Güncelleme Tarihi:
Genelleme yapmak yanlış, hatta haksızlık, insafsızlık olur...
Ama politikacılar da acımasızdır...
Politikacılar da nankördür...
İşte Almanya'da bunun en son ve en somut örneğini bugünlerde yaşamaktayız.
Almanya'da koalisyon hükümetinin küçük kanadı Hür Demokrat Parti'nin (FDP) Genel Başkanı Guido Westerwelle'yi kastediyorum.
Şu anda 50 yaşında olan Westerwelle, 1994-2001 yılları arasında FDP'nin Genel sekreteri olarak görev yaptı.
O dönemlerdeki Genel Başkan Klaus Kinkel ve Wolfgang Gerhardt'la birlikte çalıştı.
Westerwelle 2001 yılında da FDP gemisinde dümenin başına geçti.
Yani liberallerin Genel Başkanı oldu.
1998 yılındaki genel seçimlerde toplam oyların yüzde 6.2'sini alan FDP, Westerwelle'nin genel başkanlığı döneminde sistematik olarak artış sergiledi.
Hür Demokratlar 2002 yılındaki genel seçimlerde yüzde 7.4, 2005'te yüzde 8.7 oranında oy topladılar.
27 Eylül 2009 tarihinde yapılan genel seçimlerde ise FDP, tarihinde o ana kadar görülmemiş bir başarı elde etti.
Liberaller toplam oyların yüzde 14.6'sını aldı.
Yani Westerwelle'li FDP, son seçimlerde adeta tarih yazdı...
Parti içindeki “gizli rakipler” bile Westerwelle'li bu başarıya alkış tuttu.
Ancak son aylarda durum birden değişiverdi...
Yapılan kamuoyu yoklamalarında FDP'nin sistematik olarak oy kaybına uğradığının ortaya çıkması üzerine liberallerin içinde “homurdananların” sayısı artmaya başladı.
Parti içinden tek tük de olsa Westerwelle'nin “kellesini isteyenlerin” sesleri yükselmeye başladı.
Ancak Baden-Württemberg'de ve Rheinland-Pfalz'da 27 Mart'ta yapılan Eyalet Parlamentosu seçimlerinde yaşanan oy kaybı üzerine tüm gözler Westerwelle'ye çevrildi.
Tabii oklar da...
Yıllardır birlikte çalıştığı, kendisine methiyeler düzen parti arkadaşları bile Westerwelle'yi “sırtından hançerlemek” için harekete geçti.
Westerwelle Federal Dışişleri Bakanı olarak Çin'de ve Japon'ya da resmi ziyarete bulunurken, parti içinden yükselen “Genel başkanlığı bıraksın” sesleri çoğaldı.
Yani bir yerde FDP'de “Königsmörder” (Kral katili-Kral katilleri) sayısı birden artıverdi.
Aynı durum yıllar önce Sosyal Demokrat Parti'de (SPD) de yaşanmıştı.
1970'li yıllarda “Ostpolitik” ile soğuk savaş'ın bitmesi ve iki Almanya'nın birleşmesi yolunu açan, 1969-1974 yılları arasında Almanya'nın başbakanlığını yapan Willy Brandt da ayın “ihaneti” yaşamıştı.
1964 yılından beri SPD'nin genel başkanlığını yapan ve Alman Sosyal Demokratların “anıt adamı” olarak bilinen Willy Brandt, Yunanistan kökenli Margarita Mathiopoulus'u 1987 yılında partinin sözcülüğüne getirince, “Königsmörder” “Kral katilleri” devreye girip isyan bayrağı açmışlardı.
Tabii Nobel Barış Ödülü sahibi Willy Brandt, onurlu tutumundan ödün vermeden tam 23 yıldır sürdürdüğü SPD genel başkanlığını hiç düşünmeden bırakmıştı.
Evet, politika acımasızdır...
Politika nankördür...
Politikacılar -hepsi olmasa bile- da öyle...