Güncelleme Tarihi:
Maden yataklarıyla ünlü Alman ağır sanayiinin kalbi konumunda bulunan Ruhr Havzası değişim sürecinin en belirgin biçimde izlenebileceği yerlerin başında geliyor. Eski maden ocaklarının sergi salonlarına, konser salonlarına; eski endüstri tesislerinin müze ve diğer kültürel kurumlara çevrildiği bölgede kültür ekonomisiyle geçişin sancıları hafifletilmeye çalışılıyor.
Avrupalının yıllardır başarılı biçimde uyguladığı kültür ekonomisini bu konuda hayli zengin olan ülkemizde maalesef yeterince hayata geçiremedik. Cannes Film Festivali gibi organizasyonların getirisi yavaş yavaş bizde de anlaşılıyor. 2010 yılında İstanbul'un kültür başkenti ilan edilmesi bu konuda önemli bir fırsat sunuyor. Başarılı olunabilseydi EXPO 2015 de aynı yönde önemli bir avantaj sunacaktı.
Frankfurt Kitap Fuarı
Türkiye'nin kültürel alanda dünyada ön plana çıkarılması konusunda önemli bir fırsat, 2008 Frankfurt Kitap Fuarı ile doğdu. Ülkemiz dünyanın en büyük kitap fuarına bu yıl konuk ülke olarak katılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Ertuğrul Günay gibi vizyon sahibi bir isim tarafından yürütülmesinin meyvelerini toplamaya başlıyoruz.
Kültürel tanıtım konusunda TC Kültür Bakanlığı'nda bu konu ile ilgilenen genel müdür ve yardımcısı çalışmalarına büyük bir hızla başladılar, ancak devamı gelmedi. Uzmanlar ile toplantılar yapıldı, öneriler geliştirildi, sonradan işin anafikrinden uzaklaşıldı. Geçen yıl ekim ayında gerçekleşen Frankfurt Kitap Fuarı'nda Türkiye'nin tanıtımı Sedef Fuarcılık ve Berlin'de faaliyet gösteren küçük bir tanıtım firmasına verildi.
Fuar esnasında ve yıl içinde gerçekleştirilen toplantılar hayli başarısız geçti. Yemek davetlerine eş-dost veya cami derneklerinin üst düzey heyeti getirildi. Bu konu ile ilgilenenler, biraz da kendilerinden korkulduğu için hiçbir şekilde davet edilmediler. İki tramvayı boyayıp, iki de otobüs durağına afiş asarak Türkiye'ye yönelik bir göz boyaması Frankfurt'ta pek işe yaramadı, kent sakinleri Türkiye'nin 2008 yılında misafir ülke olduğunu geçen yıl öğrenme şansına sahip olmadılar.
Şimdi bu fuarın hazırlıkları devam ediyor. Tanıtım 4,6 milyon euroya bir konsorsiyuma verildi.
Fuarda Türkiye ilk defa 3 bininin üzerinde kitap ile onur konuğu olarak temsil edilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Türkiye'yi ekonomik, sosyal ve politik boyutlarıyla tanıtacak Almanca bir kitabı hâlâ hazırlamış olması, iyi bir fikir olarak doğan TEDA projesi ile kitap tercümelerinin ismi duyulmamış marjinal yayınevlerine verilmesi ve 400-500 adet basılan bu kitapların yeterince tanıtılamaması kafalardaki soru işaretlerini oluşturuyor.
Tanınan Türkler
2008 yılı için un, şeker, yağ var, ancak helva yapma konusunda yavaş yavaş geç kalıyoruz. 15-19 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek kitap fuarı konusunda henüz Alman basında hiçbir şey çıkmadı. Alman basını Türk edebiyatını yalnız Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Elif Şafak'ın kitaplarından tanımaya devam ediyor. Her ne kadar bazı Alman vakıfları Türkçe kitapları Almancaya çevirse de bunlar büyük ölçüde kamuoyuna yansımıyor.
Türkiye'nin en büyük kaybı bu işleri Kültür Bakanlığı nezdinde koordine eden insanların Almanya'yı tanımaması ve çevrelerinin tesiri altında kalması. Başka ülkeler bu tür çalışmaları ilgili ülkelerden danışman ve kuruluşlar ile hazırlanırken, ilgili bürokratlarımız Fatih Terim'in Portekiz maçındaki avantajlarımızı heba etmesi gibi, başına buyrukluğa devam ediyorlar.
72 milyonluk Türkiye Frankfurt'ta ciddi bir şekilde temsili hak ediyor. Özellikle Almanya'da yaşayan 2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmen için Frankfurt Kitap Fuarı çok önemli, bu herhangi bir fuara benzemiyor. Oraya gidecek insanlarımız dostlarını da göğüslerini gere gere götürebilmeli ve bu konuda çıkan yazıları Alman dostlarına gösterebilmeli. Fuarın başlamasına 4 ay gibi kısa bir süre kaldı. Acaba yetkililer bunu görüp, açılışına Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Alman Cumhurbaşkanı Horst Köhler'in katılacağı bu fuarın hakkını verebilecekler mi, yoksa geçen yıl ön tanıtımında yaptığımız gibi çuvallayacak mıyız? İnşallah hakkını veririz.