Güncelleme Tarihi:
İki çocuk annesi Nebahat Ercan, “Eğitim herşeyin başında geliyor ve başarının temeli de eğitimle başlar. Çoçuklarımızla hem arkadaş hem de gerektiğinde velisi, büyüyü olduğunu öğretmeliyiz. Her yerde bir disiplin kuralı vardır ve bu disiplin kuralına uymak lazım” dedi.
Hamburg'da yaşayan yazar Nebahat Ercan “Almanya’da bir Türk Öğretmen Olmak”, “Umutlar Ülkesinde Gençlerimiz” ve “Yaşam bir yolculuktur” adlı üç kitabında ilk neslin yaşadıklarını, gençlerin sorunlarını anlatıyor. Özellikle çocukların ve gençlerin eğitimleri üzerine de detaylı bir şekilde ayna tutan Nebahat Ercan, “Yıllarca öğretmenlik yaptım ve Türk çocuklarının ve velilerin sorunlarını yakından yaşadım.
Çocuklarımızın eğitimlerinde başarılı olmaları için veliler olarak elimizden geleni yapmalıyız. Her şeyden önce çocuğumuzla hem arkadaş hemde disiplinler koyarak bu disiplinlere uyulmasını öğretmeliyiz. Çünkü çocuklarımıza bırakacağımız en değerli mirasın eğitim olduğunu unutmamalıyız” dedi ve sorularımızı şöyle yanıtladı:
“Öğretmendim ama temizlik işinde çalıştım”
Almanya’ya gelişiniz nasıl oldu?
Benim eşim öğrenci olarak burada bulunuyordu ve biz Türkiye’de evlendikten sonra, üç aylığına turist olarak öğrenci eşimin yanına geldim. Yani 1971 yılında ve o dönem üç ay burada kaldıktan sonra yabancılar polisi zorluk çıkardı beni geriye gönderdi.
Kısa süre sonra eşimin amcası burada işveren durumundaydı ve beni istek yaptılar. İkinci kez normal bir işçi sıfatıyla geldim ve bir otelde temizlik işçisi olarak işe başladım. Ben gelmeden Türkiye’de üç yıl gibi bir öğretmen mesleğimde görev yapmıştım.
Otelde bir yıl çalıştıktan sonra başka bir şirkette sınavı kazanarak çalışmaya başladım. Bu arada devamlı basını takip ediyordum. O dönemler Köln Radyosu Türkçe yayın yapıyordu ve o yayında bir gün Türkçe öğretmen arandığını duydum ve başvuruda bulundum. Ve sınavdan geçtim ama o yıl beni göreve almadılar. Zamanla iki çocuk annesi oldum ve düşüncelerimiz elbette Türkiye’ye geriye dönmekti.
Bir gün Hamburg Eğitim Dairesinden bir mektup geldi ve bana öğretmenlik teklifi yaptılar. Ben bu teklife çok sevindim ve hemen kabul ettim. Böylece 1978 yılında çok sevdiğim öğretmenlik mesleğime dönmüş oldum.
İlk yıllar, zorluk yıllarıydı
Öğretmenlik yapmanın zorlukları oldu mu?
Elbette. Çünkü ne kadar da Almanca bilsem de, çok iyi derecede değildi Almanca'm. Seminerlere katılıyorduk. Ayrıca, okulda öğretmenliğin yanı sıra pedagog ve tercümanlık yapıyorduk. Çünkü o zamanlar çok sayıda Türkler çocuklarını Türkiye’den yanlarına getiriyorlardı. Türk velilerin evlerine tercümanlığa gidiyordum ve çocuklar okulda dolayısıyla Almanca bilmiyorlardı.
Alman öğretmenlerde Türk çocuklarını anlamıyor ve Türk öğrencilerle nasıl eğitim çalışması yapacaklarını bilemiyordu. Çocuk öğrenci yaşta gelmiş, daha annesini babasını tanımıyordu. Çünkü Türkiye’de büyük annesinin ve dedesinin yanlarından geldikleri için kendi annesine ve babasına daha alışmamış oluyorlardı. Alman eğitim sistemini de bilmiyor. Çocuk kendisini okulda ifade edemiyor.
Çocuğa Alman öğretmen olumsuz bir şey söylediğinde sanki bana söylenmiş gibi oluyor. Bir Alman öğretmenden çok daha fazla çalışıyordum ve emeğimin karşılığını alamıyordum. Bu da önemli değildi ama doğrusunu söyleyeyim, özellikle ilk yıllarda Türkiye’de yaptığım öğretmenlik kadar burada öğretmenlik yapmak keyifli olmadı. Her öğretmenin hedefi öğrencilerini bir üst okula göndermektir. Ama bunu ben yapamıyordum.
