Güncelleme Tarihi:
Cezaevlerindeki mahkumları ve askerleri devreye sokarak Macaristan ile Sırbistan arasına 175 km. uzunluğunda 4 metre yüksekliğinde dikenli tellerle duvar ördürdü.
Bu da yetmiyormuş gibi Macar askerlerini ve polislerini kendi ülkelerinde sürdürülen iç savaştan kaçıp, hayatta kalabilmek için yollarda ölümü bile göze alan savunmasız insanların üzerine sürdü.
1998-2002 yılları arasında Macaristan’ın başbakanlığını yapan ve 2010 yılından beri aynı görevi sürdüren Viktor Orban, belli ki, Avrupa Birliği’nin bir medeniyetler projesi olduğunu bilmek de kabullenmek de istemiyor.
Bizim bildiğimiz AB, bir Avrupa ideali olan dayanışma üzerine kurulmuştur.
Özgürlük ve eşitlik temelleri üzerine kurulmuştur.
Viktor Orban bu ideali Avrupa’nın sınırlarına çektirdiği dikenli tellerle altüst etmiştir.
İkinci kez göreve geldikten sonra kendi ülkesinde basın özgürlüğünü, insan hakları ve özgürlüklerini ciddi biçimde sınırlayan Viktor Orban, “Avrupa’da Hıristiyan kökler tehdit altında” diyerek Müslüman sığınmacılara Avrupa kapılarının tamamen kapatılmasını da gündeme getirmiştir.
* * *
Bu yaklaşım, Avrupa Birliği’nin ırk, dil, din ve cinsiyet ayırımı gözetmeksizin tüm insanlar yasalar önünde eşttir diye büyük harflerle yazılı temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Kaldı ki, Viktor Orban’a şunu hatırlatmak gerekir.
Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Belçika gibi birçok Avrupa ülkesi dünyanın çeşitli kesimlerindeki sömürgelerine dillerini ve kültürlerini de götürmüşlerdir.
Kendi dillerini resmi dil olarak kabul ettirmişlerdir.
Kültürlerini de...
Ya Osmanlılar?
Macaristan’da 173 yıl hüküm süren Osmanlılar, Osmanlıca öğrenmeleri için Macar halkına baskı yapmamıştır.
Macarları Müslümanlaştırmak için çaba göstermemiştir.
Yani Viktor Orban’ın atalarını Müslümanlaştırmak için baskı yapmamışlar.
Viktor Orban bunu unutmuşa benziyor..
Yalnız Viktor Orban değil, sığınmacıların sırtından oy toplamak isteyen ve toplayan başka politikacılar da vardır.
İngiltere Başbakanı David Cameron da sığınmacıların Fransa üzerinden ülkesine geçmelerini engellemek için her yola başvuruyor.
* * *
Sığınmacıların sırtından oy avcılığının en son örneği Avusturya’da yaşandı.
Yukarı Avusturya Eyaleti’nde geçen hafta sonu yapılan Eyalet Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) sığınmacıların sırtından tam bir oy patlaması yaşadı.
Avusturya hükümetinin kapılarını sığınmacılara açma politikasını seçim meydanlarında istismar eden FPÖ, toplam oyların yüzde 30.3’ünü alarak Yukarı Avusturya’da ikinci güçlü parti konumuna yükseldi.
FPÖ, bir önceki seçimlere göre oy oranını yüzde 100 artırdı.
Seçimlerden yüzde 36.3’le en güçlü parti olarak çıkan Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ise bir önceki seçimlere göre yüzde 10’un üzerinde oy kaybına uğradı.
Avusturya Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) de öyle.
SPÖ, her 4 seçmeninden birini kaybederek toplam oyların ancak yüzde 19’unu alabildi.
İşte aşırı sağcı ve popülist partilerin sığınmacılar üzerinden seçim kampanyası sürdürüp, oy oranlarını artıracakları endişesi diğer Avrupa Birliği ülkelerinde de şimdiden yaşanmaya başladı.
Fransa’da zaten yabancı düşmanı ve ırkçı söylemleriyle yıllardır politika yapan Ulusal Cephe’nin (FN) daha da güçleneceği tedirginliği arttı.
Almanya’da Pegida kısa adıyla tanınan Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar hareketinin güçlenmesi endişesi yaşanıyor.
Tabii yıllardır Türk, yabancı, İslam düşmanlığı yaparak sokaklara dökülen aşırı sağcı Almanya Nasyonal Demokrat Parti’nin (NPD) de.
Umarız sağduyulu Alman halkı da, Alman seçmenler de aşırı sağcı ve popülist partilerin dolduruşlarına gelmezler.
Ben şahsen böyle olacağını düşünenlerdenim.
Daha doğrusu ümit edenlerden...