Güncelleme Tarihi:
TRITTIN YAPTIRIM İSTEDİ
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın bu sözleri, başta Almanya olmak üzere Avrupalı birçok politikacıyı küplere bindirdi.
Bir dönemler Yeşiller Eş Başkanı ve Schröder’in kabinesinde Federal Çevre, Doğa Korunması ve Reaktör Güvenliği Bakanı olarak görev alan, 2014 yılından beri Federal Meclis Dış Politika Komisyonu üyesi olan Jürgen Trittin, verdi veriştirdi.
Trittin, “NATO ve Avrupa Birliği (AB), Erdoğan’ın kendilerini daha ne kadar parmağında oynatacağını kendilerine sormalıları gerekir” dedi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) Libya’ya uyguladığı silah ambargosunu Türkiye’nin engellediğini, Yunanistan’ın kıta sahanlığında doğalgaz aradığını söyledi.
“Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini frenliyor” dedi.
Bununla da yetinmeyip, “NATO ve AB saf bir biçimde bu gerçeklere karşı gözlerini kapamamalı. Türkiye’ye karşı daha güçlü bir politika uygulamanın zamanı geldi” dedi.
Ve hızını alamayıp, “Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulanmasının üzerinde durulmasını” istedi.
Çok açık bir biçimde telaffuz etmese de “Türkiye’ye yaptırım uygulansın” çağrısında bulundu.
Trittin’e destek, hükümetin büyük ortağı SPD Federal Meclis Dış Politika Sözcüsü Nils Schmid’den geldi.
Türkiye kökenli bir eşi olan Nils Schmid, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yöndeki planlarının ‘büyük bir hata’ olduğunu söyledi.
Bunun, Türkiye’nin, Batı’dan ve Batılı değerlerden uzaklaşacağı anlamına geleceğine dikkati çekerek, “Bu Türkiye’nin geleceği için büyük bir hata oluşturur” dedi.
TÜRKİYE HÂLÂ BEKLETİLİYOR
İşte Alman ve diğer AB’li politikacılar bu tür açıklamalarda bulununca, aklıma hep Nasreddin Hoca’nın “Hırsızın hiç mi suçu yok?” söylemi gelir.
Ve içimden hep “Sizin hiç mi suçunuz yok?” demek geçer.
Evet...
Gerçekten “Sizlerin hiç mi suçu yok?” bunda.
Türkiye ile AB’nin anası konumundaki Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında tam üyelik hedefiyle ‘Ortaklık Anlaşması’ 12 Eylül 1963 tarihinde imzalandı.
Yani bundan tam 59 yıl önce.
AET o zaman Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg ‘altılısı’ndan oluşuyordu.
1 Kasım 1993’te AB ismini aldı.
Zamanla AB’nin üye sayısı 28’e yükseldi.
İngiltere 2020 yılında terk edince, AB’nin üye sayısı 27’ye düştü.
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin önünün kesilmesinde Almanya’da en uzun süre iktidarda kalan CDU/CSU etkin rol oynadı.
Almanya’nın 1982-1998 yıllarında başbakanlığını yapan CDU’lu Helmut Kohl, “Ben Türklerle aynı masaya oturmam” bile dedi.
Oğlu Peter, 2001 yılında İstanbul’da Türk kızı Elif Sözen’le evlenince, Helmut Kohl, bırakın aynı masaya, aynı sofraya bile oturdu.
SPD’li dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in ağırlığını koymasıyla 1999 yılı aralık ayındaki Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen onaylandı.
O zamandan beri 13 ülke daha AB üyesi oldu.
Ama Türkiye hâlâ kapıda bekletilmekte.
Alman televizyonunda birlikte katıldığımız bir açık oturumda, Türkiye’deki siyasi gelişmeleri eleştiren AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komisyonu eski Komiseri Günter Verheugen’e “Bunda sizin hiç mi hatanız, suçunuz olmadı?” diye sormuştum.
Dürüst bir biçimde “AB olarak biz de Türkiye’ye dürüst davranmadık” itirafında bulunmuştu.
*
Evet...
Her ülke gibi Türkiye’nin de eleştirilecek yönleri tabii ki vardır.
Ama Türkiye’ye verip veriştiren, yerine göre çamur atan Avrupalılara da soruyorum: “Sizin hiç mi suçunuz yok?”