Güncelleme Tarihi:
ERZİNCAN’ın Kargın köyünde ilkokula giderken “Büyüyünce ne olmak istersin?” diye sorulduğuna ne yanıt verirdiniz? O zamanlarda hayalinizdeki meslek neydi?
Yaşıtlarımın çoğu gibi ben de pilot olmak istediğimi söylerdim. Bu idealimi gerçekleştirmek için de liseyi bitirdikten sonra Hava Harp Okulu sınavına girdim, ancak mülakatta elendim. 1982 yılıydı. Sınav sayesinde bir hafta boyunca İstanbul’da benim için yeni olan çok şey görmüş, etkilenmiştim.
O günlerin Kargın’ı nasıldı?
Doğduğumda Kargın küçük bir köydü, ilkokula başladığımda ise belediye kurulmuş, kasaba olmuştu. Ancak ortaokulu yoktu, ortaokul birinci sınıfı 12 km uzaklıktaki Mercan nahiyesinde okudum. 7-8 çocuk bir Murat 124’e sıkışıp sabah gidip akşam dönerdik. Ortaokula ikinci sınıftan itibaren Erzincan’da devam ettim, sonrasında Erzincan Lisesi’ni bitirdim.
Dışişleri Bakanlığı’na girip diplomat olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Lise yıllarımda Ermeni terör örgütü ASALA’nın diplomatlarımıza yönelik saldırıları yoğun şekilde sürüyordu. Haberlerden etkileniyor, uluslararası ilişkilere merak ve ilgim artıyordu. Özellikle lise son sınıfta pilot olamazsam diplomat olmayı iyice kafama koymuştum. Nitekim Hava Harp Okulu’ndan mülakatta elendikten birkaç hafta sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazandığım haberi geldi. Çok mutlu olmuştum.
Bakanlığa girdiğiniz dönemlerde, “Ben de ileride onun gibi olmak isterim” dediğiniz bir diplomat var mıydı?
34 yıl önce, Aralık 1986. 21 yaşında genç bir diplomat adayı olarak Dışişleri’nde göreve başladığımda, en büyük idollerimizden biri o zamanki Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’ydu. Bundan dolayı yıllar sonra rahmetli Halefoğlu gibi Almanya’da Büyükelçi olarak görev yapmak benim için gerçekten büyük bir sevinç ve mutluluk kaynağıdır. Ayrıca o yıllarda Haluk Bayülken, Hasan Erşat Işık, Coşkun Kırca, Kamuran İnan, Oğuz Gökmen, Ercüment Yavuzalp, Zeki Kuneralp, Semih Günver gibi iyi dil bilen, tecrübeli, ülkemizi başarıyla temsil etmiş, karizmatik ve biz genç diplomatlar için moda tabirle ‘rol model’ olan çok sayıda isim vardı.
EĞİTİM, GÜVENLİK VE DİN HİZMETLERİ
Almanya’daki Türk toplumu bu ilişkilerin şekillenmesinde ve şekillendirilmesinde ne gibi bir rol oynadı?
Burada yaşayan Türk toplumu, Türkiye ve Almanya arasındaki en önemli sosyal ve insani bağı oluşturmaktadır. Bu bağ ne kadar kuvvetli olursa, ilişkilerimiz de o derece güçlü olur. 60 yıl önce Almanya’ya gelen insanlarımızın çocuklarının ve torunlarının bugün bu ülkenin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu görüyoruz. Çok sayıda Türk ve Türk asıllı insan Alman bilim, siyaset, ekonomi, kültür, sanat ve spor hayatında önemli konuma sahiptir. Bundan sevinç ve gurur duyuyoruz. Bu başarı hikâyelerinin gelecekte de artarak devam etmesini bekliyoruz.
Almanya’daki insanlarımızın barış, huzur ve refah içerisinde yaşamaları bizim için her zaman ilişkilerimizde en önemli önceliklerden olmuştur. Türk toplumunu yakından ilgilendiren ve her iki ülkenin birlikte çalışmasını gerektiren eğitim, din hizmetleri ve güvenlik gibi çeşitli konular bulunmaktadır. Diğer yandan, son dönemde tekrar artış gösteren yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslam karşıtlığı ve ayrımcılık olayları toplumumuzu doğrudan etkilemektedir. Türk toplumu ve onu temsil eden dernek ve kuruluşların en azından ırkçılık, ayrımcılık ve İslam düşmanlığı gibi kendilerini doğrudan ilgilendiren meselelerde siyasi görüş, etnik köken ve mezhep ayrımı gözetmeksizin bir araya gelerek ortak bir tutum ortaya koyabilmeleri eskiye göre çok daha önemli hale gelmiştir. Çocuklarımızın eğitimi konusu da Türk toplumunun geleceği bakımından büyük önem verilmesi gereken bir alandır. Bu konuda ailelere de büyük sorumluluk düşmektedir. Bu ülkenin sağladığı imkânlardan yararlanarak çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmeli ve onları güvenli bir geleceğe hazırlamalıyız.
90’lı yıllardaki Türk toplumu ile günümüz Türk toplumu arasında farklılıklar ya gelişmeler sizce nelerdir?
