Güncelleme Tarihi:
Geçen hafta bir neonazinin bıçaklı saldırısıyla ağır yaralanan Alman emniyet müdürünün hastaneden çıkışını izledim. Yüzünde soluk bir ölüm korkusu hakimdi. Oldukça yorgun ve halsiz gözüküyordu. Karısının eline sıkı sıkıya tutunmuş, bırakmıyordu. Hastanenin en ön kapısından dışarı çıkınca derin bir nefes aldı. Yeniden hayatı koklamanın bir içgüdüsüydü bu. Dışarda O’nu çok sayıda gazeteci bekliyordu. Bir şey söyleyecek miydi? Yoksa “yorgunum” deyip geçip gidecek miydi? Kendinden emin adımlarla kameralara yaklaştı ve dedi ki, “Arka kapıdan gizlice çıkıp gidebilirdim. Ama bilinçli olarak bu ön kapıdan çıkmak istedim. Çünkü aşırı sağcılara ‘bizi yıldıramazsınız’ mesajı vermek istedim. Neonazilere karşı mücadelede bir milim dahi geri adım atmayacağımızdan emin olabilirsiniz.” **** O’nun zayıf ses tonundaki bu kararlığı karşısında boğazımın düğümlendiğini ve O’nun şahsında Almanya’ya güvendiğimi hissettim. Ben, Passau Emniyet Müdürü Alois Mannichl’i bizim kahraman emniyet müdürü seçtim. Neonaziler O’nu “yabancı düşmanı düşüncelerin burada yeşermesine asla izin vermem” dediği için ortadan kaldırmak istedi. Sadece Almanya değil, Avrupa’nın Alois Mannichl gibi böyle cesur, gözüpek emniyet müdürlerine çok ihtiyacı var. *** Ama şimdi gelelim paradoksal duruma. Neonaziler bizim paralarımızla besleniyor. Sadece Almanya’da mı? Avusturya, Fransa, Hollanda ve Belçika’da da durum aynı. Yanlış anlaşılmasın, elbette biz kendi isteğimizle paralarımızı gidip neonazilere vermiyoruz. Devlet bizden aldığı vergilerden ırkçı partilere şans eşitliği adı altında milyonlarca Euro para akıtıyor. Irkçı partiler de hazineden aldıkları bizim paralarımızla düşünsel kundakçılar yetiştiriyor, bizim evlerimizi ateşe versinler, emniyet müdürümüzü bıçaklasınlar ve hatta anayasal düzeni ortadan kaldırsınlar diye. Ama aynı devlet, bıçaklanan emniyet müdürüne neonazilere karşı savunmasında avukat masrafını üstlenmiyor. “Buna yasalar izin vermiyor” diyor. Demokrasi kendi düşmanlarına karşı bu kadar savunmasız bırakılamaz. *** Almanya’da ırkçı Milliyetçi Demokrat Parti’nin (NPD) geçen yıl hazineden aldığı miktar 1.5 milyon Euro, aşırı sağcı Cumhuriyetçi Parti’nin (REP) 1 milyon 284 bin Euro, azılı milliyetçi Alman Halk Birliği’nin (DVU) ise 232 bin Euro. Üçünün toplam aldığı miktar yaklaşık 3 milyon Euro. Avusturya’da iki aşırı sağcı FPÖ ile BZÖ partilerinin 2006 yılında hazineden aldığı miktar 15 milyon Euro, Fransa’da aşırı sağcı Le Pen’in partisi Front National’in aldığı para ise 5 milyon Euro. *** Aşırı sağcı partilerin yasaklanması demokrasi açısından tartışmalı. Peki ama bu partilere en azından hazine yardımı kesilemez mi? Almanya nihayet bu acı gerçeği gördü ve bu yönde bir yasa tasarısı hazırlıyor. Özgürlükçü demokratik düzene karşı olan siyasi partilere maddi yardımın kesileceği ibaresinin anayasada yer alması planlanıyor. Anayasayı değiştirmek için üçte iki çoğunluk gerekiyor. Federal Meclis’te tüm siyasi partiler NPD gibi partilerin demokratik anayasal sistemin düşmanı olduğunda hemfikir. O zaman neyi bekliyorlar? Tasarı gerçekleşirse, darısı öteki ülkelerin başına diyelim.