Güncelleme Tarihi:
Liseyi bitirdikten sonra 1973-1984 yılları arasında Humboldt Üniversitesi’nde matematik ve psikoloji öğrenimi görmüş.
1986-1990 yılları arasında Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğrenim Enstitüsü’nde çalışmış.
Mart 1990’dan 3 Ekim 1990’e kadar eski Doğu Almanya’daki son Halk Meclisi’ndeki Demokratik
Sosyalizm Partisi (PDS) meclis grubunda bilimsel danışman olarak görev almış.
1990-1992 yılları arasında Bonn’da PDS meclis grubunda çalışmış.
1992-1996 yılları arasında Hochenschönhausen Sağlık Dairesi Başkanı ve 1996-2000 yılları arasında da Hochenschönhausen Belediye Başkanı olarak görev yapmış.
Kentte yapılan reformla ilçeler birleştirilince Baerbel Grygier, 2001 yılı itibariyle de Friedrichshain-Kreuzberg Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmuş.
Türklerin de yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg'de ikamet eden Baerbel Grygier, makamında yaptığımız ilk söyleşide, eski Doğu Berlin’de 25 yıl görmediği sıcak ilgiyi Kreuzberg'de yaşayan Türklerden gördüğünü söylemişti.
27 bine yakını Türk vatandaşı olmak üzere 50 binden fazla yabancının yaşadığı 249 bin nüfuslu Friedrichshain-Kreuzberg İlçesi'nin o dönemdeki Belediye Başkanı, ilçede sorunların olduğunu da bildiğini, ancak bunu sorun olarak değil, Berlin için bir şans olarak gördüğünü de söylemişti.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Birlik 90/Yeşiller’in de desteğiyle Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan ve Kreuzberg’li Türklerin de Belediye Başkanı olan Grygier, “Siz 'eski Batı'da da Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan PDS'li ilk Belediye Başkanı'sınız. Bunu nasıl becerdiniz?” sorumu şöyle yanıtlamıştı:
Aslında bunu ben başarmadım. Başkaları başardı. Bu durum benim için çok yeni bir şey değildi. Ben 1989 yılından (duvarların delindiği yıl) önce de Batı'da olup bitenleri izleme imkanı bulan 'Doğu Almanlardan' (Ossis) biriydim. O zamanlar Batı'da çalıştım. Hamburg’da üniversitede ders verdim. Birleşmeden sonra iki yıl Bonn'da çalıştım. Bu benim için çok normaldi. Kreuzberg de benim için yeni değildi. Üç parti anlaştığı için ben Belediye Başkanı olmayı başardım. Bu bir denemedir. Bu bir ilktir. Üç ortağın birlikte çalışması kolay değildir. Ama biz yola çıktık ve şu anda da sorunsuz bir şekilde işimizi yürütüyoruz.
“Ortaklarınızın desteğinden memnun musunuz?” soruma da, “Diğer partilerin açık bir şekilde 'biz destekliyoruz' demeleri kolay değildir. Aslında destek verdikleri halde SPD'liler 'biz destekliyoruz' diyemezler. SPD'li grup başkanı geçenlerde beni savundu, hem de 'Baerbel Grygier Kreuzberg'de Belediye Başkanı oldu diye, ilçeye komünizm gelmedi' açıklamasında bulunarak. Friedrichshain-Kreuzberg’deki ortak partiler bu deneyime önem veriyor. Eyalet bazında bu durum tabii çok daha zordur. Şayet 'bu Berlin için bir model olabilir mi?' diye sorulsa diğer ortaklar şüphesiz 'kesinlikle hayır' diyeceklerdir.
Baerbel Grygier, “Siz aynı zamanda aralarında çok sayıda Türk vatandaşının, Türk kökenli insanın da yaşadığı Kreuzberg'in de Bedeliye Başkanı’sınız. Bu görevi üstlenmeden önce ne gibi tecrübeleriniz vardı Kreuzberg'le ilgili olarak ? Özellikle de tabii Türklerle? Türklerle ilişkileriniz hangi düzeydeydi?” sorumu da şöyle yanıtlamıştı: Türklerle hemen hemen direkt hiç ilişkim yoktu. Kreuzberg'de yaşadığım için ilçe olarak Kreuzberg'in de, Friedrichshain'ın da ne olduğunu biliyordum. Friedrichshain'ın bazı kesimlerinde Kreuzberg'le durum paralellik taşıyordu. Ben 1992’de Hochenschönhausen'de çalışmaya başladığımda orada yaşayanların yüzde. 8'i yabancıydı. Ama bunlar çok farklı bir gruptu. Angolalı, Mozambikli ve eski Sovyetler Birliği'nden gelen Alman kökenlilerdi bunlar. Bu insanlara bakış da çok farklı idi. Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) dönemindeki sosyalist sistemde 'kardeşler dayanışması'na rağmen, bu kesimde yaşayan Almanların çok çok büyük bir bölümü, bu yabancıların ülkelerine geri gitmeleri gerektiği düşüncesindeydi. Bu düşünce günlük yaşanan ırkçılığın temelidir. Son 8 yıl içinde bu kesimde yaşayan insanların çoğu korkudan orayı terk ettiler. Örneğin alış-veriş yapmak için markete giren bir yabancı, kasadaki kadın veya erkeğin ne dediğini anlamadığı için hakarete uğrarsa, 'git önce düzgün Almanca öğren öyle gel', 'burada ne işin var, ülkene geri dön' gibi ırkçı bir tavırla karşılaşırsa, bu insanların orada kalmak istememeleri çok doğaldır.
