Güncelleme Tarihi:
Münih'te düzenlenen ve Türkçe konuşan psikoterapistlerin buluştuğu üç günlük toplantıda göç ve göçmenliğin ruh sağlığı üzerindeki etkileri tartışıldı. Toplantıda Dünya Psikiyatri Birliği (WPA) Genel Sekteri Prof. Dr. Levent Küey bir konuşma yaptı. Prof. Küey, göçün bizi bir diğerimizle karşılaştıran bir süreç olduğunu belirterek, “Göç hasta etmez. Kültürlenme, damgalanma, çoğul kimlikler ve çoğul kültürler gibi karmaşık stres verici süreç ruhsal bozukluklara yol açabilir. Ancak zorunlu değildir" dedi.
TARİH GÖÇTEN İBARET
İnsanlık tarihinin göçlerle dolu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Levent Küey şöyle konuştu: "İnsanların bir dine, ırka, etnik bir kökene, bir gruba ait olma ve kendilerini çeşitli kimliklerle tanımlama ihtiyacı vardır. Bunlar alt kimliklerdir. Eğer biz bir gruba ait olmayı, insan olmanın ötesinde bir değer olarak yaşıyorsak, kendi grubumuza ait olmayanları ötekileştiriyor, yani onu yok etmeyi istiyoruz demektir. ‘Biz ve onlar’, ‘Biz ve öteki’ psikolojisini besleyen her türlü anlayış, şiddet ve vahşeti meşrulaştırmanın bir aracıdır.”
BİRBİRİMİZE AYNA TUTMALIYIZ
"Bu kadar çok Türkçe konuşan psikoterapistin olması 50 yıllık göçün boşa geçmediğini gösteriyor" diyen Prof. Dr. Küey konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkler için göç bir yaşam tarzıdır. Ölene bile ‘öteki tarafa göç etti’ deriz. 'Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde' diye şarkılarımız var. Edebiyatımızda çok sık ‘Nereye gitsem kendimi gurbette hissediyorum’ sözlerini okuruz. Döneceğim diye gelenler kalıcı oldu. Bu üstesinden gelinmesi gereken bir süreç. Hem adapte olmak hem de kendi kültürel kimliğini korumak, bu oldukça zor bir süreç. Biz insanlar bütünlüklü bir kimlik geliştirme sürecine ihtiyaç duyarız. Bu da ancak ‘Öteki’deki ‘Ötekilik hali’ni tanımakla ve bunu kabullenmekle mümkündür. Birbirimize ayna tutmaya ihtiyacımız var."