Güncelleme Tarihi:
FDP 1982 yılında ‘cephe değiştirince’, CDU’lu Helmut Kohl başbakanlık koltuğuna oturdu.
1998 yılına kadar da kalkmadı.
1998 yılında SPD’li Gerhard Schröder, Almanya’da bir ilki gerçekleştirdi ve federal düzeyde ilk SPD-Yeşiller koalisyonunu kurdu.
Schröder, 2005 yılında koltuğunu CDU Genel Başkanı Angela Merkel’e kaptırdı.
SİYASİ KARGAŞA BAŞLADI
Merkel, önce CDU/CSU’nun SPD ile oluşturduğu büyük koalisyonun, ardından FDP ile oluşturulan muhafazakâr-liberal koalisyonun ve tekrar büyük koalisyonun başına geçerek tam 16 yıl iktidarda kaldı.
2021 yılında da SPD’li Olaf Scholz başbakanlığında Yeşiller ve FDP’yle oluşturulan şu andaki ‘üçlü koalisyon’ iktidara geldi.
Yani Almanya’da ilk kez federal düzeyde üç partinin ortaklık ettiği bir hükümet kuruldu.
Tabii sancılar da arttı.
Ama yalnız federal düzeyde değil, eyaletlerde de son yıllarda tam bir ‘siyasi kargaşa’ yaşanmaya başladı.
Köklü partiler arasında yaşanan sıkıntılar ve bazı alanlardaki siyasi kararsızlıklar, sağ popülist Almanya için Alternatif’i (AfD) güçlendirdi.
Nitekim son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamalarına göre AfD, yılların ‘halk partisi’ konumundaki SPD’nin bile önüne geçerek CDU/CSU’nun ardından “Almanya’da en güçlü ikinci parti” konumuna yükseldi.
Bunda hiç şüphesiz diğer partilerin de politikacıların da tutumları etkin bir rol oynadı.
ORTAKLIĞA DEVAM KARARI ALDI
Bundan birkaç hafta önce Almanya’da yayınlanan günlük gazetelerden Süddeutsche Zeitung, Bavyera’da hükümet ortağı Özgür Seçmenler’in Genel Başkanı ve Ekonomi Bakanı Hubert Aiwanger’in lise yıllarında Yahudi düşmanlığı içeren afiş hazırladığı ve çantasında öğretmeninin afişler bulduğunu yazdı.
Bunun üzerine CSU Genel Başkanı ve Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder, Aiwanger’den bu yöndeki iddialara aydınlık kazandırmasını istedi.
Hubert Aiwanger, kendisinin böyle bir afiş hazırlamadığını söylerken, çantasında bulundurduğunu itiraf etti.
Baskıların artması üzerine de afişleri abisinin hazırladığını açıkladı.
Söder, Aiwanger’in açıklamalarından ve kendisine gönderdiği 20 sorudan oluşan ‘soru kataloğu’na verdiği cevaplardan memnun olmadığını açıkladığı halde, “Özgür Seçmenler’le ortaklığa devam” dedi.
Tabii Hubert Aiwanger’le de.
Söder’in bu kararından sonra, 1945-2018 yıllarında Bavyera’da tek başına hükümet eden CSU’nun oyları yüzde 36’ya düştü.
“Partimizi yok etmek istiyorlar” diyerek, kendisine dönük ‘karalama kampanyası’ suçlamalarında bulunan, yani ‘hem suçlu hem güçlü’ olan Aiwanger’in liderliğini yaptığı Özgür Seçmenler ise oy oranını yüzde 5 artırarak yüzde 15’le Bavyera’da ‘ikinci güçlü parti’ konumuna yükseldi.
8 Ekim’de yapılacak Bavyera Eyalet Parlamentosu seçimlerinde de bu gelişmenin devam etmesi halinde, Markus Söder’in, 2025 yılında yapılacak genel seçimlerde CDU/CSU’nun başbakan adayı olma hayali yok olup gidecek.
Yani Söder’i ortağı Aiwanger bitirecek...
‘SIFIR’ ŞANSI VAR
Aynı durum aynı tarihte yapılacak Hessen Eyalet Parlamentosu seçimlerine SPD’nin başbakan adayı olarak katılacak Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser için de geçerli.
Asılsız bir haber yüzünden Enformasyon Tekniği Güvenliği Federal Dairesi Başkanı Arne Schönbohm’u görevden almakla suçlanan Faeser’e de Hessen’de ‘sıfır şans’ tanınmakta.
Hatta Schönbohm’un avukatı, Bakan Faeser’in müvekkilinin hakkında Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın devreye sokulması için direktif vermediği yönündeki açıklamasının ‘yalan olduğunu’ bile ileri sürmekte.
Bu iddianın doğru olması halinde, şimdiden istifa etmesi istenen Bakan Faeser’in görevde kalması mümkün değildir.
Yani Faeser’i de kendi kendisi götürecektir, bitirecektir.
Tabii böyle bir gelişme SPD’yi de olumsuz yönde etkileyecektir.
Ve belki de Şansölye Scholz’u da koltuğundan edip bitirecektir...