Güncelleme Tarihi:
Yeni neslin Türkçe'yi öğrenmemesi ve asimile olması korkusu ve bunun sonucunda da Türk diline ve Türk kültürüne tamamen yabancı bir neslin yetişecek olması olanağı birçok derneği ve Hürriyet Gazetesi'ni harekete geçirdi. Hürriyet haftalarca bu konuda yayın yaptı ve, "Türkçe derslerine sahip çıkalım. Var olan hakkımızı kaybetmeyelim" diyerek Türkçemizin yaşatılması ve Türkçe dersi haklarımızın elden gitmemesi için gerekli girişimlerde bulunulmasını ön plana çıkarttı.
Sonuçta şimdilik başarı sağlandı ve Offenbach'taki okulda Türkçe dersinin ikinci dil olabilmesi için yeterli öğrenci sayısı bulundu ve var olan hakkımız kaybolmadı. Türkçe dersleri de böylece elden gitmedi. İşin aslına bakarsak elden giden sadece Türkçe dersleri değil. Elden giden Türkçe’nin kendisi. Türkçe bundan 20-25 yıl önce elden gitmeye başlamıştı. O zaman Türkçeyi kurtaran, televizyonun Avrupa’ya gelişi ve videolarla izlenen Türk filmleri oldu. Türkçe unutulmadı ama televizyonlardaki ve videolardaki bozuk Türkçe öğrenilmeye başlandı.
Bugün Türkiye’de yabancı sözcüklerin çok bol olduğu bozuk bir Türkçe konuşuluyor. Bunları televizyonlarda hep beraber izliyoruz. Nitekim geçenlerde Genelkurmay da bunun farkına vardı. Birliklere gönderdiği yazılarda Genelkurmay Türkçe’ye duyarlılık göstererek, "ÖNCE TÜRKÇE" dedi ve dilimize yerleşmiş bazı yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bularak o sözcüklerin kullanılmasını istedi.
İşte Genelkurmay’ın bulduğu ve kullanılmasını istediği sözcükler: Brunch yerine kuşluk, mönü yerine yemek listesi, fastfood yerine hızlı yiyecek satış noktası, lostra yerine ayakkabı bakım yeri ve restaurant yerine lokanta. Bunları daha başka yabancı kökenli sözcükler takip edecektir. Genelkurmay’ın bu güzel girişimi beni çok olumlu etkiledi. Ben de dilimizdeki yabancı sözcükleri düşünmeye başladım. İşte bir anda aklıma gelenler:
Market, süpermarket, hipermarket, yerine bakkal, mağaza, büyük mağaza; poşet yerine torba; spiker yerine radyo sunucusu; showman yerine gösteri adamı; store, damping yerine dükkan, ucuzluk; deklarasyon yerine bildiri; hobby yerine merak-uğraş; bodyguard yerine koruma; prestij yerine saygınlık; center yerine merkez, megakent yerlerine büyük şehir; nostalji yerine özlem-hasret; plaza yerine iş hanı; galeri yerine bedesten, showroom yerine sergi yeri; dubleks, tripleks, villa yerine iki katlı ev, üç katlı ev, köşk; antre yerine eşik; sempatik, antipatik yerine sevimli, sevimsiz, spekülatör, mafya yerlerine vurguncu, eşkiya; sponsorluk yerine destek; piknik yerine kır gezintisi; okey yerine pekala-olur; star yerine yıldız desek; oley oley yerine yaşa varol gibi sözcükleri kullansak daha iyi olmaz mı?
Bu yabancı hayranlığı yerine dilimize sahip çıksak Türkçe’mizi bozmasak daha iyi olmaz mı? Bunlar sadece yabancı sözcüklerin Batı’dan gelenlerinden örnekler. Bunlara bir de Arapça ve Farsça’dan gelenleri ekleyin ve görün Türkçemizin nerelere gittiğini.Ayrıca yanlış konuşulan o kadar çok sözcük ve tümceler var ki. Örneğin yanlış yerine yalnış, yalnız yerine yanlız, çimdik yerine cimcik, çünkü yerine çün ki, binamaz yerine beynamaz diyenler olduğu gibi şok oldum, şoke oldum diyenler, ya da bar bar bağırmak yerine bas bas bağırmak diyenler, duş yapmak, banyo yapmak yerine duş almak, banyo almak diyenler, yok satmak diyenler o kadar çok ki... Bu terslikleri okuduktan sonra belki bazılarınız içinizden hayret edilecek bir şey yerine hayret bir şey bile demişsinizdir diye düşünmüyor da değilim.