Güncelleme Tarihi:
YEŞİLLER Partisi Federal Milletvekili Ekin Deligöz Almanya'da kadın, aile ve çocuk hakları için mücadele ediyor. 38 yaşındaki siyasetçi, yaşamının ilk yıllarını doğduğu Tokat'da geçirdikten sonra, ilkokul öğretmeni olan annesi ile 1979 yılında Almanya'ya geldi. İki çocuk sahibi olan Deligöz, Alman Haber Ajansı dpa'ya verdiği röportajda Almanya'ya yeni geldiğinde karşılaştığı sorunlardan ve siyasi hayatından söz etti.
Almanya'ya geldiğinizde 8 yaşındaydınız. Yolculuğu çocuk gözünde nasıl algıladınız?
Deligöz: Tokat'da doğdum, sonra İstanbul ve Almanya'da Senden isminde Bavyera'da küçük bir kasabaya gelmiştim. İstanbul'dan sonra tekrar Tokat gibi daha küçük bir kasabaya dönmenin mutluluğunu yaşadım. Senden'i biraz Tokat'a benzettim. Senden Tuna kenarında, Alp Dağları'nın hemen yanında yeşillikler içinde bir kasabaydı ve çok sevdim.
Okula nasıl başladınız?
Deligöz: Önce bu kasabada bir Türk okuluna gittim. O zaman Eyalet'in politikasına göre Türk çocukları Türk okuluna gidiyordu. Türk okulu ve Alman okulu birbirinden ayrıydı. Aynı okul binasındaydık ama Türkler ve Almanlar birbirine karşılaşmasın diye avluyu bir duvarla ayırmışlardı. Teneffüste Alman çocuklar duvarın öbür tarafındaydı. Okul içinde de sadece Türk öğrenciler ve Türkçe kitaplar vardı, haftada sadece 2 saat Almanca dersi görüyorduk. Asıl ayrımcılık o zamanlar başladı, şimdi kalkıp Türkler niye Almanca bilmiyor deniliyor. O zamanlar ne çocukların ne gençlerin ne anne babaların Almanca öğrenmesi istenmiyordu. Annem tesadüfen Almanların oturduğu bir yerde ev buldu, bu konuda da aslında okul yardımcı oldu. Kirası yüksekti ama benim için iyi oldu, sokakta birçok Alman kız çocuk vardı. Onlarla oynaya oynaya Almancayı sokakta öğrendim.
İlk günlerde uyum konusunda zorlandınız mı?
Deligöz: Uyum değil ama çevreye alışmak konusunda oldu tabii. Ben büyük bir aileden geliyorum. Annemin yedi kardeşi vardı. Kalabalık bir ailede büyüyünce dışarıdan temas kurmaya gerek kalmıyor. Dayılar, teyzeler, kuzenler derken zaten arkadaşlar aile içindeydi. Buraya geldikten sonra arkadaştan çok ailemi özledim ve hala da özlüyorum. Senden'de oturduğum binada benim yaşımda 8 çocuk daha vardı ve komşu kapıları açıktı. Okuldaki duvar mahallede yoktu. Ama yine de ilk
zamanlar çok ağladığımı hatırlıyorum, Almanca anlamıyor ve zorlanıyordum doğal olarak. Bana nasıl olsa sınıfta kalacaksın, başaramayacaksın dediklerinde hırslanıyordum. Bana bir şeyi yapamazsın dendiğinde hırslanan bir insanım ve bu hırsla daha çabuk öğrendim dili.
Alman sınıfına ne zaman geçtiniz?
Deligöz: Altı ay sonra. Başarılı öğrencilere böyle bir şans vardı ve ben de altı ay sonra Alman sınıfına alındım. Böylece yeni bir ayrımcılıktan ben yararlanmış oldum. Sınıfta benle beraber sadece bir tane daha Türk çocuğu vardı. Ama daha o zaman bir takım şeyleri anlayamadım, mesela neden Türkleri ayırıyorlar diyordum. Neden onlar orada oynuyor biz burada oynuyoruz, neden Almanca öğrenmemize izin verilmiyor diye sorular kafama takılmıştı. Belki şu an politikacı olmamın yolunu açtı bu sorular. Günümüzde bu şartlar değişti tabi, farklı sınıflar, okullar kalmadı.
Liseye geçişiniz nasıl oldu?