Öğrenci başarılı olamıyordu. Zaten yeni gelmiş ve Alman eğitim sistemini çözemiyor bunun içinde daha üst okullara gönderilmiyordu. Bunun için de öğretmenlik ilk yıllarımda keyifli olmadı. En iyi şekilde öğrencilerimi yetiştirmeye çalışıyordum. Bazı velilerin evdeki sorunları çocuklara yansıyordu ve çocuklar beklenilen başarıya ulaşamıyorlardı. Toplam 16 yıl öğretmenlik yaptım ve çok olaylar yaşadım.
“Çocuğun başarısı, velinin ilgisine bağlı”
Sizce veliler çocuklarını yeterince destekliyor mu?
Bazı öğrenciler çok yetenekli ama bu çocukları doğru yönlendirmek gerekiyor. Bunun çok farklı nedenleri var. Örneğin Türkiye’de bir söz var ‘eti senin kemiği benim’ diye. Oysa bu söz yanlış değerlendiriliyor. Aile çocuğunu desteklemeli ve doğru yönlendirmeli. Çocuğu okulda öğretmen destekliyor ama veli okulla irtibat halinde olmalı.
Okullarda da bir disiplin vardır ama bunu bazı kişiler baskı olarak değerlendiriyor. Bu yanlış bir değerlendirme. Her iş yerinde de bir kural ve disiplin vardır ve çalışanlar bu kurallar doğrultusunda çalışıyorlar. Kurallara uyulduğu takdirde başarı sağlanır. Ama sen evde kural koymayıp çocuklarını başıboş bırakırsan, başarılı olmasını bekleyemezsin.
Fakat eğitim sisteminde de bir çarpıklık var. Bunu PİSA araştırması da ortaya koymuştur. Üst düzeyde Alman ailelerin bazıları çocuklarını genç yaşta İngiltere’ye eğitim için gönderiyorlar. Bunun masrafı yıllık 30 bin Euro civarında. İngiltere’de öğrenciler askeriyede olduğu gibi disiplin altında sekiz veya 10 kişilik sınıflarda ders alıyorlar.
Dolayısıyla büyük bir başarı elde ederek genç yaşta meslek sahibi olup geliyorlar. Aralarında 15 yaşında bir öğrenci ‘benim çocuğum olursa bende bunu severek yaparım. Çünkü Almanya’da disiplin yok’ diyor. Çocuklarına disiplin koyan ve sorumluluk bilen bir aile dahi çocuğunu Almanya’da okutmakta zorluk çekiyor. Bizim veliler ise okulla iletişimleri olmuyor.
Çocuğunun öğretmenine gidip çocuğu ile ilgili bilgi almıyor. İşte burada başarısızlık başlıyor. Veli dilini bilmese, kültürünü bilmese dahi çocuk okuldan geldiğinde onun çantasını, defterini bir kontrol edip okulda gün boyu neler yaptığını sormalıdır. Sonuçta bu da bir destektir. Türkiye’de benim öğretmenlik yaptığım dönemde dağ başında veli tek çocuğum okusun diyerek, tarlasını, öküzünü satıp çocuğuna yatırım yapıyordu ve karşılığını da alıyordu.
Ama burada vatandaşlarımız kazandıklarını Türkiye’ye yatırdı ve orada çocukları için yatırım yaptılar. Fakat çocuk bu emeğe saygı duymasını bilmiyor, bilemiyorlar. Zamanla bunun doğru olmadığının farkına varanlar var. Elbette başarılı olan gençlerimizde var ve bunların sayıları her geçen gün çoğalıyor. Fakat beklenilen başarıya ulaşmış sayılmayız.
“Hiçbir Türk çocuk Sonderschule'ye gitmesin”
Sonderschule’ler (öğrenme engelliler Okulu) durumu onlarca yıldır kanayan bir yara. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ben bir öğretmen olarak kesinlikle bir çocuğun Sonderschule’ye gitmesini istemiyorum ve buna karşı büyük tepki gösteririm. Benim öğretmenlik yaptığım bir okulda tercüman olarak bir Türk ailesine gittim ve okulda başarılı olamayan kızlarının Sonderschule’ye gitmesi için aileye konuyu anlattık ve ailede benim gibi cazip bulup onayladı.
Kısa süre sonra kızın öğretmeni bana gelip ‘hata’ yaptığımızı ve kız öğrencinin normal bir öğrenci olduğunun tespit edildiğini söyledi. Bugün bahsettiğim kız öğrenci evlendi ve eşi dahi ‘sen Sonderschule öğrencisi değil misin? Ne olduğun belli’ diyormuş. Bu çamur at izi kalsına benziyor. Ben hiçbir Türk öğrencinin bu okula gönderilmesine taraftar değilim.
