Mainz'da ayakta alkışlandı

Güncelleme Tarihi:

Mainzda ayakta alkışlandı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2010 10:31

Emine Sevgi Özdamar, eserleriyle Almanca'ya katkıda bulunduğu gerekçesiyle ülkenin önemli bir sanat ödülüne daha layık görüldü. Ünlü Alman yazarı Carl Zuckmayer adına verilen madalya ve sanatçının doğum yerinden getirilen bir fıçı şarap, Özdamar'a Rheinland Pfalz Başbakanı Kurt Beck tarafından verildi.

Haberin Devamı

Almanya'da Türk kökenli yazarlardan Emine Sevgi Özdamar, ülkenin önemli bir edebiyat ödülünü daha aldı. Berlin'de yaşayan yazar, çağdaş Alman edebiyatının önde isimlerinden Carl Zuckmayer (1896 1977) adına her yıl Rheinland Pfalz Eyaleti'nce verilen “Carl Zuckmayer Madalyası”sı eyalet başkenti Mainz'da düzenlenen bir törenle Başbakan Kurt Beck'in elinden aldı.

Mainz'daki Devlet Tiyatrosu'nda düzenlenen törende yazar, sinema ve tiyatro oyunucu Özdamar'a madalyanın yanısıra, Carl Zuckmayer'in doğum yeri olan Mainz yakınlarındaki şarabıyla ünlü Nackhenheim kentinden gelen 30 litrelik bir fıçı şarap da hediye edildi. Roman, öykü ve tiyatro oyunlarını Almanca yazan Özdamar, daha önce başta “Berlin Sanat Ödülü” ve “Ingeborg Bachmann Ödülü” başta olmak üzere Almanya'da ve ülke dışında önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüştü.

Başbakan Kurt Beck, 1979'dan bu yana her yıl eserleriyle Almanca'ya katkıda bulunan ve aralarında bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Herta Müller'in de bulunduğu sanatçılara verilen ödülün ilk kez “anadili Almanca olmayan” ilk yazara verildiğine dikkat çektiği konuşmasında, Özdamar'ın eserleriyle farklı kültürler arası anlayış ve töleransın gelişimine çok önemli katkıda bulunduğunu vurguladı. Özdamar'ın Batı Berlin'de “misafir işçi” olarak bulunduğunu, ardından İstanbul'da tiyatro oyunculuğu eğitimi aldıktan sonra, bu mesleğini icra etmek için Doğu Berlin'e geldiğini belirten Beck, sanatçının o dönemden beri Almanya'da ve ülke dışında tiyatrolarda, çok sayıda Alman filminde rol aldığını söyledi. Başbakan, Hitler diktatörlüğü döneminde Almanya'yı terkederek, ABD'ye sürgüne gitmek zorunda kalan yazar Zuckmayer ile Özdamar'ın “eserleriyle sınırları aşarken ve dil üzerinden vatanı bulurken” birleştiklerini, ayrıca tiyatroya sevgide buluştuklarını sözlerine ekledi.

Mozart'ın Türk marşının ud ve def gibi oryantal müzik enstrümanlarının yer aldığı “FisFüs” grubunun yorumuyla başlayan törende Özdamar'a yönelik övgü konuşmasını Prof. Dr. Fransizka Schösser yaptı. Edebiyat bilimcisi Schösser, ünlü Alman edebiyatçısı Bertold Brecht'ten esinlenen Özdamar'ın Almanca'yı, dilin sözcüklerini yeniden keşfedip, onlarla gezintiye çıkıp, olayları masalımsı bir dille aktarmak için kullandığını vurguladı. Özdamar'la Alman edebiyatının ünlü yazarları arasındaki benzerliklere de dikkat çeken ve Schösser, sanatçının Türkçe'ye de çevrilmiş olan romanı “Hayat Bir Kervansaray, İki Kapısı Var, Birinden Girdim, Birinden Çıktım”ı tanıtırken “Bu herkesin ölmeden önce mutlaka okuması gereken bir kitap” dedi.

TEŞEKKÜR KONUŞMASINDA SANAT MÜZİĞİ
Özdamar da Berlin lehçesiyle başladığı teşekkür konuşmasında Malatya ve İstanbul'daki çocukluğundan başlayarak, tiyatro ve edebiyat dünyasına yolculuğunu anlattı. Sinema aracılığıyla Avrupa'yı tanımaya başladığını, tiyatrocu ve yazar olmaya çocuk yaşta karar verdiğini söyleyen Özdamar, çocukken kendisini çok etkileyen bir Türk sanat müziği eserini sahnede mükemmel bir yorumla okuyarak, alkış aldı. Bertold Brecht'in eserlerinden esinlerek gözlediği dünyayı daha iyi anladığını vurgulayan sanatçı, Türkiye'de “insanların söz ve yazı yüzünden öldürüldüğü” bir dönemde, “Brecht'in dünyasına yakın olmak için” Almanya'ya geldiğini söyledi.
“Misafir işçi sözünü çok severim. Çünkü burada iki kişi görüyorum. Biri misafir, oturuyor. Diğeri de çalışıyor” diyerek “misafir işçi” sözünü yorumlayan Özdamar, “Brecht'e yakın olmak istedim. O nedenle dilimi Almanca'ya yönelttim. Almanca tiyatro yapmaktan ve yazmaktan çok mutlu oldum” dedi.

