Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraflar: dpa
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2021 10:12
Almanya’da seçimlere kısa bir süre kala, ‘kardeş partiler’ olarak bilinen Hıristiyan Demokrat/Hristiyan Sosyal Birlik Partileri’nin (CDU/CSU) son dönemlerde neden bu kadar oy kaybettiğine dair kafa yorulurken, gözler birden Başbakan Angela Merkel’e çevrildi.
CDU’lu Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schaeuble, durduk yerde CDU/CSU’ya desteğin azalmasında Merkel’in de payının olduğunu gündeme getirdi.
Bunun da
Angela Merkel’in 2018 yılında CDU Genel Başkanlığını bıraktığı halde bu yasama döneminin sonuna kadar Başbakanlık koltuğunda oturmasından da kaynaklandığını söyledi.
Schaeuble, “Şundan çok eminim ki, iki görev de aynı elde tutulmalı” dedi.
Yani bir yerde “Madem CDU liderliğini bıraktın, o zaman Başbakanlığı da bırakman gerekirdi” demek istedi.
Evet, 2018 yılı ekim ayında Hessen’de yapılan Eyalet Parlamentosu seçimlerinden en güçlü parti olarak çıktığı halde, CDU’nun yüzde 11’in üzerinde oy kaybına uğraması üzerine Angela Merkel CDU Genel Başkanlığı’nı bıraktı.
Ama yasama döneminin sonuna kadar
Almanya’nın başbakanı olarak kalmak istediğini de ilan etti.
CDU’dan da, ‘kardeş parti’ CSU’dan da hiçbir itiraz gelmedi.
Hiçbir muhafazakâr politikacı “Başbakanlığı da bırak” demedi.
Diyemedi.
Merkel’in 1998 yılında CDU Genel Sekreteri seçilmesine tam destek veren ve 2000 yılında da kendisinin bağış skandalı nedeniyle bırakmak zorunda kaldığı CDU Genel Başkanlığı koltuğuna oturmasında da etkin rol oynayan Wolfgang Schaeuble’nin de hiç sesi çıkmadı.
1972 yılından beri aralıksız Federal Meclis milletvekili olan, Helmut Kohl kabinelerinde, yıllarca Federal Özel Sorunlar Bakanlığı ve Federal İçişleri Bakanlığı yapan, Merkel kabinelerinde 2005-2009 yıllarında Federal İçişleri Bakanı, 2009-2017 yıllarında da Federal Maliye Bakanı olarak görev alan 79 yaşındaki Wolfgang Schaeuble, her ne kadar o günlerde “Artık Merkel tartışmasız değildir” diye mırıldansa da, diğerleri gibi sessiz kalmayı yeğledi.
Aslında bu konuda söyleyecek bir şeyi yoktu.
Çünkü Angela Merkel, yıllardır Almanya’da ‘En sevilen politikacı’ sıralamasında hep en baştaydı.
Hâlâ da öyle.
Uluslararası düzeyde de en saygın politikacıların başında geliyordu.
Amerikan Time dergisi Merkel’i defalarca ‘yılın kişisi’ (Person of the year) ilan etti.
Bunu gördüğü ve bildiği için de, diğerleri gibi Schaeuble de sessiz kaldı.
Armin Laschet’in CDU/CSU’nun başbakan adayı olmasında Wolfgang Schaeuble ile CDU’lu Hessen Eyalet Başkanı Volker Bouffier etkin rol oynadı.
Hatta 19 Nisan’da CDU’nun Berlin’deki genel merkezinde Laschet’in mi, yoksa CSU lideri olan Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder’in mi başbakan adayı olmasına karar verilirken, Schaeuble’nin partinin Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyelerine ‘baskı’ yaptığı bile sonradan ortaya çıktı.
İşte baştan beri arkasında durduğu Armin Laschet’in başbakan adayı olduğu CDU/CSU’ya desteğin son haftalarda önemli ölçüde düşmesi Schaeuble’yi yaralamış olmalı ki, durduk yerde ‘suçlu’ aramaya başladı.
Evet…
Baştan beri zaten pandemi nedeniyle sönük geçen
seçim kampanyasında Başbakan Angela Merkel hep arka planda durmaktadır.
Her ne kadar bazı kentlerde düzenlenen seçim kampanyası etkinliklerinde Laschet’in yanında yer alsa da, kerhen destek veriyormuş gibi bir görüntü sergilemektedir.
Ama ne olursa olsun, CDU/CSU’ya seçmen desteğinin azalmasının ‘suçlusu’ Başbakan Merkel değildir.
Kaldı ki partinin genel başkanlığını bırakmamış olsaydı, muhafazakâr kanadın başbakan adayının işi şu andakinden çok daha kolay olmayacaktı.
Bunu hiç şüphesiz deneyimli bir politikacı olan Wolfgang Schaeuble de bilmektedir.
CDU/CSU pazar günü yapılacak seçimlerden ‘ikinci güçlü kanat’ olarak çıkarsa, Schaeuble de koltuğundan olacaktır.
Çünkü geleneksel olarak Federal Meclis Başkanı hep en güçlü partidendir.