Güncelleme Tarihi:
Başarılı insanlar hakkında genellikle anlatılan bir öykü vardır. Zeka ve 1975’te geldiği Restoranlarında, devlet Hüseyin Özer ile Hüseyin Özer'e Ona gastronomi Özer, ‚Bana göre yemeğin ülkesi yoktur, coğrafyası ‚Krizin bana faydası oldu. Kriz benim için kendi kendine fırsata dönüştü’ Hüseyin Özer ile Okuyamamanın acısını da
tutkuya odaklanmış bir öykü. Ama onunki müthiş bir yaşam öyküsü. Belki defalarca
yazıldı. Discovery Channel televizyonu yaşamını belgesel yaptı. Bu kişi
Londra’da Sofra, Özer ve Granita isimli
yaklaşık 300 kişinin çalıştığı toplam 15 restoranın sahibi 57 yaşındaki Hüseyin
Özer.
Londra’da işe bulaşıkçı olarak başlamış. 1979’da üç masalı bir kebapçı açmış.
Bir süre sonra da kebap ve döner
yerine hemen herkesin damak tadına hitap edebilecek zarif Türk yemekleri yapmaya
başlamış.
ve işadamlarını, Lordlar ve Avam Kamarası üyeleriyle, Kraliyet ailesinden
konukları ağırlayan Özer artık başarılı, tanınmış bir işadamı. Bu başarının
altında yatan sır bence yaptığını bir sanat olarak görmesi ve uygulaması. Türk
yemeklerinin özünü kaybetmeden değişmek zorunda olduğunu söylüyor ve buna
öncülük ediyor. İnsan sağlığı için yemeğin de sağlıklı olması gerektiğinde ısrar
eden Özer, diyetisyenlerle birlikte lezzetli yemekler
geliştiriyor.
Londra’da Regent Street üzerindeki Özer Restoran’da buluştum. Duvarları
kırmızıya boyalı orta büyüklükte. Giriş bölümü bar. Müşterilerin hemen hemen
hepsi İngiliz. Günlerden pazartesi. Bar bölümü masaların boşalmasını
bekleyenlerle dolu.
gelince... Dik kıvırcık saçlı, Mao yaka diye adlandırılan beyaz gömlek, şık
takımı ile farklılığın altını çiziyor. Konuşkan ve güleryüzlü. Bana göre hem tip
hem de yaptıkları açısından Fransız düşünür Voltaire’ye benziyor. Voltaire,
düşünce hayatında reformlara yol açmış, Özer de Türk mutfağında önemli reformlar
yapmış.
sektörünü, Türk yemeklerini, krizin yansımasını soruyorum.
vardır, o coğrafyada ne yetişiyorsa, o ülkenin yemek kültürüne yansımıştır. Türk
yemek kültüründeki zenginlik, coğrafyasındaki zenginliğin bir yansımasıdır. Türk
mutfağında daha sağlıklı, yeni, farklı lezzetler keşfedilmeli. Ben debunu uygulamaya çalışıyorum’ diyor.
diyen Özer, onu da şöyle açıklıyor. ‚Ben sağlıklı yemeği makul fiyata satıyorum.
Kriz öncesi lüks adı altında başka yerlerde yemeğe çok para ödeyen yüksek gelir
grubu bana akın ediyor. Birçoğu devamlı müşterilerimıye eklendi’ diye konuşuyor.
Kılı kırk yaran
ünlü Michelin Guide tarafından restoranları tavsiye edilen Hüseyin Özer,
Tokat’ın Reşadiye kazasına bağlı bir köyde doğmuş. Sefalet içinde geçen bir
çocukluk, gençlikten şimdi hafta
sonları ata binen, tilki avına çıkan polo, tenis oynayan, kusursuz İngilizce
konuşan, özel hoca tutup sanat tarihi dersi alan, konferans için üniversitelere
davet edilen Hüseyin Özer’in öyküsü
aslında bir masal gibi…
köydeki çobanlığını, çocukluk ve gençliğinde yaşadığı sefaleti ama
kararlılığını, Ankara’daki sefalet yıllarında komünistliğine heveslenmesini ama
olamayışını, köyündeki Şerafettin dayısını, arzuhalciye dönemin Başbakanı
Süleyman Demirel'e yazdırdığı mektuba gelen cevaba üzülmesini, ünlü Times
Gazetesi'nde dönemin başyazarı Matthew Paris'in Türk mutfağını küçümseyen
yazısını tekzip eden bir yazı yayınlatmasını, gençliğinde ona arkadaşlarının
sosyetik Hüseyin demelerini ve daha birçok konuyu konuştuk. Bunların hepsi yazı
konusu.
üzerinden hiçbir zaman atamayan Özer, birçok öğrenciye burs sağlıyor. Bu konuda
ise kelime konuşmuyor. İbadet nasıl gösteriş için yapılmazsa bu da öyle bir şey
diyor.