SEVGİ ÖZDAMAR'IN KONUŞMASININ ÖZETİ

Yıldızlara yemin ettim
Evimizde karpuz ve kavunları kış aylarında sakladığımız serin bir oda vardı. Karpuz ve kavun kokusunu seviyorum. Bu odada ilk şiirlerimi yazdım.
12 yaşında tiyatroya ilk kez gittim. Bir gün okulda çok sevdiğim bir arkadaşımı arıyordum. Yetim olan ve yurtta kalan arkadaşım okul tiyatrosundaydı. Bir gün, Molier'in "Kibirli Hasta" oyununda kendisine verilen hizmetçi rolü için prova yapıyordu. Sahnede prova yapan arkadaşımı görünce kendisine sevincimden sarıldım. O sırada, karanlık salondan yönetmen bana seslenerek, "Sen kibirli hastanın rolünü oynayacaksın" dedi. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, okul tiyatromuzu izledikten sonra bana yine Molier'in bir oyunundan rol teklif etti. Gösterilerden sonra karanlık sokaklardan geçerek eve dönerdim. Bir gece bir köprünün üzerinden dururken, gökteki yıldız ve aylara, oyuncu olacağıma dair yemin ettim.
1965 yılında ailem, kardeşim Halil'i okumak için İsviçre'ye gönderdiler. Kardeşimi çok özlemiştim. Ama yanına gidip kalamıyordum. Bu sırada Almanya kapısı açılıyordu. İki hafta içinde Almanya'ya misafir işçi olarak gidilebiliyordu. Misafir işçi kelimesini seviyorum. Bu kelimeyi düşününce aklımda hep iki kişi canlanıyor: Biri oturuyor, diğeri ise çalışıyor. Geldiğim Berlin'i her yönüyle sevmiştim. Daha sonra Türkiye'ye döndüm. Babam benim Goethe Enstitüsü'nde Almanca öğrenmem için Almanya'ya gönderdi. Dilin kemiği yok derler. Dil takıldığı yerde döner. Ben tekrar Almanya'ya geldiğimde dilimi Almanca'ya çevirdim ve çok da mutlu olduğumu fark ettim. Orada, trajik ve garip konuların işlendiği tiyatro, bir yandan seyircileri etkiliyor bir yandan da bir ütopya yaratıyor. Ama tiyatro, kafalar arasında değil bedenler arasında bir diyalogdur. Almanca konuştuğum kelimelerin çocukluğu yok, ama konuştuğum Almanca kelimelerle edindiğim tecrübeler fiziksel bir boyutu var. Almanca kelimelerle tiyatroda karşılaştım.
Alman tiyatrosunun en önemli yazarlardan biri Carl Zuckmayer. O, tiyatroda kullandığı kelimelerle seyircileri ya güldürmek ya da ağlatmak istiyordu. Tiyotra yarattığı figürleri, seyircileri, insanları seviyordu. Bu akşam, burada Carl Zuckmayer Ödülü'nü almak benim için büyük bir gurur vesilesi.

Emine Sevgi Özdamar KİMDİR?
Malatya'da doğdu (1946) ve küçük yaştayken ailesinin göç ettiği İstanbul'a yetişti. On iki yaşında Bursa Şehir Tiyatrosu’nda Moliére’in Kibarlık Budalası oyununda ilk kez sahneye çıktı. Muhsin Ertuğrul, Ayla Algan, Beklan Algan, Nurettin Sevin, Melih Cevdet Anday ve Haldun Taner’in hocalık yaptıkları tiyatro okulunda onların öğrencisi oldu. 1976’da Doğu Berlin’e, Brecht’in öğrencisi Benno Besson’la çalışmak üzere geldi. Volksbühne’de Besson, Heiner Müller, Matthias Langhoff’un baş asistanı ve oyuncusu oldu. Tiyatro çalışmalarını bir süre Paris’te sürdürdü. Almanya’nın önemli tiyatrolarında, operalarında ünlü yönetmenlerle çalıştı. Viyana’da, Paris’te, Berlin’de, Bochum’da, Münih’te sahneye çıktı. 1982’de ilk tiyatro oyununu (Karagöz Almanya'da) yazdı. Frankfurt Şehir Tiyatrosu’nda yönetmen olarak çalıştı. Pek çok filmde rol aldı. 4 tiyatro oyunu, 3 roman ve 2 kısa öykülerden oluşan kitabı var. Yapıtları 15 dile çevrildi. 1994’te Amerika (New York) ve İngiltere’de (Londra) kitapları yılın en iyi kitapları arasına girdi. “Ingeborg Bachmann Ödülü” (1991), “Walter Hasenclever Ödülü” (19993), “Kuzey Ren Vestfalya Yılın Sanatçısı Ödülü” (1998), “Almanya Kuzey Şehirleri Literatür Ödülü” (1998), “Frankfurt Şehir Yazarı Ödülü” (2003), “Heinrich von Keist Ödülü” (2004), “Berlin Sanat Ödülü” (2009)gibi büyük edebiyat ödüllerinin sahibi oldu. Çok ödüllü romanı “Hayat Bir Kervansaray, İki Kapısı Var, Birinden Girdim, Birinden Çıktım”, 2006’da İngiltere’de “Ölmeden önce okunması gereken binbir kitabın” içinde yer aldı. Sanatçının diğer eserleri şöyle: Karagöz (1982), Bir Temizlikçi Kadının Kariyeri (1984), Anne dili (1990), Keloğlan Almanya'da (1991), Haliçli Köprü (1998), Nuhun Gemisi (2000), Aynadaki Avlu (2001), Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyor (2003), Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur (2007).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!