O afişler asılacak

Güncelleme Tarihi:

O afişler asılacak
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2012 10:10

Federal İçişleri bakanı Hans-Peter Friedrich, Avrupa Adalet Divanı ile bazı Alman mahkemelerin kararlarına rağmen Türk vatandaşlarına vizesiz seyahatin yakın bir süre içinde mümkün olmayacağını söyledi. Bakan Friedrich, Berlin’in Moabit kesimindeki makamında kabul ettiği Hürriyet’in Berlin Temsilcisi Ahmet Külahçı’nın Türk vatandaşlarına uygulanan vize, çifte vatandaşlık, Müslüman örgütlerin tepkilerini çeken ‘Kayıp’ afişli kampanya konusundaki sorularını yanıtladı.

Haberin Devamı

* Bazı Alman mahkemeleri ve Avrupa Adalet Divanı Türklere vize uygulamasının Türkiye ile AB arasında imzalanan Ortaklık Sözleşmesi’ne aykırı olduğu yönünde karar verdiler. Görülebilir bir süre içinde Türklerin vizesiz seyahat etmeleri mümkün mü?
Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye ziyaret amaçlı vizeli ya da vizesiz seyahatlerle ilgili karar AB-düzeyinde verilir. Bu konuda hiçbir ülke tek başına karar veremez. Türkiye’ye AB tarafından orta vadede vize muafiyeti perspektifi verildi. Bundan bağımsız olarak Türk iş adamlarına yönelik vize işlemlerinde bu yıl bir takım kolaylıklar sağlayabildik. Bu, Türkiye ile Almanya arasındaki iyi ekonomik ilişkileri daha da teşvik etme yönünde bir adımdır.

* Ama genel bir vizesiz seyahat imkanı kısa sürede gündemde yok, öyle mi?
Evet. Vize muafiyeti ancak Türkiye’nin AB tarafından diğer ülkelerden de talep edilmiş olan şartları yerine getirmesi durumunda mümkün olur.

* Bu kararın AB genelinde verilmesi gerektiğini söylediniz. Birçok AB ülkesi Türklere de çifte vatandaşlık imkanı veriyor. Almanya’da siz buna neden karşısınız?
Çifte vatandaşlığa kesinlikle karşıyım. Her insanın bir ülke için karar vermesi gerekir. Kalmak üzere Almanya’ya gelen bir insanın şunu söyleyebilmesi gerekir: Burada çocuklarım, torunlarım yaşıyor. Kendimin ve onların geleceğini burada görüyorum. Elbette herkes geldiği ülkeyi kalbinde taşır. Ama sadakat açısından tek bir ülkeden yana, tek bir vatandaşlıktan yana karar verilmelidir.

* Almanya’da Alman vatandaşlığına geçenlerin yarısından fazlası çifte vatandaş statüsünde. O halde sizce bu insanlar Almanya’ya sadık değiller mi?
Hayır, böyle bir şey söylemek istemiyorum. Ama insanların kendileri için mümkünse tek bir vatandaşlıktan yana karar vermelerini istemek anlayışla karşılanabilir.

* 16 yaşında bir oğlum var. Bonn’da dünyaya geldi. Birkaç yıl Türkiye’de yaşadıktan sonra Berlin’e geldi. Burada liseye gidiyor. Ondan, 18-23 yaşları arasında ya Türk, ya da Alman vatandaşlığını tercih edip, tek vatandaşlıkta karar kılması isteniyor. Neden?
Neden Alman vatandaşlığını tercih etmesin? Neden, ‘Burası benim ülkem, buraya aitim. Bu ülkenin olumlu gelişmesini istiyorum ve buna katkıda bulunmak istiyorum’ demesin?

* Yani opsiyon modelinin kaldırılması gündemde değil, öyle mi?
Türk, ya da Alman vatandaşlığını alma konusunda karar verme durumunda olan gençlerden bir çoğu tercihlerini Alman vatandaşlığından yana kullandı. Bu çok sevindirici bir gelişme. Burada doğup büyüyen bu gençlerin söylediği şudur: Geleceğim burada, Almanya’dadır.

