Güncelleme Tarihi:
Bu sözler Libya lideri Muammer Kaddafi'ye aittir.
Kaddafi, bu sözleriyle Almanya Başbakanı Angela Merkel'i kast etmiştir.
Merkel'in bunu bir iltifat olarak algılayıp algılamadığını bilmiyorum.
Ama şurası bir gerçek ki, hoşumuza gitmese de, aynı zamanda Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin (CDU) Genel Başkanı olan Başbakan Angela Merkel'in Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği konusundaki tutumu açıktır.
Yani “daha erkekçe” bir tutum sergilemektedir...
Her ne kadar “hükümet olarak daha önceki hükümetler döneminde yapılan sözleşmelere sadık kalacağız” dese de, CDU'nun tam üyelik yerine Türkiye'nin 'imtiyazlı ortak' olmasından yana olduğunu açık açık ifade etmektedir.
Tabii Merkel'e “Türkiye'yi günümüzün AB'sine götüren yolu açan Ankara Sözleşmesi'nde CDU iktidarının imzası vardır. O halde CDU yıllarca Türkiye'ye dürüst davranmadı mı?” diye sorulabilir.
Ama bu ve benzer sorular Merkel'in “erkekçe tutumunu” değiştirmeyecektir...
Sosyal Demokrat Parti'li (SPD) eski başbakanlarından Gerhard Schröder, Türkiye'ye tam üyelik statüsü verilmesinde etkin rol oynamıştır.
Schröder, Türkiye'nin AB'de yerini almasını hala ateşli bir biçimde savunmaktadır.
Ancak SPD'li eski başbakanlardan Helmut schmidt, bu konuda farklı bir tutum sergilemektedir.
Schmidt, farklı bir coğrafyası ve kültürü olan Türkiye'nin AB üyeliğine karşıdır.
1990'lı yılların ikinci yarısında Bonn'da Yabancı Gazeteciler Cemiyeti (VAP) olarak Schmidt'i konuk etmiştik.
Tabii söz Türkiye'nin AB üyeliğine de geldi...
Schmidt farklı coğrafya ve kültür gerekçesiyle Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine karşı olduğunu söyledi.
Ben de Schmidt'e “Yıllarca Başbakan olarak görev yaptınız. Türkiye'nin liderleriyle defalarca görüştünüz. Bunu onlara niye söylemediniz?” diye sordum.
Yanıt kısaydı:Bazen politikada herşey tüm çıplaklığıyla söylenemez...
Başka bir deyişle; Schmidt'e göre politikada herşey “erkekçe” söylenmez, söylenemez...
Wikileaks'e dayanarak Alman “Der Spiegel” dergisinin verdiği haberde, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın gizli yazışmalarında, Federal Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'nin 2009 yılı kasım ayında Washington'a yaptığı ziyarette, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a, “AB, Türkiye gibi büyük bir ülkeyi entegre edemez” diyerek Türkiye'nin tam üyeliğine kuşkulu baktığı yer aldı.
1994-2001 yılları arasında FDP Genel Sekreterliği, 2001 yılından beri FDP Genel Başkanlığı ve 2009 yılından beri de Federal Dışişleri Bakanlığı yapan Westerwelle ile defalarca konuştum.
Tabii yaptığımız söyleşilerde Türkiye'nin AB üyeliği de hep önemli bir rol oynadı.
Westerwelle son yaptığımız görüşmede, “Eski Latinler 'Pakta sunt servanda' derler. Yani, Sözleşmelere sadık kalınmalı. 'Ahde vefa' geçerli olmalı. Avrupa ile Türkiye arasında çok açık bir anlaşma, uzlaşma vardır: Türkiye kendini daha da geliştirmeli. Avrupa da kendini geliştirmeli. Önümüzdeki yıllarda karşılıklı beklentilerin ve kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine bakacağız. Gelecek yıllarda demokratik, kültürel ve toplumsal yakınlaşma sürecinin ümit ettiğimiz yolda olup olmadığını göreceğiz. Kriterler yerine getirilmeli. Ona göre hareket edilmeli. Bunun belirli aralıklarla düzenli bir şekilde gözden geçirilmesi gerekir. Türk hükümetinin tutumu bu yöndedir. AB'nin tutumu bu yöndedir. Bugün Türkiye'nin AB üyeliği mümkün değildir. Türkiye'de de zaten bu böyle görülmekte. 10 yıl sonra durumun ne olacağı konusunda şimdiden niye kafa yormalı? Zamanı gelince, birlikte belirli aralıklarla konuşacağız” açıklamasında bulunmuştu.
Umarız Westerwelle bu söylediklerinin arkasında durur.