Güncelleme Tarihi:
Cameron 2010 yılında iktidara geldiğinde “Ama’sı, eğer’i yok… Net göçü 10 binlere indireceğiz” demişti.
Ancak vize sisteminde uygulanan sınırlamalar, pek fevri göç karşıtı konuşmalarla geçen 5 yılın ardından Perşembe günü açıklanan yeni veriler ülkenin aldığı net göçün 2014 yılında tam 318 bin olduğunu gösterdi.
Yani Cameron döneminde ülkenin aldığı net göç 10 binlere düşmektense 300 binlere çıkmıştı!
Şimdi Muhafazakar Parti hükümeti sinirli..
Verdikleri sözü tutamamanın utancıyla tabloidleri okuyup nedenini çok da bilmeden, anlamadan göçmenlerden nefret eden seçmenlerini sakinleştirmek için hazırlıklara başladı.
Ve kısa vadede yasal göç rakamlarında çok büyük bir değişikliğe gidemeyecekleri için önce bu rakamlara dahil olmayan belgesiz göçmenlere karşı tavır aldı.
Başbakan David Cameron’ın bu yönde attığı ilk adım, polise belgesiz göçmenlerin aldığı maaşlara, yevmiyelere el koyma hakkını tanıyacağını söylemek oldu.
Bu zaten çoğu açlık sınırında yaşayan, İngiltere’de kimsenin yapmaya yanaşmadığı işleri üç kuruş için yapan insanların ekmek paralarının ellerinden alınması anlamına gelecek.
Peki göçü durduracak mı?
Elbette hayır.
* * *
Uzmanlara göre bu uygulama yasadışı ekonominin daha da derinlere saklanmasına, zaten sömürülen yüzbinlerce kişinin daha çok sömürülmesine neden olacak.
Yeni hükümet döneminde banka ve doktorlara da hizmet verdikleri herkesin vizesini kontrol etme zorunluluğu getirilecek.
Hükümet tüm bu uygulamaları “İngiltere’yi belgesiz göçmenler için daha az çekici hale getirmek” için yürürlüğe sokacaklarını söylüyor.
Ama pratikte tüm bu uygulamalar göçü durdurmak yerine zaten Avrupa’nın göbeğinde insanlıktan uzak hayatlar süren binlerce kişinin hayatını daha da çekilmez hale getireceğe benziyor.
Bütün bu gelişmeler devam ederken, hükümet İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kurtulmak, AB’den çıkmak, kamu mallarını özelleştirmek ve kemer sıkma politikalarını güçlendirmek için var gücü ile çalışmaya devam ediyor.
* * *
Kağıttan yapılmışçasına güvensiz teknelere doluşup Avrupa’ya doğru yola çıkan binlerce insan Akdeniz’e gömülürken, ülkenin en çok okunan gazeteleri can kayıpları ile değil, hükümetin arama çalışmalarına katılmaktan nasıl kurtulabileceğiyle ve İtalya’ya ulaşmayı başaran göçmenlerin İngiltere’ye gönderilmesine nasıl direnebilecekleriyle ilgileniyor.
Gazete manşetlerini medeni dünyanın göbeğinde (hem de yine Avrupa’nın baş rol oynadığı bir kaostan kaçarken) ölüme terk edilen insanlar değil, onların arasına katılıp İtalya’ya gelen bir terör şüphelisi meşgul ediyor.
Bütün bu gelişmeleri takip ederken açıkçası seçim sonuçlarını izlerken gözümden kaçan bir şey mi oldu, yoksa seçimi Muhafazakar Parti değil de aşırı sağcı, göç ve AB karşıtı UKIP mi kazandı diye kendime sormadan edemiyorum.
* * *
Bugün dünya genelinde göç halinde olan insan sayısı Dünya Göç Örgütü’nün yayınladığı rakamlara göre 50 milyon; yani 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana olan en yüksek seviyede.
Milyonlarca insan Suriye, Irak Libya’daki savaşlardan kaçıyor. Nereye gidebileceklerini ve gittikleri yerde kendilerine bir hayat kurma şansını elde edip edemeyeceklerini bilmeseler de hayatta kalabilmek, insan kalabilmek için kaçıyor.
Ve İngiltere büyük bir hızla kapılarını kapatıyor.
Umarım bir gün, bugün Muhafazakar Parti’ye oy veren ve göçmenleri insan değil de bir rakam, bir yük olarak görenler gelecekte çocuklarına insanlığa nasıl sırtlarını döndüklerini açıklamakta zorlanmaz...