Güncelleme Tarihi:
Aslında baharın ilk haftası..
Hava yirmi derece, çiçekler açtı.
Millet, Boris bisikletlerinin üzerinde (Burada halkın ufak bir ücret ödeyerek kullanabildiği bisikletlere, bu sistemi yaratan şehrin belediye başkanı adına “Boris bisikleti” diyorlar), yazlık kıyafetleriyle ordan oraya gezinip duruyor.
Birkaç pamuk beyazı arkadaşım iş dönüşü yanmamak için şaka maka güneş kremlerini yeniden kullanıma soktu bile…
Ama işte şehrin bu en güzelim günlerinin bu sene tadı kesinlikle çıkmıyor…
Çünkü 8 Mayıs’ta seçimler var.
Nereye kafanızı çevirseniz bir seçim aktivitesi,
Hele ki bir de benim gibi en azından radyoda haberleri dinleyip, internette olan biteni kontrol etmeden parkta bile oturamayanlardansanız (Çin’de insanlar internet bağımlılığı için rehab’e giriyormuş. Bence çok doğru bir tavır, bu da bir bağımlılık, hata hastalık sonuçta), bir anda gününüz geçmişlerindeki acılardan bahseden, ellerinde bir bardak birayla orda burda sırıtıp Sıradan Joe pozları veren siyasilerle doluyor.
* * *
Daha önce hiç İngiltere’de seçim takip etmemiştim.
Ve nedense bizim memlekette olduğundan biraz daha tahammül edilir olacağını düşünüyordum sürecin.
Tek bir konuda haklıymışım, burada bayrak ve posterleri İstanbul’da olduğu kadar gözüne sokmuyorlar insanın..
Onun dışında tamamen aynı terane.
Hatta biraz daha sahte sanki..
Eğer mümkünse..
Bu hafta sanırım Başbakan David Cameron da ana muhalefet partisi başkanı Ed Miliband da neredeyse her gün evlerinin mutfağında gazetecileri ağırladı.
Sözde aile ortamlarını gösterdiler, sıradan insanlar gibi muhabbet ettiler..
David Cameron karısıyla birlikte oğlunun ölümünün ailelerini nasıl etkilediğini anlattı (Açıkçası dinlerken tüylerim diken diken oldu. Cameron ailesiyle empati kurup belli ki çok büyük olan acılarını paylaştığım için değil, ancak seçim uğruna bu kadar hesaplı bir şekilde, böylesine hassas bir konudan bahsetmeyi göze aldıkları için).
Ed Miliband ise deliler gibi garip biri olmadığını kanıtlamaya çalıştı, güçlü bir karaktere sahip olduğunu göstermek için didindi durdu.
Tabii bir de bol bol itiştiler.
Tartışma değil itişme diyorum..
Çünkü...
* * *
Sanki dünyanın en önemli güçlerinden birinin liderliği için değil de, bir ortaokulun öğrenci birliği başkanlığı için yarışıyormuşçasına birbirlerine isimler taktılar.
Savunma Bakanı Michael Fallon ciddi ciddi yıllar önce Ed Milliband’ın parti başkanlığı seçiminde kardeşi David’i sırtından bıçakladığını bu nedenle “İngiltere’yi de sırtından bıçaklayacağını” söyleyecek kadar alçaldı mesela..
Ah seçimlerin korkutucu delisi Nigel Farage ise iddia edildiği gibi kadın düşmanı olmadığını kanıtlamak için seçimi kazanırsa tampon ve hijyenik pedlerden alınan vergileri düşüreceklerini söyleyerek hali hazırda fazlasıyla gerçeküstü olan seçim kampanyalarını tamamen bambaşka bir boyuta taşıdı!
Neyse sonuç olarak İngiltere şu aralar çekilir gibi değil.
Şu güneşli günlerde bir değişiklik yapayım, bir trene atlayıp Londra’ya gideyim diye düşünüyorsanız aman derim.
8 Mayıs’a kadar bekleyin.
Hem eminim o zamana kadar havalar daha da güzel olur, hem de bu garip adamlar her taşın altından çıkmayı bırakıp Westminster Sarayı’ndaki odalarına geri çekiliverir.