Güncelleme Tarihi:
MERKEL üzerine bir kitap yazma düşüncesi nereden çıktı?
Angela Merkel, bir Doğulu ve en önemlisi de erkeklerin hakim olduğu siyaset dünyasında bir kadın olarak, çok hızla kariyer yapan karizmatik bir lider. Merkel, Doğu Almanya’da 1989’da duvarların yıkılmasına götüren gösterilere hiç katılmıyor. Ama duvarlar yıkılır yıkılmaz, önüne büyük bir şans kapısı açıldığını görüp, siyasete atılıyor. İşyerinden özel izin alıp kendisine en uygun siyasi parti arayışına çıkıyor. Siyasete adımını attıktan bir yıl gibi kısa bir süre sonra da milletvekili olarak Meclise giriyor ve hemen bakan oluyor.
Bakan olduğunda, Doğu’da yetiştiği için kredi kartının nasıl kullanıldığını dahi bilmiyor. ‘Kurtlar sofrası’ olarak bilinen siyaset dünyasında da acemi. Bakan olmasına rağmen liseli bir kız gibi özentisiz giyiminden dolayı herkes küçümsüyor. “Bundan bakan mı olur” diye dalga geçiyorlar. Ama o herkesin küçümsediği Merkel, 15 yıl içinde Almanya’nın ilk kadın başbakanı oluyor. Ve o, başlangıçta iktidarda fazla kalamaz diye bakılan Merkel, dört dönemdir Almanya’nın Başbakanı.
Almanya Merkel’le tarihinin de en parlak dönemini yaşıyor. Tüm Avrupa ülkeleri derin bir mali krizle sarsılırken, krizden hem ekonomik hem siyasi açıdan en güçlü çıkan tek ülke Almanya. Ekonomisi her yıl kesintisiz büyüyor. Eskiden ekonomik olarak dev, siyasi olarak cüce sayılan Almanya, bugün Merkel’le siyasi olarak da dev ülke konumunda. Avrupa Birliği’nde Merkel’in sözü geçerli ve ABD Başkanı Trump’a karşı özgür dünyanın liderliğine aday gösteriliyor.
Bu başarısının sırrı ne?
Bazıları Merkel’in bu hızlı siyasi kariyerini ve uzun süre iktidarını korumasını, “Arkasında gizli güçler var” diye açıklamaya çalıştı. Bu bir spekülasyon elbette. İngiltere eski başbakanlarından Margaret Thatcher için “Kabinesinin tek erkeği” denirdi. Merkel, tam tersi bir karaktere sahip. Çok ciddi bir devlet kadını, ama Thatcher gibi sert biri değil, insanları argümanlarıyla etkileyen bir özelliğe sahip. En büyük sırrı, sabırlı olması. Bu nedenle de kitabımın adını ‘Savaşı Sabreden Kazanır’ koydum.
'AKRABASI OLMAYAN YOK '
Türk okuru için Merkel’in hayatını yazmak bu kadar önemli mi?
Bu soruyu bana daha kitap düşünce halindeyken soranlar oldu. “Merkel, Türk okuyucunun ilgisini çeker mi” diyenler oldu. Ama ben böyle bir kitabı yazmayı özellikle Türkiye açısından çok önemli buldum. Türkiye ile Almanya başka hiçbir ülkeyle eşi ve benzeri bulunmayan çok özel bir ilişkiye sahip. Birbirinden uzak coğrafyadalar, ama aynı zamanda hem kapı komşular hem akrabalar. Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenli yaşıyor. Türkiye’de, Almanya’da tanıdığı, akrabası olmayan hemen hemen yoktur. Ya köyünden ya mahallesinden ya da en yakın bir akrabası Almanya’da yaşıyordur mutlaka. Türkiye’de “Almanya” deyince, hemen “Benim teyzem Köln’de” veya “Dayım Berlin’de yaşıyor” cevabı alırsınız. Türkiye’de Alman turistler diğer turistlerden daha çok sıcak karşılanır. Bunun altında Almanya’daki Türklerden dolayı Almanları akraba görme içgüdüsü yatar.
Öte yandan Türkler Almanya’da futboldan müziğe, filme, yazarlığa, oyunculuğa ve işadamlığına varıncaya kadar hayatın her alanında varlar. Batı’da en küçük köylerde bile mutlaka bir Türk’e rastlarsınız. Ya döner büfesi işletiyordur ya benzin istasyonu ya da market. Sınıfta Türk çocuğu olmayan okul yok gibidir. Ama bu iki toplum birbirine bu kadar sıkı bir insani bağlarla bağlı olmasına rağmen, birbirini maalesef yeterince tanımaz. Bu nedenle kitapta Almanya’nın yeni tarihini, savaştan sonra bölünmesine ve 40 yıl sonra duvarların yıkılmasına kadar olan dönemi de kısaca anlattım.
İKİLİ İLİŞKİLERİN SEYRİNİ ÇİZDİM'
Bu yeni tarihte Almanya-Türkiye ilişkileri önemli de bir yer tutuyor, niçin?
Kitap, klasik bir Merkel biyografisi değil. Biyografiyle birlikte biraz bu yeni Almanya tarihini, 1960’larda Türkiye’den, işçi göçünden sonra bugüne kadar uzanan Türkiye-Almanya ilişkilerini de anlatmaya çalıştım. Savaş sonrası Almanya’sının ilk Başbakanı Adenauer’den Merkel’e kadar ikili ilişkilerin bir seyrini çizdim. Okuyucunun hangi Almanya Başbakanının Türklere daha yakın, hangisinin daha uzak olduğunu görmesini istedim. Özellikle son iki yıldır kopma noktasına gelen ilişkiler sonucu kapalı kapılar ardında ikili görüşmelerde yaşanan kavgaları ortaya çıkarmaya çalıştım...