‘Kayıp’ kampanyasında geri adım atmayacağız

* Kayıp başlıklı afiş kampanyası Müslüman örgütler tarafından eleştirildi. Böyle bir tepki gösterileceği aklınızdan hiç geçmiş miydi?
Hayır. Tam tersine, çok şaşırdım. Çünkü afiş kampanyası, Güvenlik Ortaklığı Girişimi’ne katılan çatı örgütlerle uyumlu bir şekilde görüşülmüştü. Çatı örgütlerin gençlerin ve genç insanların radikalleşmesine karşı birlikte hareket etme girişiminden neden vazgeçtiklerini anlamıyorum. Kampanyanın amacı Göç ve Mülteciler Federal Dairesi’ne bağlı olan Radikalleşme ile ilgili Danışma Merkezi’nin daha çok tanınmasını sağlamaktır. Danışma Merkezi ilgili anne babalar, tanıdık ve arkadaşlara, çevresinde radikalleşen, örneğin İslamcı ağlara katılan, ya da radikal ideolojileri savunan bir tanıdığı olduğu için danışmak isteyen herkese yönelik bir yardım imkanıdır.

* Kaç çatı örgütü bu görüşmelere katıldı? Katılımcılar kimlerdi?
Mayıs ayında yaptığımız ilk oturuma Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) ve İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ) katıldı. DİTİB temsilcisi hastalanmıştı. Görüşme sonrasında herkesin aynı bilgileri edinmesi için tüm çatı örgütlerine kapsamlı bir protokol gönderildi. Protokolde ‘Kayıp’ afişleri ve kampanya kapsamı tekrar ayrıntılı bir şekilde açıklandı. Ağustos ayında yapılan diğer oturumda ZMD ve DITIB ile Faslılar Merkez Konseyi ve Alevi Cemaati temsilcileri katıldı. Afiş motifleri kendilerine son haliyle gösterildi ve hazır bulunan herkes tarafından tamamen olumlu değerlendirildi.

* Madem öyle, acaba Müslüman çatı örgütleri temsilcileri neden tutum değiştirdi?
Bazı temsilciler radikalleşme olgusunu kabullenmek, ya da açıkça dile getirmek istemiyor olabilir. Kendi aralarında aşırı İslamcı alanda faaliyet gösteren gençlerin ve genç insanların da olması bu birlikleri elbette çok zorlamaktadır. Ama bu sorunu görmezden gelmemeliyiz. Yardım etmemize ihtiyacı olanlara beraberce yardım elimizi uzatmalıyız. Danışma merkezine telefon açtıkları zaman kendilerine hukuki olduğu gibi psikolojik danışmanlık da verilecektir. Radikalleşme ile ilgili Danışma Merkezi’nin numarası polisin numarası değil, Göç ve Mülteciler Federal Dairesi’nin sunduğu bir destek sağlama imkanıdır.

* Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan Angela Merkel’e bu kampanyanın durdurulması çağrısında bulundu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kampanyayı durdurmamızı gerektiren bir neden görmüyorum. Hedefler açıkça ortada: Barışçıl bir birliktelik için göçmen kökenli olsun olmasın, gençlerin radikal İslamcı ideolojilere yönelmelerine hep beraber engel olmamız gerekir. Afişlerden birinde İslam dinini seçmiş ve adı ‘Tim’ olan sarışın bir genç görülüyor. Bu motif, halk arasında göçmen kökenli olmayanların da radikalleşme sorunuyla karşı karşıya olduğunu ve onlara da hitap edilmesinin amaçlandığını açıkça ortaya koyuyor.

