Güncelleme Tarihi:
Luther'in bile bu konuda vazı var. Bu durum Heinrich Böll'e kadar devam ediyor. Türkler Almanya'ya işçi olarak geldiğinde Alman yazarlar Türklere daha yoğun eğildiler. Türklere acınan, ezilen kitle olarak bakılmaya başlandı. Türkler de tutumları ile bunu destekledi. Almanya'da yetişen Türk kökenli yazarlarımız da Türkleri ezilen, hor görülen bir kitle olarak gösterdiler. Türkler sonuçta Alman edebiyatında günümüze kadar, 'Öteki, farklı olan' olarak ele alındı. Türkler' de ise 1700 yılından bu yana Almanlara karşı büyük bir hayranlık var. Almanların düzenine, disiplinine hayranlık ön plana çıkıyor. Üstelik Türk edebiyatı çok daha zengin. Orhan Pamuk ile birlikte Türk edebiyatı hak ettiği saygınlığı kazanmaya başladı” dedi.
Almanya'daki imajımız kötü
Türkiye Ulusal Standı'nda düzenlenen panele Nazan Bekiroğlu, Esmahan Aykol ile Deniz Kavukçuoğlu da katıldı. Esmahan Aykol, Almanya'daki Türk imajının oldukça kötü olduğunu, bunu özellikle Amanya'da yaptığı okumalarda gözlemlediğini söyledi. Aykol, “Kitaplarımı okuyan Almanlar 'Bunları Almanca mı yazdınız? Türkçe'de de böyle yazabiliyor musunuz? Erotik ve Ermeni konuları üzerine yazdıklarınız Türkçe kitaplarda da var mı? Bu yüzden baskı görmüyor musunuz?' gibi sorular soruyorlar. Buradan Türkiye'yi tanımadıkları ortaya çıkıyoyor. Örneğin Türkiye'de bir kadının tek başına yaşayabildiğini hayal bile edemiyorlar” diye konuştu.
Almanya'daki Türk edebiyatı üç aşamalı
Nazan Bekiroğlu, Goethe ve Mevlana'nın evrenselliği üzerine durdu. Bekiroğlu, “Bu insalar, Doğu- Batı sınırına hapsedilemez” dedi. Deniz Kavukçuoğlu da, 1960'lı yıllarda başlayan Almanya'ya göçle birlikte Almanya'da oluşan Türk edebiyetını üç aşamalı olarak anlattı. Kavukçuğlu birinci evreye 1960 yıllarda işçi olarak gelip yazar olan Bekir Yıldız'ı, ikinci evrede 1970'i yıllarda göçün yerleşmişliğe başlamasıyla birlikte ortaya çıkan Aras Ören'i ve üçüncü aşamada da ikinci kuşak Türklerin Almanca'da yazan Akif Pirinççi ve Zafer Şenocak'ı örnek gösterdi.