Hemen burada kitabınızda yer alan bu görüşmelerden bir sahneyle ilgili alıntı yapmak istiyorum: “Merkel, 15 Temmuz darbe girişiminden 6 ay sonra Türkiye’ye geldi. Merkel Türkiye’nin iki günlük ziyaret teklifini de geri çevirdi. Merkel’e Ankara ziyaretinde darbe girişimi üzerine bir belgesel gösterildi. Belgeselde Meclis’in bombalanma anından insanlar üzerine ateş açılmasına kadar kabus gecesinde yaşanan dramatik sahneler vardı. Film bittikten sonra Şansölye’nin tepkisi merak ediliyordu. Ankara bunu hüsranla bir kenara not etti.”
Bu gizli bilgileri nasıl aldınız?
Kitabı yazarken, ikili görüşmelere katılan hem Alman hem Türk delegasyonundan yetkililerle arka plan görüşmeleri yaptım. Kaynak belirtmeme şartıyla. Bu güven bazında görüşmelerin perde arkasında yaşanan sahneleri öğrenmeye çalıştım. Bu bilgiler arka plan görüşmelerinden aldığım bilgiler.
‘KOZMİK ODA ÇOK ÖNEMLİ’
Bir şey sormak istiyorum. Merkel’in hiç Türk sevgilisi olmuş mu?
Bu çok sansasyonel bir soru. Ben kitabımda sansasyondan daha çok bilgiye önem verdim. Okuyucu kitabı okuyunca, “Bilgiye doydum” desin istedim. O nedenle kitabımda sansasyon aramayın. Ayrıca Şansölye Merkel özel hayatıyla ilgili dışarıya zerre kadar bilgi sızdırmamaya aşırı özen gösteren biri.
Ama sansasyon bilgiler de var kitapta. Örneğin başbakanlıktaki kozmik oda. Başbakanlıkta herhangi bir terör ya da benzeri saldırıya karşı bir sığınak yok diye yazıyorsunuz, ama gizli bilgilerin konuşulduğu, bir masa ve üç sandalyeli bir kozmik odadan bahsediyorsunuz...
Amerikan gizli servisi NSA’nın Şansölye Merkel’in telefonlarını bile dinlediği haberlerini düşünürseniz, bu odanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Almanya önceden tedbirini almış. Başbakanlık binasında çok gizli bilgileri konuşurken, gizli servislerin dinleyemeyeceği bir sağır oda inşa edilmiş. Bu oda bana Osmanlı padişahlarının İstanbul Topkapı Sarayı’ndaki kubbealtı odasını hatırlattı. Osmanlı padişahları dünya siyasetine yön verdiği, gizli kararları bir fıskiyenin bulunduğu Kubbealtı odasında alırdı. Toplantıda fıskiye açılarak, konuşulanların ve kararların kapıda birisi tarafından dinlenmesi önlenmiş olurdu.
Kitapta dünyanın en büyük başbakanlık sarayı konumundaki Başbakanlık binasıyla ilgili başka birçok ayrıntıya da yer verdim. Merkel’in danışmanları kim ve hangi özelliklere sahipler? Perde arkasında kalmayı nasıl başarıyorlar? Bakanlar kurulu odasındaki tablolardan antik saate varıncaya kadar, Başbakanlığın içiyle ilgili de bilgiler aktarmaya çalıştım.
Türkiye’de darbe girişimi haberinin Merkel’e nasıl ulaştığı, Merkel’in nasıl bir tepki verdiği konusunda detaylı bilgiler var kitapta. Merkel’in Davutoğlu’nu aradığı bilgisi yer alıyor. Kitapta bu konuda şöyle deniyor: “Merkel, uyku sersemi smartphone telefonunu açtı. Müsteşarın sesi heyecanlıydı. “Türkiye’de darbe oluyor” dedi. Merkel, “Cumhurbaşkanı Erdoğan nerede” diye sordu.
Ardından bilgi almak için ilişkilerini koparmadığı Ahmet Davutoğlu’nu aradı...
Davutoğlu, Şansölye Merkel’le sıkı bir diyalog kurmuştu. Davutoğlu ile Merkel arasında mülteci kriziyle başlayan yakınlaşma bir başka planı da beraberinde getirdi. AB, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı Davutoğlu’na yoğun destek verecekti. Bunun sonucu Erdoğan etkisiz hale getirilerek, iktidardan uzaklaştırılacaktı. Ancak Türk istihbaratı planı erken öğrendi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan elini çabuk tuttu.
Bu bilgiler resmi kaynaklardan mı?
Bu bilgileri de arka plan görüşmeleri sonucu topladım. Kaynaklar resmi. Ama bunlar başta da söylediğim gibi gizli kalması koşuluyla toplanan, tamamen güvene dayalı bilgiler. Elbette ben bu bilgileri hangi kaynaktan aldığımı yazmak isterim. Böylece şüpheye yer kalmaz. Ama bunu istemeyen ben değil, bu bilgileri aldığım yetkililer. Çünkü onlar sır taşıyıcı. Sırların ifşası ise suça giriyor.