Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraflar: dpa
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2019 10:10
Almanya’nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder, alışılmışın dışında bir politikacıydı. Gençliğinde, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ‘Jusos’ kısa adıyla tanınan gençlik teşkilatı Genç Sosyalistler’in başkanlığını da yapan Gerhard Schröder’in gözü hep yükseklerdeydi.
1980’li yılların başında Federal Meclis milletvekiliyken, bir akşam kafayı çektikten sonra, Almanya’nın o zamanki başkenti Bonn’daki Başbakanlık binasının önünden geçerken bahçeyi çeviren demir parmaklıklara tırmanıp, “Ben buraya girmek istiyorum” diye haykırdığı yazılıp çizildi.
Evet, Schröder bu hedefine yıllar sonra ulaştı.
1998 yılındaki genel seçimleri kazanan SPD, Yeşiller’le koalisyon hükümeti kurunca,
Gerhard Schröder de Almanya’nın 7’nci başbakanı oldu.
Yani Schröder’in hayali gerçek oldu.
2002 yılındaki genel seçimlerden sonra koltuğunu koruyan, ancak 2005 yılındaki erken genel seçimlerden sonra koktuğunu Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel’e kaptıran Schröder, alışılmışın dışında bir politikacı olduğunu bir daha gözler önüne serdi.
Schröder, Federal Meclis milletvekilliğinden istifa ederek aktif politikayı bıraktı.
Ama hiçbir zaman politikacıların da medyanın da gündeminden düşmedi.
Schröder, Almanya’da bir tabuyu da yıktı.
Almanya’da eski cumhurbaşkanlarının ve başbakanların aktif politikayı bıraktıktan sonra ‘köşelerine çekilmesi’ gibi bir gelenek olduğu halde, bu geleneğe son verdi.
Hem de Rusya’nın dev şirketi Gasprom’un bünyesindeki doğal gaz projesi Kuzey Akım 2’nin yönetiminde görev alarak.
Farklı kesimlerden yoğun tepki ve eleştiriler yağdı o zamanlar.
Ama Gerhard Schröder bunlara kulak asmadı.
Hatta daha sonraki yıllarda Rus devlet şirketi Rosneft’in Denetleme Kurulu Başkanı bile oldu.
Yani bir yerde başbakanlığı döneminde dostluk ilişkisi kurduğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘biricik adamı’ oldu.
*
Evet, Schröder aktif politikayı bıraktı ama politikadan hiç kopmadı.
SPD’deki gelişmelerle ilgili olarak ‘doğru bildiğini’ söylemeyi hep sürdürdü.
Ancak SPD yetmiyormuş gibi, geçen hafta sonuna doğru CDU’nun geleceğiyle ilgili de ‘beklenmedik’ açıklamalarda bulundu.
Kuzey Ren Vestfalya (KRV-NRW) Eyalet Başbakanı olan CDU’lu Armin Laschet’le birlikte Rheinische Post gazetesine bir demeç veren Schröder, “CDU’da genel başkanın (Annegret Kramp-Karrenbauer) başbakan olmaya uygun olup olmadığı konusunda bir tartışma var. Ben bu konuda bir değerlendirmede bulunmak istemiyorum” dedi.
Ancak hızını alamamış olacak ki, “Ama Armin Laschet buranın başbakanı (NRW Eyalet Başbakanı) olarak çok iyi işler yapıyor. Ve doğal olarak NRW Hükümet Başkanı potansiyel bir Şansölye (Almanya Başbakanı) adayıdır” diyerek CDU’nun içişlerine çomak soktu.
Hatta CDU’nun Laschet’i aday göstereceğinden emin olduğu için lüks bir restoranda yemeğine bahse girmeye hazır olduğunu bile söyledi.
Armin Laschet ise ‘bu konuda ne düşündüğü’ sorulunca, politikacıdan ziyade diplomatlara yaraşır bir yanıt verdi.
Laschet, “Ben Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı olmaktan çok zevk alıyorum. Daha burada yapılacak çok iş var. Şansölyelik konusunda zamanı geldiğinde karar vereceğiz” açıklamasında bulunmakla yetindi.
Yani Armin Laschet, “Aday olurum” demedi.
Ama “Aday olmam, olmayacağım” da demedi.
Yani bir yerde adaylık kapısını açık bıraktı.
Haklıydı da.
Zira son dönemlerde bazı Alman politikacıların bugün söylediklerini yarın unutuverip tutum değiştirdiklerine tanık olduk.
SPD’li Federal Maliye Bakanı Olaf Scholz, haziran ayında SPD Genel Başkanı adayı olmayacağını ilan etti.
Ancak fikir değiştirip geçen ayın sonlarına doğru, “Ben de adayım” diyerek yollara düştü.
Aynı durum ‘AKK’ kısa adıyla tanınan CDU Genel Başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer için de geçerli.
Federal Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in Avrupa Komisyonu Başkanı seçilmesi halinde bakanlık görevini devralıp almayacağı yönündeki bir soruya AKK, “CDU’da yapılacak çok iş var” yanıtı vererek, ‘zamansızlık’ nedeniyle başka bir göreve talip olmadığını ilan etti.
Ancak Ursula von der Leyen’in 17 Temmuz’da Avrupa Konseyi Başkanı seçilmesinden bir gün sonra Federal Savunma Bakanı oldu.
İşte bu yüzden Armin Laschet’in, ‘muhtemelen’ 2021 yılında yapılacak genel seçimlere başbakan adayı olarak katılıp katılmayacağı konusunda açık kapı bırakması akıllı bir yaklaşımdır.
Çünkü açık kapı bırakmak, sonradan fikir değiştirerek “Dün dündür, bugün bugündür” demekten çok daha iyidir.