan kişilerin dileklerinin kabul edileceği hükmünü veriyor. Bugün bile, yerli halkın dediği gibi berrak bir gecede gölün derinliklerinden bir ses duyabilirsiniz. Günümüzde Bled Adası, bu hikâyeyi duyup dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çiftlerin uğrak yeri haline gelmiş durumda. Böylesi ikonik bir kilisede evlenecek çiftlerden damadın işi ise biraz zor. Kiliseye 99 basamaklı bir merdivenle çıkarak ulaşılıyor ve geleneklere göre mutlu ve uzun yıllar sürecek bir evliliğin sırrı; damadın gelini kucaklayıp 99 basamaklı merdivenleri çıkarak gelini düşürmeden kiliseye ulaştırmasından geçiyor. Adayı ziyaret eden evli çiftler de bu gelenekten nasibini alıyor; yani evli çiftlerin de aynı seremoniyi uygulaması uzun ve mutlu bir evliliğin sırrıymış. Kiliseyi ziyaret etmek için 8 euro. Dilekleri yerine getirdiğine inanılan kilisenin çanını çalabilmeniz için kiliseye giriş ücreti olan 8 euroyu ödemeniz gerekiyor ama mutlu ve huzurlu bir evlilik için 8 euro nun lafı mı olur. Zaten bütün gün çalan çanlardan, adaya gidenlerin çoğunun bu geleneği uyguladığı anlaşılıyor.
BLED KALESİ
Bled’in simgesi Bled Kalesi; Bled Gölü’nün üzerinde yükselen 150 metre yüksekliğindeki bir kayanın üzerinde bulunuyor. Orta Çağ’dan kalma bu kale aynı zamanda Slovenya’nın en eski kalesi. 1011 yılında inşa edildiği tahmin ediliyor ve o zamandan beri genişletiliyor. Kaleyi ziyaret edenler sadece kaleye ve inanılmaz manzaraya hayran olmakla kalmıyor aynı zamanda kale müzesine, kale matbaasına, kale şarap mahzenine ve çok daha fazlasına hayran kalıyor. Arabaylada kaleye çıkabileceğiniz bir yol mevcut. Ama ben, Bled’in doğal güzelliklerini seyrederek, gördüğünüz her renk tonuna ayrı ayrı hayran kalacağınız yaklaşık 30 dakikalık bir tırmanış yolunu seçmenizi öneririm. Bu tırmanışın sonunda harika bir manzaraya karşı kale içindeki cafede oturup bir şeyler içmenin ve Kremsnita (Kremalı Bled Keki) yemenin keyfi başka. Kek üzerinde oldukça hafif bir krema ve krema üzerine milföy hamuru en üste de bol pudra şekeri ve tadına doyum olmayacak inanılmaz bir lezzet...
GÖLÜN ETRAFINDA YÜRÜYÜŞE ÇIKIN
Bled’in en güzel taraflarından biri de, bir yanınıza turkuaz mavi ve yeşilin binlerce tonunu içeren gölü, arkanıza dağları ve diğer yanınıza da uçsuz bucaksız, kahverengi yeşil ormanları alarak ördek sesleri eşliğinde harika yürüyüşler yapabilmeniz. Gölün etrafını dolaşmak yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel bir kasaba Bled: Göl çevresi ışıklandırması mükemmel o yüzden akşamları da yürüyüş yapabilirsiniz. Özellikle kaleyi, hava karardıktan ve ışıkları yandıktan sonra izlemenizi tavsiye ederim. Gölün etrafını 5 kilometrelik bir yol çevreliyor. Bu turu mutlaka yapın çünkü yol üzerinde ki özellikle Ojstica’ya tepesi Bled Gölü’nün en ikonik fotoğraflarının çekildiği yer, akşam güneşi batarken çıkmanızı tavsiye ederim. Yaklaşık 25 dakika tırmanış biraz kondisyon gerektiriyor özellikle yolun son kısmı biraz daha dik ama gördüğünüz manzaraya kesinlikle değiyor. Bled Gölü’ndeki diğer mükemmel manzaralı tepeler ise Straža, Osojnica ve Kuhovnica tepeleri.
BLED’İN KALBİ ( Heart of Bled):
Bled Gölü’nde romantizm yaşamak için ille de çift olarak seyahat etmeniz gerekmiyor ama hele bir de çift olarak gidiyorsanız fotoğraf çekimi için kalp şeklindeki bu dev çerçeveden daha güzel bir yer olamaz. Zaten gözünüzden kaçması mümkün değil göldeki tek kuyruk burada sanırım…