Ahmet KÜLAHÇI
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 18, 2020 10:47
Son dönemlerde koronavirüs belasına aldırış etmeden sokaklarda, parklarda, sahillerde el ele kol kola dolaşan, Mayorka (İspanya) meyhanelerinde sarmaş dolaş eğlenen insanların görüntüleri ekranlara geldiğinde, şüphesiz sağduyulu herkesin aklından, “Bu kadar da olmaz” demek geçmiştir.
Ama
Almanya’da insana, “Bu kadar da olmaz” dedirten başka şeyler de var.
Baden Württemberg Eyaleti’nin Schwarzwald-Baar bölgesindeki Villingen-Schwenningen’de bir okulda, Türkiye kökenli 9 yaşındaki bir kız çocuğu, arkadaşıyla
Türkçe konuştuğu için ‘cezaya’ çarptırılmış.
Çocuk sınıfta, derste değil, teneffüste arkadaşıyla Türkçe konuşmuş.
Bunu duyan öğretmeni, 3’üncü sınıfa giden çocuğa Türkçe konuştuğu için ev ödevi yazma ‘cezası’ vermiş.
Hem de “Warum wir in der Schule Deutsch sprechen?” (Biz okulda neden Almanca konuşuruz?” başlıklı bir ödev yapma ‘cezası’.
İşte bunu sosyal medyada okuyunca, “Bu kadar da olmaz” dedim.
Çocukcağız oturup şunları yazmış:
— Çünkü okulda öğrenciler Almanca konuşurlar.
— Almanya’da resmi dil Almanca’dır.
— Sizler bizim Almanca konuşmamızı istiyorsunuz.
— Okullar Alman’dır (Alman okuludur).
— Türkçe konuşursak çocuklar bizi anlamaz.
— Ana dilimizi konuşamayız.
— Daha iyi Almanca konuşabilmek için...
Evet...
Çocukların sınıfta, derste Almanca konuşmaları kuraldır.
Buna kimsenin itirazı yoktur.
Ama çocukların boş zamanlarında, teneffüste, sokakta hangi dilde konuşacaklarına öğretmenlerin de, yöneticilerin de karar verme hakkı ve yetkileri yoktur.
Tabii çoçuğun ailesi hukuki yola başvurdu.
*
2006 yılının ilk aylarıydı.
Türkiye kökenli bir öğrenci velisi telefon etti.
Çocuğunun da eğitim gördüğü Berlin’in Wedding kesimindeki Herbert-Hoover Ortaokulu’nda, teneffüslerde bile öğrencilerin Almanca’dan başka bir dilde konuşmalarının yasaklandığını söyledi.
Tabii inanmakta zorlandık.
“Olmaz, olamaz böyle bir şey!” dedik ve
okul yönetimini aradık.
Yönetim, Türkiye kökenli babanın dediğini doğruladı.
Ve Okul Aile Birliği’nin, okula ait alanlarda, teneffüslerde bile Almanca’nın dışında herhangi bir dilde konuşulmaması kararı aldığını öğrendik.
Hürriyet’te ‘Almanya’da Türkçe yasağı’ başlıklı bir
haber yaptık.
Alman medyası da olayın üzerine gitti.
Politikacılar arasında da yoğun bir tartışma başladı.
Bu ‘yasakçı uygulamayı’ savunanlar da, karşı çıkanlar da oldu.
Alman medyasının bir bölümü ve bazı politikacılar, bizi ‘kışkırtıcılıkla’ suçladı.
Oysa ki biz, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli çocuk ve gençlerin, herkesin Almanca öğrenmelerini sürekli destekledik ve hâlâ da destekliyoruz.
Yaklaşık bir yıl sonra Baden Württemberg’e bağlı Rastatt kentinde de benzer sorunlar yaşandı.
Türkiye’nin Stuttgart Başkonsolosluğu yakınlarındaki çok sayıda Türk öğrencinin de okuduğu Neckar Real Schule’de yönetim, ‘göçmen kökenli öğrencilerin Almancalarının gelişmesi için!’ öğrencilerin teneffüslerde, okuldaki boş zamanlarında başka dilde konuşmalarını yasakladı.
O günlerde dönemin Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert’e, “Siz Almanya’daki okullarda ana dilin öğrenilip, öğretilmesine nasıl yaklaşıyorsunuz?” diye sormuştum.
“Ben, Almanya’daki okullarda yabancı dillerin öğretilmesinden yanayım. Eşim Ruhr bölgesinde Türk öğrencilerin yoğun olduğu bir lisede öğretmenlik yapıyor. Bu lisede Türkçe yabancı dil olarak tedrisat çerçevesinde veriliyor. Biz uyumdan bahsederken, bu ülkeye uyum sağlamak isteyen insanlardan kendi kökenlilerinden ve kendi kültürlerinden kopmalarını değil, bağlarını ve bağlantılarını korumalarını istiyoruz. Bu, Türkiye kökenliler için de geçerlidir. Bu bağların ve bağlantıların korunmasında dil önemli bir unsurdur. O ülkenin dilini bilmeden bağların ve bağlantıların korunması mümkün değildir” yanıtını vermişti.
*
Evet...
Öğretilen ve öğrenilen dil konuşulur.
Evet...
Aklın yolu birdir.
Yasaklarla, cezalarla bir yere varılamayacağı da unutulmamalıdır.