Güncelleme Tarihi:
YOLDA giderken, kenarda Türkçe-Almanca hip hop şarkı mırıldanan iki genç, size aniden “Hey sen! Dur bir dakika! Bir konu söyle” diye seslenebilir. Deli deyip geçmeyin. Yeter ki bir konu söyleyin! Hemen şöyle bekle bir saniye el işareti, kısa bir düşünme payı ve derin bir nefesten sonra doğaçlama öyle bir şarkı söylerler ki, şaşırıp kalırsınız. Onlar geleceğin hip hop sanatçısı adayları.
Ya da elinde iki davul çubuğu, kendinden geçmiş, sokaktaki çöp tenekesiyle trampet konseri veren birine rastlarsanız, uzun uzun dinlemeden gidemezsiniz.
Veya şık bir otobüs durağını işgal etmiş, sırtında bir abası, Diyojen misali “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen şarapçılara rastlayabilirsiniz. Durakta, altında belediye mühürlü, “Bu durak geçici olarak kapalı” levhası görürseniz, şaşırmayın. Evsiz, gönüllü terk edinceye kadar çalışmaz o otobüs durağı.
Ya da polis zorla çıkarmasın diye mültecilerin işgal ettiği bir binanın önüne üs kurmuş, uyku tulumlarıyla gece gündüz nöbet tutan asi genç tipleri görürseniz, korkmayın. Onlar sadece polis baskınını engellemek için orada nöbet tutuyorlardır.
CEM KARACA’NIN ŞARKISI
Sabah saat 08.00’de yolunuz semtin Oranien Caddesi’ne düşerse eğer, sağlı sollu barlardan bir kapı açılıp, dışarıya taşan yüksek müzik sesiyle beraber iki kişinin omuzunda dışarı çıkan insanlar görürseniz, “Nereye geldim ben Allah aşkına” diye sormayın. Kreuzberg’tir burası. Berlin’in canlı gece ve kültür yaşamıyla uluslararası ün saldığı Kreuzberg semti. Öteki adıyla, Berlinli Türklerin gururu Küçük İstanbul.
Bu semtin gece hayatını en güzel, Kreuzberger Naechte (Kreuzberg Geceleri) şarkısı anlatır. Cem Karaca’nın ‘Namus Belası’ parçasının bir nevi Almanca versiyonudur bu şarkı:
“Uzundur Kreuzberg geceleri, çok uzun. Önce yavaş başlar ama sonra... Sabah erkenden uyanırım saat 16.10’da. Dünya döner başımın etrafında. Sadece midem kötüdür biraz. Fazla gelmiş olmalı 30 biracıktan biri...”
Sokakta erkek erkeğe ya da kadın kadına el ele giden, öpüşen çiftler görürseniz, donup kalmayın. Burası hoşgörü merkezi Kreuzberg’tir.
ORHAN VELİ’NİN ŞİİRİ
Sağlı sollu dükkanların raflarında kısır, lokum, pekmez kutuları, buzdolaplarında Türkiye’den ithal su şişeleri. Veganların uğrak yeri Türk mezeciler, kuruyemişçiler. Gece yarısı önünde bir çanak, çekirdek çıtlatan insanlar. Kaldırımda, artık belki Türkiye’de bile kalmamış kuruyemiş kavurma makineleri. Pazarcıların Türkçe, “Şeftali Bursa, Karaborsa”, “Domatese gel, 1 Euro” diye bağırdığı Maybachufer Caddesi üzerinde kurulu Salı Pazarı. Orhan Veli’nin İstanbul Türküsü şiiri sanki Küçük İstanbul Kreuzberg için uyarlanmıştır. Saatlerce izlemeye doyamazsınız.
ÇILGINLAR SEMTİ
Oranien Caddesi üzerinde Meksika yemeğinden, İtalyan pizzası ve makarnasına kadar restoranlar, kafe ve barlar Türklerin elindedir. Yer yer tuğlaların göründüğü, duvarları boyanmamış, ömrünü doldurmuş ahşap masalı salaş mekanlar, eczaneden meyhaneye dönüşmüş barlar Kreuzberg’in yaşam biçimidir. İtalyan ve İspanyol gençlerin barmen olarak çalıştığı bu kafe ve barlarda Almanca değil, İngilizce anlaşabilirsiniz.
Bugün daha çok öğrencilerin mekanı olan Kreuzberg’te en çok Türkçe ve İngilizce duyarsınız. Berlin’de en genç nüfusun yaşadığı yerdir Kreuzberg. Akşamları Landwehr kanalının iki yakasında yere bağdaş kurup oturmuş bira içen, müzik yapan gençler, gece evinden piyanosunu indirip sokakta açık hava konseri veren sanatçılar, Kreuzberg’in doğal yaşantısıdır.
Berlin için “Almanya değil” derler. Ama Kreuzberg’te karşılaştığınız bu sahneleri Berlin’in başka hiçbir semtinde göremezsiniz. Kreuzberg’i bu uluslararası üne kavuşturan, Kreuzberg’in Türklerdir.
1960’lı yıllarda Berlin’i ikiye bölen duvara sınır Kreuzberg semtinde o zaman kimse kalmak istemediği için buraya yerleştirilen Türkler, semte damgalarını vurdu. Almanya’nın belki hiçbir yerinde Türkler, Kreuzbergli Türkler gibi kendi semtleriyle bu kadar gurur duymaz.