Güncelleme Tarihi:
ALMANYA’nın eski Dışişleri Bakanlarından Guido Westerwelle’yi 1990’lı yılların ilk yarısında tanıdım.
O zamanlar Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU) ile koalisyon hükümetini oluşturan Hür Demokrat Parti’nin (FDP) Genel Sekreteri olarak 1994 yılında göreve başladığı dönemdeydi.
Göreve geldikten birkaç hafta sonra partinin Bonn’daki genel merkezinde bir söyleşi yapmıştık.
Türklere ve Türkiye’ye sempati duyan bir politikacı.
Hem de genç bir politikacıydı o görevi üstlendiğinde.
Daha 33 yaşını bile doldurmamıştı.
Westerwelle, bu görevi 7 yıl sürdürdü.
2001 yılında FDP Genel Başkanı seçildi.
Tam 40 yaşındaydı.
Partinin o zamana kadar gelmiş geçmiş en genç Genel Başkanı.
Ama artık FDP iktidarda değildi.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller yönetiyordu Almanya’yı o zamanlar.
2002 yılındaki genel seçimlere Guido Westerwelle, Liberallerin başbakan adayı olarak katıldı.
Bu da partinin tarihinde bir ilkti.
Ancak seçimleri yine SPD ile yeşiller kazandı.
Ayakkabısının altına bile yüzde 18 yazdıran ve Guidomobil yazılı araçlarla kent kent dolaşıp seçim kampanyası sürdüren Westerwelle’nin FDP’si ise yüzde 7.4’te kaldı.
2005 yılındaki genel seçimlerden sonra iktidar büyük koalisyon hükümeti kuran CDU/CSU ile SPD’ye geçti.
FDP yine muhalefetteydi.
Ancak 2009 yılındaki genel seçimlerde FDP, partinin tarihinde şu ana kadar görülmemiş bir başarıya imza attı.
Westerwelle’nin liderliğindeki FDP, toplam oyların yüzde 14.6’sını aldı.
Westerwelle’nin bu başarısı FDP’yi yeniden iktidara taşıdı.
Berlin’de iktidar değişikliği gerçekleşti ve CDU/CSU ile FDP ortaklığı başladı.
Guido Westerwelle de Angela Merkel başbakanlığında kurulan yeni kabinede Federal Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendi.
Ancak zamanla parti içi sürtüşmeler başlayınca Westerwelle, FDP Genel başkanlığını bırakmak zorunda kaldı.
Dışişleri Bakanlığı görevini ise 2013 yılında biten yasama döneminin sonuna kadar sürdürdü.
2013 yılı Eylül ayında yapılan genel seçimlerde FDP yüzde 5 barajının altında kalınca, Westerwelle de aktif politikayı bıraktı.
Doğum yeri olan Bonn ile Berlin arasında sakin bir yaşam sürdürmeye başladı.
2004 yılında eşcinsel olduğunu ilan eden Westerwelle, 2010 yılında hayat arkadaşı Michael Mronz ile yaşam ortaklığını tescil ettirerek birlikteliklerini resmileştirdi.
***
Guido Westerwelle ile hem FDP Genel başkanlığı hem de Federal Dışişleri Bakanlığı döneminde zaman zaman bir araya geldim.
Defalarca söyleşi yaptım.
Türkiye’ye 2012 yılı Mayıs ayında yaptığı bir resmi ziyaret için özel uçakta onunla birlikte seyahat ettim.
Dönemin Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ankara’da yaptığı görüşme öncesi birlikte Ankara Kalesi’ne çıktık.
Bir gün sonra İstanbul Politikalar Merkezi ile Alman Bertelsmann Vakfı’nın İstanbul’daki Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde ortaklaşa düzenlediği 14. Kronberg Konuşmaları’nda bir tebliğ sunmadan önce Westerwelle ile bir Boğaz turu da attık.
Seyahat dönüşü de uçakta bir söyleşi daha yaptık.
Görevden ayrıldıktan sonra Westerwelle’de kan kanseri saptandı.
Uzun süre tedavi gördü.
Kullandığı ilaçlar yüzünden yüzü değişti.
Ama insan Westerwelle hiç değişmedi.
Son dönemlerde yeniden bazı etkinliklere katılmaya başladı.
***
Bonn’dan sonra Westerwelle ile hem FDP’nin Berlin’deki genel merkezinde hem Berlin’deki milletvekili bürosunda hem de Dışişleri Bakanlığı’ndaki makamında söyleşi yaptım.
Bu söyleşilerden birinde, Almanya’da özellikle muhafazakarların (CDU-CSU) zaman zaman çifte vatandaşlıkta olduğu gibi Türkiye’nin AB üyeliğine karşı imza kampanyası başlattıklarını ve başlatma planı yaptıklarını hatırlatıp bunu nasıl değerlendirdiğini sorduğumda şöyle bir yanıt vermişti: “Ben Almanya’da yaşayan Türklere ve Türk kökenli insanlara hiç zaman kaybetmeden partilerde aktif olarak yerlerini almalarını tavsiye ederim. Kendi kabuklarına çekilmemelerini tavsiye ederim. İmza kampanyası gibi eylemlere kızan Türklere önce kendilerine kızmalarını öneririm. Ne yapmalı? Özellikle gençler politikaya katılmalı ve politikayı birlikte şekillendirmeye katkıda bulunmalı. Sadece eleştirmek, mızmızlanmak, sızlanmak, homurdanmak, öfkelenmek olmaz. Kendileri bir şeyler yapmalı. Özellikle gençler partilere katılmalı. Bu hepimizin çıkarınadır. Yani mızmızlanmayın, partilere katılın!”
