Güncelleme Tarihi:
23 Mayıs 1949 tarihinde Anayasa’nın kabulüyle resmen kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti’nde, ortaklıkların bozulması yüzünden geçici dönemler bir yana bırakılırsa, hep koalisyon hükümetleri söz sahibi olmuştur.
Yani, Almanya tam bir koalisyon hükümetleri ülkesidir.
Almanya’nın ilk Başbakanı Konrad Adenauer, ülkeyi yıllarca Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Hür Demokrat Parti (FDP) ve Almanya Partisi’nin (DP) oluşturduğu koalisyon hükümetiyle yönetmiştir.
CDU’lu Başbakan Ludwig Ehrhard da FDP ile ortaklığı sürdürmüştür.
CDU/CSU’nun vergi artışı planlarına karşı çıkan FDP’li bakanlar görevi bırakıp ortaklığı bozunca, 1967 yılında CDU’lu Kurt Georg Kiesinger’in başbakanlığında Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile ilk büyük koalisyon hükümeti oluşturulmuştur.
1969 yılında da SPD ile FDP, Willy Brandt’ın başbakanlığında sosyal-liberal koalisyonu kurmuştur.
Bu ortaklık tam 13 yıl sürdü.
FDP, dönemin Başbakanı Helmut Schmidt’in ekonomi ve sosyal politikasına tepki olarak 1982 yılı ortalarına doğru ortaklığı bozdu.
Bunun üzerine Schmidt, geçici bir süre azınlık hükümeti ile iktidarda kaldı.
Ancak cephe değiştiren FDP, aynı yıl Ekim ayında CDU/CSU ile birlikte Helmut Kohl’ün başbakanlığında muhafazakar-liberal koalisyonu kurdu.
Bu ortaklık 1998 yılına kadar devam etti.
1998 yılındaki genel seçimlerden sonra SPD ile Yeşiller Almanya’da bir ilki gerçekleştirdi.
Gerhard Schröder başbakanlığında SPD-Yeşiller (Kırmızı-Yeşil koalisyon) ortaklığı oluşturuldu.
2005 yılında yapılan genel seçimlerde hem SPD hem de CDU/CSU aradıklarını bulamayınca durum değişti.
Seçim akşamı dönemin Başbakanı Gerhard Schröder, milyonlarca izleyicinin gözlerinin içine baka baka televizyon ekranlarından, “Başbakan olmak isteyen Bayan Merkel’e benim partimin destek vereceğini herhalde cidden düşünmüyorsunuz” dese de, kısa bir süre sonra CDU/CSU ile SPD büyük koalisyon hükümeti oluşturdu.
Hem de Angela Merkel’in başbakanlığında.
Bu ortaklık tam dört yıl devam etti.
2009 yılındaki genel seçimlerden sonra ise CDU/CSU yine FDP ile iktidara geldi.
2013 yılındaki genel seçimlerde FDP yüzde 5 barajını aşamayınca yeniden büyük koalisyon yolu gözüktü.
Angela Merkel başbakanlığında CDU/CSU ve SPD ikinci kez büyük koalisyon hükümetini oluşturdu.
Evet, SPD’lilerin de dedikleri gibi bu bir aşk evliliği değildi.
Bu bir mantık evliliğiydi.
Belki de bir yerde mecburi evlilik...
İşte bu mecburi evlilik bugünlerde sarsılmaya başladı.
* * *
Hem de Amerikan gizli haberalma teşkilatı Ulusal Haberalma Ajansı (NSA) yüzünden.
Başbakan Merkel’in telefon konuşmalarını ve yazışmalarını gizlice dinleyip, kayıtlara geçirdiği yetmiyormuş gibi, NSA’nın Almanya’da sanayi casusluğu yaptığı ortaya çıkınca ortaklar birbirine girdi.
Her ne kadar Başbakan Angela Merkel, “Dostların birbirlerini gizlice dinlemeleri kabul edilemez”, “Almanya’da Alman yasaları geçerlidir” dese de, NSA’nın milyonlarca insanı gizlice dinlediği ve Almanya’nın önde gelen sanayi kuruluşlarına ait bilgileri toplayıp depoladığı saptandı.
Hem de bütün bunları Federal Haberalma Servisi’nin (BND) desteğiyle yaptığının ortaya çıkması SPD’yi çileden çıkardı.
Başta aynı zamanda Başbakan Yardımcısı olan SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel ile Genel Sekreter Yasmin Fahimi olmak üzere sosyal demokrat politikacılar, 2013 yılındaki genel seçim öncesi oy kaybetme endişesi yüzünden bu konuyla ilgili olarak Başbakan Angela Merkel’i gerçekleri gizlemekle suçladılar.
Yani dolaylı bir biçimde Başbakan Merkel’e “Yalancı” dediler.
Ortaklıkta güven esas olduğu halde, bu suçlamalar yüzünden koalisyonda tam bir güvensizlik havası esmeye başladı.
Hatta sancılı bir dönem havası...