Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraflar: dpa
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 31, 2022 09:56
Almanya’da yıllarca ‘en çok sevilen politikacı’ konumunu koruyan ve 16 yıl başbakanlık yapan Angela Merkel’den 8 Aralık 2021 tarihinde görevi devralan Olaf Scholz’un işinin hiç de kolay olmayacağı baştan belliydi.
ÇÜNKÜ Almanya’da ilk kez Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’den oluşan bir ‘üçlü koalisyon hükümeti’ iktidara gelmişti. Hem de dünyayı kasıp kavuran Kovid-19 belasının Almanya’yı da sarsmakta olduğu bir dönemde. Alınması gereken katı önlemler konusunda ‘üçlü koalisyon’un uzlaşmaya varması kolay değildi.
Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.
Ama başka çıkış yolu olmadığı için ortaklar parti çıkarlarını bir yana bırakıp, ülkenin ve insanlarının çıkarını göz önünde bulundurarak bazı çevreleri küplere bindiren ortak kararlar almayı başardılar.
Hiç şüphesiz bunda SPD’li Başbakan Olaf Scholz’un sakin yapısı etkin bir rol oynadı.
Ama Kovid-19 belası yetmiyormuş gibi Scholz göreve geldikten 10 hafta sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’da savaş başlattı.
Bu beklenmedik savaş, Scholz’un da planlarını altüst etti.
Avrupa Birliği (AB) ve NATO’nun Rusya’ya yaptırım planları Scholz’u zorladı.
ABD, Rusya ile Almanya arasında doğal gaz akışını sağlayacak ve yapımı yeni biten ‘Kuzey Akım 2’ projesinin hayata geçirilmesine karşı çıktı.
Scholz, başlangıçta her ne kadar “Bu siyasi değil, ticari bir projedir” dese de çok geçmeden ‘Kuzey Akım 2’nin devre dışı bırakılmasını kabul etmek zorunda kaldı.
GÖZDEN DÜŞMEYE BAŞLADI
Almanya Başbakanı aynı sıkıntı ve aynı çelişkiyi Ukrayna’ya silah verilmesi konusunda da yaşadı.
Başlangıçta, “Almanya’da geçerli yasalara göre savaş bölgelerine silah göndermek yasak” diyerek Ukrayna’ya Alman tanklarının, toplarının, tüfeklerinin verilmesine sıcak bakmadı.
Kuruluşundan beri silahlanmaya karşı olan hükümet ortağı Yeşiller bile Ukrayna’ya ağır silahlar gönderilmesine destek verirken, Scholz hep ağırdan aldı.
Ama hem içten hem de dıştan gelen yoğun eleştiriler ve siyasi baskı üzerine tutum değiştirerek Ukrayna’ya silah gönderilmesine “Evet” demek zorunda kaldı.
Scholz, bu ‘kararsız tutumu’ yüzünden gözden düşmeye başladı.
Yalnız muhalefetten değil, farklı çevrelerden de “Scholz’un bu tutumu Almanya’nın imajına zarar veriyor!” sesleri yükselmeye başladı.
Hem kendisinin hem de partisinin halkın gözünden düşmeye başladığının nihayet farkına varan Başbakan Scholz, bu düşüşü engellemek için ‘halkın içinde olmaya’ karar verdi.
İlk etapta Almanya’nın 16 eyaletinde ‘halkla birlikte olma’ kararı aldı.
‘Yurttaşlarla Sohbet’, ‘Yurttaşlarla Diyalog’, ‘Yurttaşlarla Buluşma’ adı altında planlanan ve başvurular arasından seçilen 150-200 arasında vatandaşın katıldığı bu toplantıların ilki Schleswig-Holstein eyaletinin Lübeck kentinde yapıldı.
Ancak toplantının yapılacağı yere daha Scholz gitmeden aşırı sağcı göstericiler gitti.
Ellerinde, “Biz halkın fakirleşmesini istemiyoruz” pankartları vardı.
Scholz yanlarından geçerken “Defol git” diye bağırdılar ve toplantı başlayınca da megafondan yükselen müzik sesleriyle konuşmasını ve kendisine yönetilen soruları yanıtlamasını engellemek istediler.
Başbakan Scholz her zamanki sakinliğini koruyup aldırış etmedi.
PEŞİNİ BIRAKMAYACAKLAR
İkinci ‘Yurttaşla Buluşma’ toplantısı Brandenburg eyaletinin Neuruppin kentindeydi.
Aşırı sağcılar yine oradaydı.
“Vatan haini”, “Yalancı”, “Defol git!” sloganı atanların çoğu sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) yandaşıydı.
Başbakan Scholz, geçen hafta da Saksonya-Anhalt’ın başkenti Magdeburg’da halkla buluştu.
Etkinliğin yapılacağı yerin yakınları yine protestocularla doluydu.
Göstericiler arasında AfD’li Eyalet Parlamentosu milletvekilleri de vardı.
“Gaz pahalı, bira pahalı, sana teşekkür ederiz Olaf Scholz” diye slogan attılar.
“Bu savaş bizim savaşımız değil. Bizim refahımızı Ukrayna için yok etmeyin” diye bağırıp çağırdılar.
Scholz bunlara da aldırış etmeyip konuşmasını sürdürdü, sorulara da cevap verdi.
Ama belli ki, Scholz nereye giderse gitsin aşırı sağcılar da sağ popülistler de peşini bırakmayacak.