Hatta bir gün yine okul yönetimi beni çağırdı ve altı ay önce Türkiye’den gelen bir öğrenciyi Sonderschule’ye göndermek istediklerini söylediler. Benim tepkim büyük oldu ve bu çocuğun daha yıllardır ayrı kalan ailesini tanımadığını, kenti tanımadığını ve buranın hiçbir şeyine alışmamış çocuğu nasıl bu okula gönderirsiniz diye, ağır tepkilerde bulundum sonra öğrenciyi göndermediler. Hayatta ben hiçbir çocuğu Sonderschule’ye göndertmem.
Türkiye’de ‘eti senin kemiği benim’ diyerek çocuğu öğretmene teslim ediyorlar ama burada bu yanlış anlaşılıyor. Burada büyük sorumluluk velilere veriliyor. Veliler burada ciddi bir sorumluluk taşıma yerine kolaya kaçıyorlar. Televizyon dizi izleyeceğim diye yeterince çocuğu ile ilgilenmiyorlar. İşte bunu ben anlamakta zorlanıyorum. Bu olmaz biz çocuklarımızın başarılı olmasını istiyoruz ve zor olanı başarmalıyız.
Anadilin önemi
Çocuklarda anadil ne derece önemli?
Anadilini iyi bilen bir çocuk başka dilleri daha kolay ve düzgün öğrendiği bir gerçektir. Bir çocuk üç yaşına kadar beyninde oluşturduğu dil temelini anadili ile oluşturur ve üç yaşından sonra yuvaya giderse orada zaten Almancayı öğrenecektir. Ama anne veya baba yarı Türkçe yarı Almanca konuşurlarsa çocuk her iki dili de doğru öğrenemez. Bunun için evde çocukla ilk olarak anadili doğru ve düzgün bir şekilde öğretmelidir.
Aile ortamında televizyonu kapatıp çocukla birlikte sohbet etmek ve onu sevdiğini göstermek başarının yolunu açar. Hiç olmazsa çocuk okuldan geldiğinde birlikte anne, baba gezmeye çıkabilirler ve yolda sohbet etmek okulda neler yaptığını sormak çok önemlidir. Anadil çok önemlidir ama yaşadığımız ülkenin dilini de öğrenmek bir bu kadar da önemlidir. Anadilin ne kadar önemli olduğunu araştırmalarda ortaya koymuştur.
Bir çocuk eğitiminde başarılı olur diploma alırsa bir meslek sahibi olabilir. Geriye dönüp bakarsak ilk nesil burada vücut ağırlığı karşısında çalışıyordu. Ama zaman değişti ve şu anda iyi bir eğitiminiz yoksa, iyi bir meslek sahibi olmanızda mümkün olmuyor. İlk okul diploması ve ortaokul diploması ile ne yazık ki bir yere varamıyorsunuz.
Günümüzde gerçekten çok başarılı olmanız şart. Aksi takdirde geleceğiniz parlak olamaz. Ayrıca, gençler meslek seçimini kendileri yapmalılar ve ne isterlerse o mesleği yapmalılar. Aile çocuğunun meslek seçimine karışması kesinlikle doğru olamaz.
Üç kitap yazdı
Üç kitap yazdınız ve yazarlığa nasıl başladınız?
Ben devamlı evde kalan bin bir çeşit yemek yapmayı seven birisi değilim. Ben evimin işini de yapıyorum yemekte yapıyorum ama sekiz saat buna harcamıyorum. Gerektiğinde bir saatte yapıyorum. Ben daha fazla bir şeyler üretmeyi seven biriyim. Bunun için de sekiz yılda üç kitap yazdım. Okuduğum bir kitap beni çok etkiledi ve düşündürdü. Bu kitap yazılmasaydı bende okuyup bilgilenemeyecektim diye düşündüm.
Daha sonra önce Türkiye’de yaşadıklarımı yazmak istedim. Rahatsızlığımdan dolayı hastanede yatıyordum ve kızım daha küçüktü. ‘Anne günlük yazsana’ dedi ve bende hastanede bazı notlar yazdım. Daha sonda hep eşime yazmasını söylüyordum. Eşim bana bir gün ‘Sen de öğretmen değil misin? Sen niye yazmıyorsun?’ dedi. Bende kendi kendime ‘Sen öğretmensin ve yazmak zorundasın. Gelecekte yeni nesiller önceki nesillerin Almanya’da neler yaptığını öğrenmeliler.
Şayet benim de buna bir katkım olabilirse ne mutlu bana’ diye düşündüm ve yazmaya başladım. Böylelikle ağır ağır Türkiye’de ve Almanya’da yaşadıklarımı yazdım. Kızım İstanbul’a staj yapmaya gitmişti. Orada sıkılacağını söyledi ve bende yazıp hazırladığım yazılarımı kızımın okuması için kendisine verdim. Bir gün gece yarısı kızım aradı. ‘Anne ben yazdıklarını okudum ve deli gibi bazı yerlerinde güldüm bazı yerlerinde ağladım.
