Güncelleme Tarihi:
Almanya, son dönemlerde İslam ve Müslümanlarla yatıp, İslam ve Müslümanlarla kalkıyor. Kamuoyu yoklamaları sokaktaki normal vatandaşlar arasında kendilerini kendi ülkelerinde yabancı hissetmeye başlayanların oranının her geçen ay arttığını ortaya koyuyor.
Tabii bunda hem aşırı sağcı hem de sağ popülist partilerin oy oranlarını artırmak için bilinçli olarak sergiledikleri popülist politika etkin rol oynamakta.
Aşırı sağcı, yabancı düşmanı, ırkçı Almanya Nasyonal Parti’nin (NPD) daha önceki yıllarda üzerine çizgi çekilmiş cami fotoğraflı afişlerini ellerine alıp sokaklara dökülen sağ popülist Almanya İçin Alternatif mensubu politikacılar, “Camiye hayır” diyorlar. “Minareye hayır” diyorlar.
“Ezan okunmasına hayır” diyorlar. Daha doğrusu “İslam’a ve Müslümanlara hayır” diyorlar. Yandaşları da öyle.
Yıllarca Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nde (CDU) politika yaptıktan sonra AfD’ye geçen ye Genel Baş- kan Yardımcısı seçilen Alexander Gauland, “Ben Müslüman bir toplumda yaşamak istemiyorum. Zaten bunun için biz 1683 yılında Türkleri Viyana önlerinde durdurduk” diyor.
Almanya’daki Alman sivil toplum örgütleri (STK) meydanlara çıkıp, “Bu ülkede 82 milyon insan yaşamakta.
Nasıl olur da 4 milyon civarındaki Müslüman bu ülkeyi İslamlaştırır, Müslümanlaştırır?” demiyor. Alman medyası da öyle... Tabii diğer köklü partilerden politikacılar da...
Türklerin fethettikleri ülkelerde kendi dillerini ve dinlerini resmi dil ve din ilan etmediklerini Alexander Gauland da bilmektedir.
Tabii İngilizlerin, Fransızların, Almanların sömürgelerinde kendi dillerini resmi dil olarak ilan ettiklerini de. Ama işlerine gelmediği için sağ popülistlerin liderlerinden Gauland da, diğerleri de bunları hiç telaffuz etmezler.
Viyana önlerine gelince... Ben pasifistim. Barış içinde yaşamayı severim ve savunurum. Ama Alexander Gauland gibilerin benzer açıklamalarını duyunca, ister istemez kafamdan, “Şu Osmanlılar Viyana’ya kadar gelmişler de niye Berlin’e kadar gelmemişler? Gelselerdi şimdi Gauland gibiler böyle konuşamazlardı” demek geçiyor.
Sağ popülistlerin kendilerini sağlamaması için Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) de atağa kalktı. CSU Genel Sekreteri Andreas Scheuer, Almanya’daki camilerin Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkeler tarafından finanse edilmesine izin verilmemesini önerdi.
Almanya’daki camilerin hemen hemen hepsinin bu ülkede yaşayan göçmen kökenli Müslümanların bağışlarıyla yapıldığını Scheuer de bilmektedir. İmamların Almanya’da eğitim almalarını önerdi. Buna kimsenin itirazı olamaz. İyi ama acaba CSU bu alanda şimdiye kadar ne yaptı? Koskocaman bir hiç...
CDU/CSU Meclis Grubu Başkanı Volker Kauder de Almanya’da camilerin devlet tarafından kontrol edilmesini gündeme getirdi. Yani bir yerde cami polisinin devreye sokulmasını istedi. Zaten Almanya’da şu anda bile tehlikeli görünen camilerde olup biten her şey Anayasa Koruma Teşkilatları ve köstebekleri tarafından izlenmektedir. Kaldı ki, tüm bu öneriler ve talepler, Alman Anayasası’nın 4’üncü maddesindeki “Din ve vicdan özgürlüğü” ilkesiyle bağdaşmamaktadır. İşte bu yüzden şu “Bizim Almanları” anlamak kolay değildir.