Güncelleme Tarihi:
1990’lı yılların sonlarına doğruydu.
Almanya’nın şu andaki Başbakanı ve Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel, o zamanlar partisinin Genel Sekreteri’ydi.
16 yılı aşkın süre Almanya’nın başbakanlığını ve 25 yıl CDU’nun genel başkanlığını yapan Helmut Kohl, “Kendilerine şeref sözü verdim” diyerek partiye yüksek miktarda bağışta bulunanların isimlerini açıklamamakta direniyordu.
İşte o günlerde 22 Aralık 1999 tarihinde Frankfurter Allgemeine Zietung (FAZ) isimli gazetede, CDU Genel Sekreteri Angela Merkel’in kaleme aldığı bir makale yayınlandı.
Merkel, 1998 yılındaki genel seçimleri kaybettikten sonra CDU genel başkanlığını bırakan Kohl’e ateş püskürüyordu.
Kohl’ü partiye zarar vermekle suçluyordu.
Kohl’ü hukuk ve yasalara aykırı davranmakla suçluyordu.
Merkel’e parti içinden yoğun tepkiler geldi.
Hatta ihanet suçlamasında bulunanlar oldu.
“Baba katili” diyenler bile.
Ama Merkel, bildiği yolda devam etti.
***
2000 yılı Nisan ayında da, Kohl gibi adı parti bağışı skandalına karışan Genel Başkan Wolfang Schaeuble’nin istifa etmesinin ardından koltuğuna oturdu.
Artık CDU’nun lideriydi.
18 Eylül 2005 tarihinde yapılan genel seçim akşamı Merkel’in kaderi değişti.
Liderlerin katıldığı Filler Buluşması adı altındaki televizyon programını izlemek için tüm medya mensupları Schönefeld Havaalanı yakınlarındaki Adlesrhof film stüdyosundaydık.
Dönemin Başbakanı olan Sosyal Demkorat Partili (SPD) Gerhard Schröder, “Gerçekten benim partimin ‘Ben başbakan olmak istiyorum’ diyecek bir bayan Merkel’in görüşme önerisine destek vereceğine inanıyor musunuz?” diyordu.
Yani SPD’nin Merkel’le ortaklık etmeyeceğini söylüyordu.
Ama hiç de öyle olmadı.
***
Merkel’in liderliğindeki CDU ve kardeş parti Hırisitiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), SPD ile büyük koalisyon hükümetini kurdu.
Angela Merkel de 22 Kasım 2005 tarihinde başbakanlık koltuğuna oturdu.
Hala da oturmakta.
Dıştan ve içten eleştirenler oldu.
Parti içindeki rakiplerini birer birer devre dışı bıraktı.
Dıştan gelen eleştirilere de pek kulak asmadı.
Ancak geçen yıl Ağustos ayında bazı Avrupa Birliği 8AB) ülkelerinin sığınmacılara kapılarını kapatmasından sonra durum değişti.
AB’nin onurunu kurtarmak için Merkel, Almanya’nın kapılarını ağırlıklı olarak Suriye’den kaçan sığınmacılara açtı.
Hem de “Wir schaffen das” (Başarırız-Üstesinden geliriz” diyerek.
Ama gelişmeler hiç de beklediği gibi olmadı.
Sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) “Ülkeyi çıkmaza sürüklüyor” diyerek Merkel’e karşı bir kampanya başlattı.
Kardeş parti CSU’dan da çatlak sesler yükselmeye başladı.
Hatta bazı CSU’lular, “Yalnız Bavyera’da değil, biz de Almanya genelinde seçimlere gireriz” diye tehditte bile bulundu.
Merkel’i bu tehditler de yıldırmadı.
Ancak son günlerde Almanya’nın bazı kesimlerinde girişilen saldırılara sığınmacıların da adının karışması üzerine tüm gözler ve oklar yeniden Merkel’e çevrildi.
Daha düne kadar Almanya’nın sığınmacılara daha fazla sahip çıkması gerektiğini savunan Sol Parti’den bazı politikacılar bile Merkel’e yüklenmeye başladı.
Yani bir yerde iç ve dış rakiplerinin bitiremediği Angela Merkel’in koltuğu sığınmacı politikası yüzünden sallanmaya başladı.