Güncelleme Tarihi:
ALMANYA’da çifte standartın en bariz örneği, Muhlis’le Marco. İkisi de Almanya doğumlu. Alman kamuoyunun Mehmet diye tanıdığı Muhlis Arı Almanya’da suç işledi, Marco Weiss ise Antalya’da. Muhlis kalem çalmak, bisiklet hırsızlığı, burun kırmak gibi irili ufaklı 62 suçtan sınırdışı edilmek üzere Münih cezaevine girdi. Marco ise 13 yaşındaki İngiliz bir genç kıza cinsel tacizden Antalya cezaevine. Alman kamuoyu 16 yaşındaki Münih’li Muhlis’i bir an evvel sınırdışı etmek için nasıl sabırsızlandıysa, 17 yaşındaki Ülzenli Marco’yu da Almanya’ya getirmek için o kadar sabırsızlandı. Muhlis olayında Türkiye hiç gıkını çıkarmadı. Marco için Başbakan Merkel’den, AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn’e kadar birçok politikacı devreye girdi.
***
Cezaevindeki Muhlis jet hızıyla yargılandı, bir yıl hapis cezası aldı, ama cezasını yatmadan apar topar uçağa bindirilip Türkiye’ye gönderildi. Marco tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı, aynı gün özel bir jetle Almanya’ya getirildi. Marco bir daha mahkemeye bile gitmedi. Antalya’daki mahkeme Marco’yu suçlu buldu. Marco mahkeme kararı öncesi “Bir Türk cezaevinde 247 günüm” diye bir de kitap yazdı ya da yazdırıldı. Şimdi Alman sinema yapımcıları Marco’nun Antalya cezaevindeki hayatını filme çekiyor. Grotesk değil mi? Ya Muhlis? O çoktan unutuldu. Alman sinemacılara göre Muhlis nasıl yabancıysa, Türk sinemacılara göre de öyle yabancıydı.
Sınır kapıları, sinir kapıları
Şu sınır kapıları bir nevi sinir kapılarıdır. Sınır polisleri de sinir polisleri. Türk yolcular AB sinir kapılarında uzaylı muamelesi görürler. Oysa Türkiye 14 yıldır AB’nin Gümrük Birliği üyesi. Yani malların dolaşımı serbest. Fakat insanların dolaşımı tek yönlü serbest. Üstelik de 2005’ten beri üyelik müzakereleri yürümesine rağmen. İstanbul bu yıl Avrupa’nın kültür başkenti, ama İstanbul’dan Almanya’ya gelen uçaklarda pasaport kontrolü daha uçağın kapısında başlar. Sanki Türkiye’den gelen yolcular potansiyel tehlikeli. İstanbul’dan Schengen vizesiyle Almanya’ya gelen Türk yolcular için, ister işadamı olsun, ister sanatçı, pasaport kulübesini geçmek sırat köprüsü gibidir.
***
Münih havaalanında İstanbul’dan gelen yolcuları izledim. Mehmet Küçük, İstanbul’da Asküçük şirketin sahibi. Almanya’ya yaş sebze ve meyve ihracatı yapıyor. İki yıllık Schengen vizesi var. Kulübedeki pasaport polisi tam 15 dakika Mehmet Küçük’ün pasaportunu inceledi. Sonra sözlü sınav başladı. Almanya’ya seyahat nedeninden, kaç gün ve nerede kalacağına kadar bir dizi soru. Pasaport kulübesine girerken gayet rahat görünen işadamı Mehmet Küçük, pasaport kontrolünden soğuk terler atarak çıktı. İzlenimi: “Bu görüntü Almanya için de itici. İnsan bilmese, demir perdesi bir ülkeye geldiğini zanneder.”
***
Siz de bir gün gümrük kapısında şöyle bir kenara çekilip izleyin. Avrupalı yolcu ne kadar rahatsa, Türk yolcu da o kadar tedirgindir gümrük kapılarında. Avrupalı yolcuların gümrük kapısında çeneleri açılır. Türk yolcular süt dökmüş kedi gibidir. Çünkü sınırı geçip geçmeyeceği meçhuldür. Sınırdan geri çevrilme ihtimali de vardır. Ama buna rağmen bu manzarayı iki ülke yetkililerine yazmayı aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Bu yüzden Alman yetkililere durumu anlattığımız zaman, hep aynı cevabı alırız: Bize yolculardan bir şikayet gelmiyor.