Güncelleme Tarihi:
PROF. Saul Friedlaender, Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ve Başbakan Angela Merkel’in de katıltığı anma toplantısında, bugün de yükselişe geçen aşırı milliyetçilik ve insan düşmanlığına karşı uyardı. Prof. Friedlaender, “En geç 1943’te milyonlarca Alman, Yahudilerin sistematik olarak öldürüldüğünü biliyordu. Çünkü 1942’de Yahudilerin sistematik olarak öldürüldüğüne dair çok sayıda haber ve öykü dolaşıyordu” dedi ve ayrıca Hitler’in planını açık açık söylediğini hatırlattı.
Parlamentoda konuşma teklifi aldığında kabul edip etmemeyi uzun uzun düşündüğünü anlatan Prof. Friedlaender, “Fakat kabul ettim. Çünkü Almanya değişti” dedi ve milletvekillerine hitaben, “Biz, sizlerin hoşgörü, insanlık, özgürlük ve gerçek demokrasi için çalıştığınıza inanıyoruz” diye konuştu.
SESİ TİTREYEREK ANLATTI
Prof. Friedlaender, nazilerin hastanede yatan ağır hastaları, yaşlıları, çocukları bile alıp çalışma kamplarına götürdüklerini, orada çırılçıplak soyduktan sonra ya enselerine birer kurşun sıkarak ya da gaz odalarına götürülerek öldürdüklerini anlatınca, birçok milletvekili gözyaşlarına hakim olamadı. Yeşiller Eşbaşkanı Annalena Baerbock, gözyaşlarını silerek kendini tutmaya çalıştı. Anne-babası nazilerin ölüm kampı Auschwitz’de öldürülen Prof. Friedlaender, kendi acı öyküsünü ise sesi titreyerek anlattı:
10 YAŞIN ÜZERİNDEKİ ÇOCUKLAR...
“Hitler iktidara gelince, annem ve babamla birlikte Prag’taki evimizi bırakarak Fransa’ya kaçtık. Ben o zaman 6 yaşındaydım. Evde Almanca konuşuluyordu. Mayıs 1942’de Fransa işgal edilince, Yahudiler orada da toplatılmaya başlandı. Ailem beni bir Yahudi çocuk evine saklayıp İsviçre’ye kaçmak istedi. Çocuk yurdunu bir gece yarısı polisler bastı ve 10 yaş üzerindeki çocukları TIR’a doldurup götürdüler. Ben 10 yaşın altında olduğum için kurtuldum. Yurttan ailemin yanına kaçtım. Ama onlar daha güvenli diye beni Katolik bir çocuk yurduna sakladılar. O gece anne ve babamı son kez gördüm.”
‘YANLARINDA OLSAYDIM BELKİ...’
“Annem ve babam 29 Eylül 1942’de Alpler üzerinden İsviçre’ye geçti. Ancak İsviçre polisi çocuksuz aileleri Fransız polisine geri teslim etti. Eğer yanlarında olsaydım belki onlar İsviçre’de kalıp hayatları kurtulacaktı. 3 Kasım 1942’de 468 erkek, 514 kadın ve 200 çocukla birlikte 40 nolu transportla Auschwitz’e götürüldüler. 639’u Auschwitz’e varır varmaz gaz odalarına kapatıldı. Babam da onların arasındaydı. Annem herhalde çalışma kampına ayrıldı. O da oradan çıkamadı. Babam gaz odası için ayrılırken, annem yanında mıydı, bilmiyorum.”
‘KENDİ TARİHİMİZİ SEÇEMİYORUZ’
Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schaeuble ise yaptığı konuşmada, insanların isimlerinin kendi kimliği olduğuna, ancak nazilerin toplama kamplarında insanların isimleriyle değil numaralarıyla çağrıldığına, çünkü insan görülmediklerine işaret etti. Milyonlarca insanın, 1.5 milyon çocuğun öldürüldüğünü hatırlatan Schaeuble, “Hiçbir millet kendi tarihini kendi seçemiyor. Ama olanları da yok sayamıyor. Biz olanları olmamış gibi yapamayız, ama bir daha bunların yaşanmamasını sağlayabiliriz” dedi.