Kreuzberg'de durum daha kolaydır. Çünkü burada 'misafir işçi' olarak nitelenen insanlarla birlikte yaşam daha köklüdür. Erkek olsun, kadın olsun 'misafir işçi' olarak gelen bu insanlara kucak açıldı. Yani bu insanlara 'biz sizi istemiyoruz' denilmedi. Bu durum da birlikte yaşamı kolaylaştırdı. İlçede Türkler kendi mekanizmalarını kendileri oluşturdular. Alış-veriş yerlerini, kahvehanelerini, fırınlarını açtılar. Derneklerini, cemiyetlerini kurdular. Birkaç yıldır Kreuzberg'de yaşadığım için biliyorum: Burada birlikte yaşam fena yürümüyor. Bu durum da beni sevindiriyor. Tabii sorunlar olduğunu da biliyorum. Ama ben bu sorunları sorun olarak değil, Berlin için bir şans olarak görüyorum.
“Kreuzberg'de oturuyorsunuz. Kreuzberg caddelerinde dolaşırken kafanızdan neler geçiyor?” soruma da “Çok çok şey... Daha önce 25 yıla yakın bir süre Friedrichshain'da oturdum. Aynı semtte, aynı konutta. Bu 25 yıl içinde köşede sebze satan kadınla Kreuzberg'deki sebze satıcısı ile 3 ayda kurduğum sıcak ilişkiyi kuramadım. Alış-veriş yaptığım Türk satıcı benim ne istediğimi artık bildiği için, bir şey dememe gerek kalmadan, her cumartesi günü benim ihtiyacım olan şeyleri bir çantaya koyup ayırıyor. Ben de diğer işlerimi tamamladıktan sonra gidip oradan alıyorum. Bana gösterilen bu sıcak ilgiyi daha önceki 25 yılda hiç yaşamadım. Bu benim için alışılmış değildi.
İkincisi, toplumsal değişiklik. Kottbusser Tor'a (Kreuzberg'in merkezi) baktığımızda geleneksel aile kurumunun hala yaşadığını görüyoruz. Tiergarten'e baktığımızda ailelerin toplu bir şekilde özellikle yaz ve sonbahar günlerinde çimenlerin üzerinde top koşturduklarını, birlikte ızgara yaptıklarını görüyorum. Buna zaman zaman imrenmiyor da değilim hani. Bu durumun ailelere güven verdiğini görüyoruz.
Başörtüsü geleneğinin korunması gerektiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Kimin, kiminle evleneceğini bazı ailelerde anne-babaların belirlemesini anlamakta da aynı şekilde zorluğum var. Bu durumları gözönünde bulundurduğumda, zaman zaman Türk kadınların daha iyi şeylere layık olduğunu da düşünüyorum.
“Türk gençlerinin kiminle evleneceklerine ailelerin karar verdiğine dair ciddi izlenimleriniz var herhalde?” soruma da, “Sanıyorum genç Türk kızları bu konuda daha çok zor durumdalar. Bilmiyorum ama, bu durum da çok çabuk değişmeyecek gibi. Erkeklerin işi daha kolay gibi. Şayet Türk kökenli olsaydım, ben de erkek olmak isterdim” yanıtını vermişti.
Baerbel Grygier, “En önemli sorunlardan biri de ırkçılık ve yabancı düşmanlığı. Bu alanda neler yapılabilir?” sorumu da şöyle yanıtlamıştı: Aşırı sağ düşüncenin gelişmesiyle ilgili olarak okullarda, birahanelerde, spor kulüplerinde bir kamuoyu araştırması yaptık. Bu insanların kafasından neler geçtiğini, açık bir şekilde yabancıları niçin dışlamak istediklerini içeren geniş çaplı bir sosyal araştırmaydı bu. Diğer halklarla dayanışma sergileyen bir toplum olduğu her fırsatta vurgulanan dönemin Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (eski Doğu Almanya) insanların niye böyle bir davranış sergilediklerini belirlemek istedik. Edindiğimiz bilgiler doğrultusunda gençlere dönük çalışmaların yoğunlaştırılmasını, öğretmenlerin verdikleri derslerin dışında ortak değerler konusunda çocukları daha iyi yönlendirmelerine ağırlık verilmesini hedefliyoruz. Bu alanda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bunun daha yoğun bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. Ancak, herşeyin kısa bir süre içinde düzelmesi beklenmemelidir. Zamana ihtiyaç vardır.
“Hiç Türkiye’ye gittiniz mi?” soruma da, “Evet. Sınırların kapalı olduğu dönemde (1989 yılı Kasım ayında duvarlar yıkılmadan önce), Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli bir arkadaşımın Türkiye'ye girmesinde yardımcı olmuştum. O zaman birkaç gün İstanbul'da kaldım. Bu turistik bir seyahat değildi. Ama ilk fırsatta Türkiye’ye gideceğim” yanıtını vermişti.
Herhalde gidip Türkiye'yi ve Türkiye Türklerini de daha yakından tanıma olanağı bulmuştur.