Ahmet Külahçı
Oluşturulma Tarihi: Mart 21, 2020 11:10
İNGİLTERE’nin başkenti Londra’da dünyanın çeşitli kesimlerinde şubeleri bulunan bir bankada çalışan yeğenim, geçen hafta başında telefon ederek, “Haftaya sizi ziyarete gelmek istiyorum” dedi.
Ama tedirgindi.
“
Koronavirüs beni korkutuyor” dedi.
En çok da başta bizler olmak üzere başkalarına zarar verme tedirginliği yaşıyordu.
Ben kendimle dalga geçebilen bir yapıya sahip olduğum için, “Takma böyle şeyleri kafana. İstediğin zaman atla uçağa gel Berlin’e. Benim gibi mikrop adama mikrop falan bulaşmaz, korkma” dedim.
Birkaç gün sonra AB ülkeleri sınır kapılarını kapattı.
AB vatandaşlarına özgür seyahat yolu kapatıldı.
AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşlarına ise neredeyse tamamen.
Türk vatandaşı olan yeğenim birkaç gün sonra telefon etti ve havalimanından geri gönderilebileceği ‘tehlikesi’ nedeniyle Berlin seyahatini iptal ettiğini söyledi.
Haklıydı da.
Çünkü yarının neler getireceğini hiç kimse bilmiyordu.
Koronavirüs nedeniyle ölenlerin sayısının her geçen gün artması üzerine, İtalya “Sokağa çıkma yasağı” ilan etti.
Her ne kadar Hıristiyan aleminin ruhani lideri Papa Francis, Roma sokaklarında ‘tek başına’ dolaşıp bu yasağı ‘delse’ de, genelde ‘kural tanımazlıkla’ tanınan İtalyanlar, sokağa çıkma yasağına uydu.
Çok geçmeden Fransa da benzer bir karar aldı.
Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron, hafta başında yaptığı ‘ulusa sesleniş’ konuşmasında, koronavirüs salgını nedeniyle salı günü itibariyle ilk etapta 15 gün geçerli olmak üzere, mecbur kalmadıkça ‘evden çıkmama’ uygulamasının başlatıldığını ilan etti.
Fransız vatandaşlarının yurt dışına çıkışlarına izin verilmeyeceğini de.
Macron, konuşmasında birkaç kez “Nous sommes en guerre” (Savaştayız) söylemini kullandı.
Alınan önlemlere riayet edilmesi gerektiğini özellikle vurgulayan Macron, “Biz savaştayız. Biz ordulara ve başka bir ulusa karşı savaşmıyoruz. Ama görünmez düşman orada, ilerliyor. Biz buna karşı genel seferberlikteyiz. Biz sağlık savaşındayız” dedi.
Fransız halkı bu önlem ve uyarıları ciddiye aldı.
İlan edilen yasakların kontrolü için de, ülke genelinde 100 binden fazla polis görevlendirildi.
Fransa’nın ardından İspanya’da, Belçika’da ve Avusturya’nın bazı kesimlerinde de sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Portekiz’de de.
Gerçekten yalnız Fransa’da değil, dünya genelinde ‘görünmeyen düşmana’ karşı ‘silahsız savaş’ sürdürülmektedir.
*
Almanya henüz sokağa çıkma yasağı ilan etmedi.
Yalnız Bavyera Eyalet sınırları içindeki Mitterteich, Hochenberg ve Neuhaus kentlerinde böyle bir yasak kararı alındı.
Fransa sınırındaki Freiburg’da da ‘yarı sokağa çıkma yasağı’ devreye girdi.
Ülke genelinde henüz sokağa çıkma yasağı olmasa da, insanların mümkün mertebe sokaklardan uzak durduğu da gözden kaçmıyor.
Başkent Berlin’in ünlü Ku’Damm caddesi hep insan kaynardı.
Son günlerde Ku’Damm da, eski Doğu Berlin sınırları içindeki alışveriş merkezlerinin, butiklerin bulunduğu Friedrich Caddesi de adeta bomboş.
Eskiden turistle dolup taşan bu caddeler adeta sessizliğe gömülmüş.
Tabii diğer caddeler de.
Almanya’nın diğer kentlerinde de aynı tablo.
Eskiden özellikle hafta sonları insanlarla dolup taşan parklar da bomboş.
Belli ki, insanlar alışveriş dışında sokağa çıkmamaya özen gösteriyor.
Son dönemlerde ortalıkta gözükmemekle suçlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel, adeta “Ben buradayım” dercesine son birkaç gündür televizyon ekranlarında boy göstermeye başladı.
Merkel, 14 yılı aşkın görevi boyunca her yeni yıl öncesi yaptığı geleneksel ‘ulusa sesleniş’ konuşması uygulamasını ilk kez bozdu.
Koronavirüs salgını nedeniyle çarşamba akşamı ‘ulusa sesleniş’ konuşması yapan Başbakan Merkel, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük meydan okumayla karşı karşıyayız” dedi.
“Bu tarihi bir görevdir ve ancak bunun üstesinden birlikte gelebiliriz” dedi.
Merkel, ülkede yaşayan herkese kurallara uyma ve dayanışma sergileme çağrısında da bulundu.
Umarız, insanların sağduyulu davranışları sayesinde, ‘görünmeyen düşmana’ karşı sürdürülen bu ‘silahsız savaşı’ bizler kazanırız.
Hem de en kısa zamanda...