Sen bunu mutlaka yayınlamalısın’ dedi. Bunun üzerine ‘Almanya’da bir Türk öğretmeni olmak’ adlı kitabım basıldı. Birinci neslin yaşamını ilk kitabımda anlattım ve ikinci, üçüncü nesilde dile getirmek istedim. Bunun için gençlerin yaşadıklarını kendilerinden öğrenmek istedim 40 civarında gençlerle röportajlar yaparak yaşadıklarını kapsayan ‘Umutlar Ülkesinde Gençlerimiz’ adı altında ikinci kitabımı yazdım.
Son olarak birinci neslin Anadolu’daki yaşamlarını bırakıp Almanya’ya gelip çalışmaya gelişlerini ve ikinci, üçüncü neslin Almanya’da yaşantıları karışımını içeren ‘Bir yolculuktur yaşam’ adında bir kitap yazdım. Kitaplarımın hepsi eğitimle ilgili. Ayrıca, yazma ihtiyacı hissettiğim bir noktada, hep Türkiye’ye gittiğimde buradaki yaşantım soruluyordu. Bende buranın dışarıdan görüldüğü gibi olmadığını ve benim zamanla bir odada yaşadığıma kadar anlatmaktan artık bıkmıştım. Yaşantımı yazayım da herkes okusun dedim.
Sırada şiir kitabı var
Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Benim iki çocuğum var ve her ikisi de başarılı olup mesleklerini yaptılar. Çocuklarım hukukçu oldular. Bütün çocuklarımızın başarılı olmasını gönülden istiyorum. Ben küçükken hep avukat olmayı istiyordum ama şartlar öğretmenliği gerektirdi. Ben öğretmen olmayı istemeyerek oldum ama severek mesleğimi yaptım. Çünkü bir çiçeğin yetişmesinde büyük bir özen ve emek harcarsınız. İşte öğretmenlik mesleği de bunun gibidir.
Çocukların başarılı olmalarını her öğretmen ister. Bende bunu keyifle, zevkle ve gönülden isteyerek yaptım. Öğrencilerin başarılı düzeye gelmeleri her öğretmenin hedefidir. Veli çocuğu ile hem arkadaş olmalı hem de sınırlarını, disiplini koymayı bilmelidir. Çocukla anne ve baba aynı doğrultuda konuşmalıdır. Anne yumuşak baba sert olursa çocuk kendine göre uygun olan yöne giderler. Oysa anne anneliğini ve babada babalığını yerine getirmelidir.
Örneğin gittiğim bazı velilerin evlerinde kitaplık dolap görmedim. Oysa bu çocukların gelişmesinde çok önemli olduğu kadar şarttır. Kitapların evde oluşu bir internet ve kütüphaneye gidip kitap okumanın yerini tutmaz. Bayram gibi özel günlerde çocuklara kitap hediye edilebilinir. Çocuklar cep harçlıklarının bir kısmını kitap almaya ayırabilirler.
Kitaptan akılda kalabilecek sözler kelime zenginliğini artırır. Bundan sonra hedeflerim arasında şiir kitabı yazmak istiyorum. Hatta şiirlerimi hazırladım ve kısa süre sonra şiir kitabı bastırmayı hedefliyorum. Daha sonra yine yazmaya devam edeceğim. Artık yılın büyük bir kısmını Türkiye’de yaşayarak geçirmeyi planlıyorum. Bundan sonra yazma hobimle birlikte daha rahat bir yaşam sürdürmeyi hedefliyorum.
Nebahat Ercan kimdir?
İki çocuk annesi Nebahat Ercan, Kastamonu ilinin o zamanki Taşkörü ilçesine şimdi ise Hanönü ilçesine bağlı Sarıalan Köyünde doğu. Henüz 1,5 yaşındayken annesini kaybetti. Köyünün ilk kız çocuğu olarak babasının istememesine rağmen, ağabeylerinin desteğiyle okula gitti. Ortaokulda daha sonra evlendiği eşi Nihat Ercan ile tanıştı.
Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okulunda eğitim alarak, 1968'de öğretmen olarak mezun oldum. Üç yıl Kastamonu´nun Taşköprü ilçesinin Kese köyünde öğretmenlik yaptı. 1971'de Nihat Ercan ile evlendi ve 1972'de eşinin peşinden Almanya'ya gitti. Bir yıl otelde temizlik elemanı ve beş yıl Philips fabrikasında işçi olarak çalıştıktan sonra 1978 Ağustos ayında Hamburg Eğitim Senatörlüğüne bağlı olarak öğretmenliğe başladı.
Uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli oldu. Kültürel ve sosyal çalışmalar yapan derneklerin yanında, Hamburg Türk Öğretmenler Derneği Başkanı olan Nebahat Ercan, Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu´nda (ATÖF) aktif çalışmalarını sürdürüyor.