Deligöz: Ben daha 4. sınıfta liseye geçtim ama kolay olmadı. Annem ne zaman gidip benim öğretmenlerimle konuşsa ona "Çocuğunuzu Hauptschule'ye yazdırın bu okuldan alın" diyorlardı. Bir Türk olarak liseyi başaramaz diye ısrar ettiler ama annem de ben de buna karşı direndik ve lisede okuma konusunda ısrar ettik. Eğer arkanızda duran bir anne baba olursa öğretmenlerin davranışı giderek değişiyor. Siz çocuğunuzu yalnız bıraktığınız zaman o çocuğun herhangi bir şeyi başarma şansı yok. Çünkü ona bu şansı hiç kimse tanımıyor. Nasıl olsa Türksün, nasıl olsa yapamazsın, nasıl olsa yerin burası değil, diye bütün gün bu tür şeyleri duyuyorsunuz.
Lisede zorluk çıktı mı?
Deligöz: Almanya'daki öğretmenler göç olgusunun farkına çok geç vardılar. Aslında sorunlar başlayınca vardılar. Sorunlar azken görmemezlikten geldiler ve çok önyargılı davrandılar. Mesela ben 8. sınıftayken Almanca dersinde bir yazı yazdık ve öğretmen bana 5 verdi. Ben öğretmene gidip sordum ödevim o kadar kötü değil neden notum az dedim. O da bana "Sen bir Türksün, bir Türkün lisede olması özürlü bir insanın olimpiyatlara katılması gibi bir şeydir" dedi. Bunu da tüm sınıfın önünde bana söyledi. Okul müdürüne diğer öğretmenlere gittim, ama ben sınıfımı değiştirdim öğretmen yerinde kaldı. Düşünün ergenlik çağında 14 yaşındasın ve öğretmen sınıfın önünde sen özürlüsün git çöpçü ol diyor! O kadar aşağılayıcı bir duyguydu. Bu aşağılayıcı duyguları hepimiz yaşıyoruz. Hemen her gün öyle ya da böyle bir şekilde karşılaşıyoruz. Bu durum karşısında ya kaplumbağa gibi kabuğuna çekilirsin ya da tavşan gibi zıplarsın. Ben tavşan gibi zıplamayı tercih ettim.
Politikaya ilginiz nasıl başladı?
Deligöz: Ben 15 yaşına geldiğimde başladı diyebilirim. İlk önce kurbağaları sonra ağaçları kurtarmaya çalışarak başladım. Yani hayata yeşil başladım diyebilirim. Tabi o zaman kadın sorunuyla da ilgilenmeye başlamıştım. O zamanın öğretmenleri 68'den gelen öğretmenlerdi ve birçoğu bu soruları düşünmemizi sağladı. Bir de oturduğumuz bölgede barış hareketi çok güçlüydü. O zaman Soğuk Savaş dönemiydi ve Ulm yakınlarında kısa menzilli nükleer başlıklı füzeler vardı. O zamanlar Ulm'e kadar insan barış zinciri oluşturmuştuk. Onlarla beraber büyüdük. Politikanın içinde büyüdüm. Üniversitede de Siyasal Bilgiler ve Kamu Yönetimi okudum. O yıllarda da öğrenci kuruluşlarında çalıştım, Yeşiller'in gençlik grubunu oluşturduk.
Politik kariyeriniz nereye kadar gidecek?
Deligöz: Politikada kariyeri planlayamazsınız. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru şeyleri söylemekten geçer. Bir de arkanızda destek olmak zorunda. Türk kökenli politikacı olarak arkanızı döndüğünüzde kimseyi bulamayabilirsiniz. Çünkü Türklerin beklentisi Türkiye politikası yapmanız, bunu yaparsanız Alman kamuoyu sizi görmüyor. Görünmez oluyorsunuz. Alman kamuoyuna dönük çalışınca da bu kez Türkler sizi görmüyor. Mesela kadın, aile, çocuk konusunu ele aldığımdan dolayı birçok yasa benim elimden geçti. Çocuk yuvaları, çocuk parası, çocuk hakları gibi. Beklentiler her iki taraftan da çok yüksek ama destekleyen yok. Politikada kariyer için her zaman sizi taşıyan bir takım insanların olması gerekir. Yabancıların arkasında bu yok. Olsa bile çok kısa vadeli. Aslında kariyer yapabilmem için herkes bana karşı ama kim bilir?