* Türkiye veya diğer Müslüman ülkelerin hükümet veya diplomatik temsilcilikleri şimdiye kadar sizinle bu konuda irtibata geçtiler mi?
Hayır. Tekrar altını çizerim: Afiş kampanyası İslam düşmanı ya da Müslümanlara karşı yürütülen bir kampanya değildir. Kimseyi damgalama, ya da nüfusumuzun belli kesimlerini genel bir zan altında bırakma amacını taşımamaktadır. Kampanya, radikal çevrelerin etkisi altında kalarak tanınmayacak derecede değişen ve kendi çevrelerinden uzaklaşmış olan bir oğlun, ağabeyinin, ya da kız arkadaşın kaybını ele alıyor.

* Yani kampanya kalacak, öyle mi?
Kesinlikle. Kampanya sürdürülecek. Ve Güvenlik Ortaklığı Girişimi’ni de desteklemeye devam ediyorum. Çünkü halen gerekli ve anlamlı olan bu girişim, gençlerin ve genç insanların radikalleşmeleri olgusuna karşı gelmek için önemli bir araçtır. Şu da var ki, kampanyanın internette başlatılmasından bu yana Danışma Merkezi’ne başvuranların sayısı çarpıcı bir oranda artış gösterdi. Bu da gösteriyor ki, kampanya doğrudur ve insanlara ulaşmaktadır.

Güven kaybını geri alacağız

* Federal Meclis Araştırma Komisyonu’nun NSU cinayetleriyle ilgili çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Federal Meclis Araştırma Komisyonu ve Thüringen Araştırma Komisyonu’nda parlamenterler NSU tarafından işlenen dehşet verici cinayetlerin aydınlatılması için önemli çalışmalarda bulunuyorlar. Tüm belgelerin ve bilgilerin ortaya konulması gerekmektedir. Bu bağlamda amaç, herhangi bir kurumu ya da kişiyi suçlamak değildir. Bu cinayetlerin nasıl olup da failleri bulunamadan işlenebilmiş olduklarının aydınlatılması gerekmektedir. Elde edilen sonuçlardan, geleceğe yönelik ders çıkartacağız.

* Her gün olmasa bile hemen hemen her hafta bu konuda bazı belgelerin imha edildiği, gizlendiği ve güvenlik birimleriyle işbirliği yapılmadığı iddiaları ortaya atılmaktadır. Siz de bazı kurumların tepesinde yeni atamalar yaptınız. Alman güvenlik birimlerinin böyle bir tutum izleyebileceği hiç aklınızdan geçer miydi?
Dosyaların imha edilmesi konusunu ele alırsak: Almanya’da mevcut yasal düzenlemelere göre kişisel bilgilerin korunması gerekmektedir. Bu bilgilerin ve belgelerin belli bir süre sonra imha edilmesi zorunludur. Örneğin telefon görüşmelerinin dinlendiği durumlarda bu belgelerin belirli bir müddet geçtikten sonra imha edilmesi zorunludur. Bu noktada bazı yerlerde aksaklıklar olmuş olabilir. Hatta yasal düzenlemelere riayet edilmemiş de olunabilir. Bundan sonra üstünde durmamız gereken husus budur. Bu tür hatalara yol açan düzenlemelere engel olmamız gerekir.

* Yalnız Türk kökenliler değil, başkaları da bu gelişmeler yüzünden Almanya’daki güvenlik birimlerine olan güvenlerini kaybetmişlerdir. Bu insanların güvenlerini yeniden kazanmak için ne yapılması gerekmektedir? Siz ne yapıyorsunuz?
Evet, hiç şüphesiz, güven kaybı var. Gizli servislerin çalışmalarında vazgeçilmez olan gizli tutma durumu her zaman kamuoyunda şüphe uyandırır ve bazı şeylerin hasıraltı edilmeye çalışıldığı gibi tedirginlik duyulmasına yol açar. Bu nedenle Parlamenter Kontrol Kurulu’na istihbarat birimlerini daha çok kontrol edebilme imkanı vereceğiz. Genel olarak daha çok şeffaflık sağlayacağız.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!