Güncelleme Tarihi:
“AÇIK yüreklikle konuşmayı seven bir insanım. Eğip bükmeye gerek yok. Gerek Türkiye’de gerekse dünyadaki bütün tıp otoritelerinin onayladığı tıp yöntemlerini sosyal güvenlik kurumumuz karşılıyor. SMA dahil. Ancak SMA’da kampanyalarda milyon liralar dediğiniz tedavilerin hepsi deneysel. Hiçbiri tıp otoriteleri tarafından onaylanmış değil. Bazı durumlarda yardımcı olmuş olabilir. Bunu bilmiyorum ama kampanyaların pek çoğu umut tacirliği. Kampanyalarda toplanan paraların nasıl istismar edildiğini de yakından biliyorum. Türkiye’de çok ağır kanser tedavileri karşılanıyor ve masrafın bedeline bakılmadan üstleniliyor. Onaylanmış, dünya tıp otoriterlerinin kabul ettiği tüm tedavilerin masraflarını sosyal güvenlik kurumumuz yapıyor. Ancak (SMA kampanyasında) şunu yapıyorlar. Onaylanmamış tedavilerde hem çocuklar için kampanyalarda milyonlarca lira alıyorsunuz hem de o çocukları birer kobay olarak o deneysel tedavinin parçası olarak kullanıyorsunuz hem de parayı o ailelerden çıkartıyorsunuz. Yapılan şey budur. Devlet hiçbir çocuğun ölümüne göz yummaz.”
‘HESABINI HEPİMİZ SORALIM’
“Kampanyalarda yapılan duygu sömürüsü. Ben de görüyorum. Kalp dayanmaz. Zaten onun için yapıyorlar. Yavrucakların fotoğraflarını, videolarını koyuyorlar sosyal medyaya. Sonra haydi milyonlarca lira toplanıyor. Kim alıyor? Kaç tanesinin tedavi olduğunu gördünüz? Bu kadar kampanya yapıldı. Kaçı tedavi oldu, sonuç ne oldu diye sorun o kampanya yapanlara. Milletin duygusunu sömürmekten, milletin cebine el sürmekten başka bir şey yapmıyorlar. Çok açık söylüyorum. SMA ile alakalı onaylanmış en son tedavi yöntemlerinden bir kısmı listeye alındı. Var mı aranızda kampanyalarda bağış toplanan bir çocuğun sonucunun ne olduğunu bilen? Ben bilmiyorum. Yok çünkü. Dolayısıyla siyasetin parçası olarak söylemiyorum. Eksiğimiz varsa konuşalım, zaten konuşmaya geldik. Ama bu şarlatanlara yaka kaptırmayalım. Bu kadar da açık söylüyorum. Onun da hesabını hepimiz soralım. SMA, son birkaç yılda inanılmaz istismar edilen bir alan. Çünkü çocuk çok hassas olduğumuz bir konu. Üç fotoğrafla ciğerimizi dağlıyorlar. Ama o iş öyle değil.”
‘SAĞLIKLI VERİ YOKTU’
Bakan Yanık, STK temsilcilerinden gelen bir soru üzerine kadına yönelik şiddet konusuna da değindi. Kadına şiddete bir istatistik olarak bakmadıklarını belirten Yanık, bir kadın cinayetinin bile fazla olduğunu söyledi. Kadına şiddet konusunda önceki dönemlerde sağlıklı istatistik ve veri olmadığını kaydeden Yanık, şunları söyledi: “Biz iktidara geldiğimizde, bırakın kadın cinayetini, kadına yönelik şiddetle ilgili hiçbir istatistik yoktu. Envantere girecek, ölçümleyeceğiniz, yorumlayacağınız hiçbir veri yoktu. Bunların ölçümlemesinin yapılması, takibinin yapılması, tanımının yapılması ve en son biliyorsunuz, Türk Ceza Kanunu’nda kadına yönelik şiddet fiilleri ayrıca ağırlaştırıcı sebep olarak taslakta, şu anda çalışılıyor. Dolayısıyla bütün bunları, hatta 2004 ceza kanununun yeniden değişiklikle beraber töre ve namus saikiyle işlenen cinayetlerin ağırlaştırıcı sebep haline getirilmesi gibi pek çok başlığı biz çalıştık ve ilk kez hukuk metinlerine sokan biziz.”
İstanbul Sözleşmesi konusuna da değinen Bakan Yanık, İngiltere’nin hiçbir zaman sözleşmeye imza atmadığını Almanya’nın ise mülteci sorunundan dolayı 2016’da sözleşmeyi imzaladığını hatırlattı.
‘SAHİP ÇIKMAK GÖREVİMİZ’
Almanya’da son dönemlerde sıkça gündeme gelen Türk çocuklarının gençlik daireleri tarafından ailelerinden alınarak koruyucu ailelere verilmesi konusu da toplantıda gündeme geldi. Koruyucu aile konusunun iyi tanıtılması gerektiğini belirten Yanık, “Sıkıntı yaşayanlara hukuki ve devlet anlamında yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yerelde de birtakım eksikliklerimizin olduğunu fark ettik. Türk toplumu maalesef koruyucu aile olma konusunda çok istekli değil. Meseleleri eğer çözeceksek, kendimiz çözeceğiz. Sadece Alman devletinden ya da gençlik dairesinden beklememeliyiz” dedi.
Berlin merkezli işverenler derneği NETU adına bu konuda söz alan Önder Coştan, gençlik daireleri hakkında yanlış ve ön yargılı bilgiler olduğunu kaydederken, “Gençlik dairelerinin ‘Türk çocuklarını alalım Hıristiyan aileye verelim’ gibi dertleri yok. Tam tersine Türk aile arıyorlar. Ancak bu konuda yapılacak çalışmalarda devletimizin parmak izi olmaması lazım. Buradaki sivil toplum üzerinden yürütülmesi gerekir” dedi. Bunun üzerine konuşan Bakan Yanık ise şunları söyledi: “Parmak izi bırakmak gibi derdimiz yok. Ama temel mesele şu; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları nerede sıkıntı yaşıyorsa, devlet olarak sahip çıkmak görevimiz. Dünyanın dört bir yanında pandemi döneminde tedavi için vatandaşlarımızın talebi doğrultusunda ülkemize getirdik. Vatandaşlarımızın mağduriyetine çözüm üretirken kimseden özür dileyecek veya hesap verecek değiliz. Almanya’daki vatandaşlarımızın uyumundan yanayız ama mağduriyetleri olan bir vatandaş yardım isterse yardım da ederiz.”
Berlin ziyareti kapsamında DİTİB’e bağlı Şehitlik Camisi’ni ziyaret eden Bakan Yanık, ardından bakıma muhtaç Türk hastalara 24 saat hizmet veren Dost Eli Bakım Evi’nin yeni şubesinin açılışına katıldı. Yanık, burada bakımı yapılan hasta ve yaşlılarla da bir süre sohbet edip hatırlarını sordu. Bakan Yanık, Berlin’deki ziyaretinin sonunda, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftar yemeğine katıldı.