Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2009 23:00
15 yıldır Oscar Ödül törenini yerinde izliyorum. Özellikle 11 Eylül sonrası tören çekiciliğini yitirmeye başlamıştı.
Terör korkusuyla güvenlik önlemlerinin paranoyaya varan zorlamaları dışında törenin giderek rutinleşmesi ve kalıplaşmasıyla ilginçliğini yitirirken ekran severlerde de bir ilgisizlik başlamış ve izlenme payı rekor derecede düşmüştü.
Yaklaşık 15 Milyon Doları bulan töreni kurtarmak için bu yıl hummalı bir çalışma yapılarak öncelikle televizyon seyircisini tekrar ekran önüne çekmek için cazip değişiklikler yapıldı. Başarılı olundu mu? Bence geçen yıllara oranla tören daha akıcı ve kolay izlenme yoluna girmiş gibi görünüyor. Bunda hiç şüphesiz Avustralyalı aktör Hugh Jackman’ın ev sahipliği dışında şarkıcılıktan gelme profesyonelliği, sahneye iyi kullanabilme yeteneği ve sulu espriyi tercih etmeyip öz konuşma tarzı törenin doğru yolda başlamasını sağladı. Bu yıl üstelik hemen hemen her dalda üstün yetenekli sanatkarların kaliteli filmlerle yarışması da heyecanı doruğa çıkardı.
|
Reha Erus, Los Angeles'te yapılan Oscar töreninde... |
Önemli kilit dallarda adayları geçmişte Oscar kazananlar tarafından tanıtımlarının yapılması da isabetli bir yenilik olarak göze çarptı. Doğru adaylar mı heykelciğe ulaştı? Genellikle evet. Sadece “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Penelope Cruz’un kazanması sürpriz olarak gösterilebilir. Bu dalda kesin favori “Şüphe” filmiyle Viola Davis’ti. Ya da “En İyi Yabancı Film” dalında Japon Yojiro Takata’nın “Departures” u asla favori değildi. “Beşir’le Vals” kazansaydı normal sayılırdı. “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Sean Penn gay siyasetçi Harvey Milk’i canlandırırken başka bir adayın kazanması resmen ayıp sayılırdı. Mickey Rourke’un tek şansızlığı Sean Penn’in de aday gösterilmesiydi.
Ama en büyük rekabet “En İyi Kadın Oyuncu” dalında yaşandı. 15 kez Oscar’a aday gösterilen Meryl Streep ile 6 kez ilk beş arasına giren Kate Winslet arasında ki korkunç rekabetten Winslet galip çıktı. Ama Kate Winslet bence geçmişte “İris”, “Little Children” veya “Sense and Sensibility” ile heykelciğe rahatlıkla ulaşabilirdi. Ve Heath Ledger .“ Kara Şövalye” filmini izleyen Avustralyalı oyuncunun “ En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında rakipsiz olduğunu hemen anlardı. Nitekim “Joker” rolü ile diğer dört adayı sildi.
“ The Millionaire” neredeyse tulup çıkacaktı. Gösterildiği 10 daldan 8 ini kazandı. Böylece Bollywood, Hollywood’a ders vermiş oldu. Kodak Tiyatrosunu aşiret gibi basan yönetmen Danny Doyle’un çoğu Hintli ekibi sempatik hareketlerle kalpleri feth ederken “ The Curious Case of Benjamin Button” un ödüllerde kısır kalması “ The Millionaire”in olağanüstü başarısına bağlandı. Ve Red Carpet yani Kırmızı Halı. Geçen yıllara oranla daha az zengindi. Adeta bir podyumu andıran defile görünümlü geçit töreninde ünlüler ekonomik krize bir tepkiden olacak boyunlarını boş bırakırken kulaklarına değerli taşlarla yüklendiler. Birde o curcuna kalkmış gibi gözüktü.
Yayıncı kuruluş ABC kameralarına sığmak için yaşanan itişmeler kakışmalar bu yıl önlendi. Sadece dallarında Oscar’a aday gösterilenler kamera önüne çıkartıldı, kısa röportaj yapıldı, Gecenin şıklık Oscarı ise Kate Winslet’e verildi. Tek askılı Yves Saint Laurent tuvaleti mükemmeldi. Brad Pitt -Angelina Jolie çifti evlerine iki ayrı Oscar ödülünü götürebilirlerdi. Ama Sean Penn ve Kate Winslet’in oyun güçleri buna izin vermedi. Birde aday dahi gösterilmeyen ancak adaylığı hak eden iki dev vardı. Bunlardan ilki “Gran Torino”nun yönetmeni Clint Eastwood diğeri ise “Revolutionary Road”daki muhteşem oyunu ile Leonardo Di Caprio. Sonuç olarak Oscar Ödül törenlerinde olumlu bir kıpırdama oldu diyebiliriz. Dileğimiz bunun gelecek yıllarda da daha da kusursuzlaşıp devam edebilmesi.