“Bu FDP’ye bir davet mi?” şeklindeki soruma da şu yanıtı vermişti: “Almanya’da yaşayan herkesin sadece hakları değil, aynı zamanda görevleri de var. İçinde yaşanılan toplumda onun çıkarı için çaba göstermek de görevler arasındadır. Partilere katılım da benim açımdan bu görevlerden biri olmalıdır. CSU’nun imza kampanyasından şikayetçi olmak yetmiyor. Buna karşı olanları desteklemek lazım. Yani sadece homurdanmak yetmiyor. Biz ekonomiye önem veriyoruz. Orta sınıfa çok önem veriyoruz. Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 90’ı orta sınıf mensubudur. Kendi işletmelerini kuran Türkler politikaya daha fazla ilgi göstermeli. Bu Yabancılar Meclisi’ne girmekle olmaz. Klasik partilerde yerlerini almalılar. Evet, bu Türklere FDP’ye gelin davetidir. Ama önemli olan insanların demokratik partilerde yerlerini almalarıdır.”
***
Guido Westerwelle, Bonn’da bir dönem yaşadığı mahallede Türk kökenli komşularının bulunduğunu ve onlarla iyi ilişkileri olduğunu da söylemişti: “Ben Bonn’un eski kent merkezinde büyüdüm. Orası gerçekten tam çok kültürlü bir bölgeydi. Bu sözcükle sorunum olsa da, benim için bir cadde ilerdeki komşumun bir Türk bakkalı açması çok doğaldır. Alman fırınında bulamadığım bir ekmeği oradan satın alıyorum. Pide satın alıyorum ve çok da beğeniyorum. Zira çok lezzetli. Türk komşularla hep iyi ilişkilerim oldu. Bonn’daki eski evimin penceresinden baktığımda bir yanda kilise, diğer yanda da cami görüyorum. Bu bizim için çok normaldir. Yunan kökenliler de var bizim partimizde. Türk ve Yunan kökenli üyeler birbirleriyle iyi de anlaşıyorlar. Biz dünyaya açık bir partiyiz. Bunu kazanç olarak görüyoruz.”
Westerwelle, o zamanlar Türk Dışişleri Bakanı olan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2005 yılandaki Almanya ziyareti öncesi yaptığımız bir söyleşide de, partisinin Türkiye’nin yanında olduğunun altını çizmişti.
“Türkiye’ye müzakere yolu açılır mı?” sorusuna Westerwelle, “AB Komisyonu’nun önerisi doğrultusunda üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasına onay vereceğinden hareket ediyorum. Biz FDP olarak Türkiye’nin AB’de yerini almasından yanayız. Öyle CDU/CSU’nun dediği gibi ‘İmtiyazlı ortaklık’ gibi şeyler bizim gündemimizde yok. Kriterleri yerine getiren Türkiye, AB’de yerini almalıdır. Ayrıca zirvede alınacak kararlar Almanya için de bağlayıcıdır. Biz FDP olarak alınan kararların bağlayıcılığını garanti ediyoruz” yanıtını vermişti.
“Tam üyelik için Türkiye’de hangi alanda eksiklikler görüyorsunuz?” sorusunu da şöyle yanıtlamıştı: “Her şeyden önce Türk toplumun ve özellikle de Türk politikası Batı Avrupalı birinin gözüyle çok olumlu gelişmeler kaydetmiştir. Bunda şu andaki Başbakan Erdoğan’ın bir başarısı olduğuna inanıyorum. Ama bu başarıda Türk Dışişleri Bakanı ve kendisinden önce başbakanlık yapan Abdullah Gül’ün de çok önemli katkısı olmuştur. Bu çok şahane bir başarıdır. Türkiye’ye bu yolda kararlı bir şekilde devam etme çağrısında bulunuyoruz. Bu modernleşme yoludur. Kendi kökenlerini kaybetmek yolu değildir bu. Bunun dışında iyi yasaya sahip olmak yetmiyor. Toplumun da bunları kabullenmesi gerekir. Hukuk devleti, kadın erkek eşitliği, azınlık haklarının korunması, ekonomik durum gibi alanlarda yasaların yapılmış olması yeterli değildir. Bunların toplum tarafından da kabullenilmesi ve özümsenmesi önemlidir. Bunun için de zamana ihtiyaç vardır. Söz konusu olan müzakerelerdir ve bu da ‘ucu açık’ sürdürülmelidir. Sonuçta bir ‘evet’ olabilir, bir ‘hayır’ da olabilir veya farklı bir pozisyon da olabilir. Bu iki tarafın elindedir.”