Zaman içerisinde Türk toplumunun Almanya’ya çok daha iyi entegre olduğunu, eğitim düzeyinin yükseldiğini, mesleki başarılarının arttığını görüyoruz. Bununla birlikte, başta eğitim ve istihdam olmak üzere, Türk toplumunun gelişimi açısından hâla mesafe katedilmesi gereken alanlar mevcut. Diğer yandan, Türk toplumunun anavatanıyla olan gönül bağının güçlenerek sürmesi önemli ve bizleri mutlu eden bir durumdur. Diğer birçok ülkenin diyasporasından farklı olarak, Türklerin bu bağlarını sıcak tutmaları, korumaları önemli ve değerlidir. Türkiye’yle süren bu sıkı bağlar buradaki insanımızın iki ülke ve toplum arasında köprü oluşturmasına da katkı sağlamaktadır. Bu, hem Türkiye’nin hem Almanya’nın yararınadır.
2050 yılında Almanya’daki Türk toplumunu nerede görüyorsunuz?
Biraz önce de belirttiğim gibi daha şimdiden, insanlarımızın Almanya’da bilimde, sanatta, sporda, ekonomide, siyasette ve daha birçok alanda önemli başarılara imza attıklarını görüyoruz. Kovid-19 aşı çalışmalarıyla tüm dünyada takdir toplayan BioNTech firmasının kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci’nin başarıları bu anlamda güncel ve iyi bir örnektir. Benzer bir şekilde, Dr. Dilek Gürsoy’un yapay kalp alanındaki başarılı çalışmalarıyla Almanya’da 2019’da yılın doktoru seçilmesi hepimizi sevindirdi. Türk toplumu içerisinde daha birçok başarı hikâyesi var. Bu hikâyelerin çocuklarımızı ilerisi için eğitim ve meslek alanında daha da motive edeceğini düşünüyorum. Türk toplumunun Almanya’daki varlığı ve konumunun, önümüzdeki on yıllarda daha da güçleneceğine yürekten inanıyorum. Yıllar geçtikçe ve yeni nesiller eklendikçe, Almanya Türk toplumunun yaşadığı ülkede kök salacağına, bununla birlikte soylu ve asil kimliğine ve kökenine bağlılığının devam edeceğine inanıyorum.
IRKÇILIĞA HER ALANDA SIFIR TOLERANS GÖSTERİLMELİ
Hanau saldırısında hayatını kaybedenler için düzenlenen anma etkinliğinde konuşurken neler hissetiniz?
O gün de söylediğim gibi, sözün bittiği noktada olduğumuzu hissettim. ‘Irkçılığa karşı artık harekete geçilmesi için daha kaç insanın ölmesi gerekir?’ diye düşünüyordum. Irkçılık olgusu bizim kültürümüze yabancıdır. İnsanlarımız ilk defa Avrupa’da ırkçılıkla karşılaştı. Maalesef son 30 yılda Hanau saldırısıyla birlikte 50’nin üzerinde Türk Almanya’da aşırı sağ terörün kurbanı oldu. Mölln’de, Solingen’de ve NSU’ya verdiğimiz kurbanların hatıraları hâlâ taze. Ancak maalesef Hanau’dan sonra bile ırkçılığı önemsizleştiren, hatta inkâr edenler var. Cinayet ve kundaklamalardan günlük hayatta karşılaştığımız ayrımcılığa kadar her düzeyde var olan ırkçılık sorunuyla yüzleşilmeli ve etkili stratejiler geliştirilmeli. Yalnız buradaki insanımızın değil, Alman toplumunun da büyük çoğunluğunun vicdanını yaralayan bu hadiselerin geçiştirilmemesi, örtbas edilmemesi, tam aksine tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulması ve gereken derslerin çıkarılması büyük önem taşıyor.
Almanya’da yabancı, göçmen, Türk ve İslam düşmanlığı son yıllarda tedirgin edici düzeyde arttı. Bizler ne yapmalıyız? Alman tarafından beklentilerimiz nedir?
Bu saydıklarınızın sadece Almanya’da değil, maalesef Avrupa genelinde de giderek güçlendiğini müşahede ediyoruz. Söz konusu tehditlerle mücadele, Almanya’nın güvenliği ve toplumsal bütünlüğü açısından da önem taşımaktadır. Bizler üzerimize düşeni yapıyor, Türk toplumunun hak ve çıkarlarının korunması için Alman makamları nezdinde gerekli uyarı ve girişimlerde bulunuyoruz. Alman tarafından beklentimiz, başta Türk toplumu olmak üzere Almanya’daki göçmen kökenlilerin güvenliği ve huzuru için gereken tüm adımların kararlı ve samimi bir şekilde atılmasıdır. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve ayrımcılığa karşı hayatın her alanında ‘sıfır tolerans’ gösterilmeli, toplumsal düzeyde ve siyasette bu yönde yeni bir yaklaşımın ve düşünce yapısının yerleşmesi için çalışılmalıdır. Daha önce de söylediğim gibi, Türk toplumunun bir bütün olarak diğer göçmen gruplarıyla da birlik içerisinde bu tehditlere karşı durması, haklarını Alman makamları ve karar alıcıları nezdinde takip etmeleri ve bunlar üzerinde etkili olacak yöntemleri geliştirmeleri önemlidir.