Güncelleme Tarihi:
Zaman zaman ise imkansız.
Avrupalılar haklı olarak “Demokrasi, herkese eşit hak” diye basbas bağırırlar.
Haklı olarak “Düşünceyi ifade özgürlüğü” diye basbas bağırırlar.
Haklı olarak “Din özgürlüğü” diye basbas bağırırlar.
Haklı olarak “Herkese toplantı, gösteri düzenleme, gösteriye katılma ve protesto hakkı” diye basbas bağırırlar.
Ama kendilerinden görmedikleri bu özgürlüklerden yararlandıklarında veya yararlanmak istediklerinde nedense farklı düşünürler.
İşte bunun en bariz örneğini Türkiye’deki son darbe girişiminden sonra gördük.
*
Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye’deki darbe girişimi başkent Viyana’da Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşları ve Türk kökenli Avusturya vatandaşları tarafından da protesto edildi.
Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz, darbe girişimini protesto etmek için sokaklara dökülen, demokrasiye sahip çıkan bu demokratlara sahip çıkma yerine “Türkiye’nin iç politikasında angajman göstermek isteyen herkes ülkemizi terk edebilir” diye kendisi gibi çağdaş bir politikacıya hiç de yakışmayan şaşırtıcı bir açıklama yaptı.
Türkiye’deki darbe girişimini protesto etmek için Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları ve Türk kökenli Alman vatandaşları bu pazar günü Köln’de bir gösteri düzenlemek için izin aldı.
Başta sağ popülist Pro NRW (Kuzey Ren Vestfalya İçin) olmak üzere Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD), Yeşiller’in, Hür Demokrat Parti’nin (FDP) ve Sol Parti’nin gençlik örgütleri de karşı bir gösteri düzenlemek için harekete geçti.
Aslında bundan daha doğal bir şey olamaz.
Ama ne yazık ki, bazı Alman politikacılar demokrasi, özgürlük ve demokratlıkla bağdaşmayan bir tutum sergiledi.
“Erdoğan yanlılarının” Köln’de darbe girişimini protesto gösterisi düzenlenmelerinin Türkiye’nin içpolitikasını Almanya’ya taşımak anlamına geleceğini ileri sürerek, buna karşı çıktılar.
*
Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CDU) Genel Sekreteri Andreas Scheuer, “Kim Türkiye’nin içpolitikasında angajman göstermek istiyorsa, ülkemizi memnuniyetle terk edip, Türkiye’ye geri dönebilir” diye bir açıklamada bulundu.
Tıpkı Avusturya Dışişleri Bakanı Kurz gibi.
Oysa ki, bu gösteriye katılacakların önemli bir bölümünün Alman vatandaşı olduğunu, onların çoğunun bu ülkede doğduğunu, başka bir ülkeden gelmeyenin o ülkeye geri dönemesinin müküm olmayacağını Andreas Scheuer’in de bilmesi gerekir.
Fransa’da, Belçika’da, Türkiye’de, Almanya’da ve dünyanın neresinde olursa olsun ister aşırı İslamcılar ister başka teöristlerce girişilen terör saldırıları sağduyu herkes tarafından kararlı bir biçimde kınınmalıdır.
Buna kimsenin itirazı olamaz.
Ama 2008-2012 yılları arasında Fransa Devlet Başkanı olarak görev yapan ve gelcek yıl yapılacak seçimlerde yeniden aday olan Nicolas Sarkozy, potansiyel İslamcı teröristlerin belirli yerlerde toplu olarak gözetim altında tutulmasını gündeme getirdi.
Yani bir yerde Çağdaş Toplama Kampları önerdi.
Kimin potansiyel terörist olduğuna kimler ve nasıl karar verecektir?
Demokratik hukuk devletlerinde böyle bir şey mümkün müdür?
Bu nasıl demokratlıktır?
Bu ve benzer yaklaşımları duyunca insanın içinden “sevsinler böyle demokratları (!)” demek geliyor.
İşte bu yüzden de “Şu ‘Bizim Avrupalılar’ı anlamak kolay değil” diyorum.