Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: DPA
Oluşturulma Tarihi: Haziran 30, 2021 09:56
Türkiye’de politikacılarla ilgili başarısız oldukları halde genellikle ‘koltuğa yapışıp kalıyorlar’ algısı vardır. Almanya’da da hiç şüphesiz böyle düşünenler vardır. Almanya’da da hiç şüphesiz ‘koltuk sevdalıları’ da vardır. Ama Almanya’da çok farklı bir ‘siyaset kültürü’ de vardır. Örneğin, siyasi bir skandala adı karışan, seçimi kaybeden veya daha önceki seçimlere göre büyük ölçüde oy kaybeden herhangi bir partinin lideri, kesinlikle koltuğunu terk etmemekte direnmez.
BUNA şimdiye kadar birçok kez tanık olduk. “Yakınlaşma yoluyla değişim” sloganıyla 1969 yılında
Almanya’nın Başbakanı olan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ‘anıt adamı’ Willy Brandt, 1970’li yılların başında yıllar sonra ‘Demir Perde’ olarak bilinen Doğu Bloku’nun çöküşünün ve ‘Soğuk Savaş’ döneminin sonunun başlangıcı olan ‘Ostpolitik’i (Doğu Politikası) hayata geçirdi.
Bu politikası sayesinde 1971 yılında Nobel Barış Ödülü’nü bile aldı.
Ancak 1974 yılında özel danışmanlarından Günter Guillaume’un eski Doğu Almanya, yani Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) adına casusluk yaptığı ortaya çıktı.
Bunun üzerine Willy Brandt, 1974 yılı Mayıs ayında istifa ederek görevi bıraktı.
Bir daha da aktif politikaya dönmedi.
*
Almanya’nın 1982-1998 yılları arasında 16 yılı aşkın süre başbakanlığını yapan Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) eski lideri Helmut Kohl, 1998 yılındaki genel seçimlerde SPD’nin başbakan adayı
Gerhard Schröder karşısında tutunamadı.
Seçimlerden önce “Seçimi kaybedersem CDU Genel Başkanlığını bırakırım” diyen Helmut Kohl, 1973 yılından beri oturduğu koltuğunu bırakıp gitti.
2002 yılında da aktif politikayı bıraktı.
2005 yılında yapılan genel seçimleri kıl payı kaybeden Başbakan Gerhard Schröder, yerine CDU Lideri Angela
Merkel geçince “Ben gidiyorum” dedi.
Schröder, milletvekilliğini de bırakıp aktif politikaya veda etti.
2009 yılındaki genel seçimlerde SPD’nin toplam oyların ancak yüzde 23’ünü alıp hezimete uğraması üzerine Genel Başkan Franz Müntefering görevinden istifa etti.
2013 yılındaki genel seçimlere SPD’nin başbakan adayı olarak katılan, ancak aradığını bulamayan Peer Steinbrück de yenilgi sonrası aktif politikadan koptu.
2017 yılındaki genel seçimlerde toplam oyların sadece yüzde 20.5’ini alan SPD’nin başbakan adayı Martin Schulz, parti liderliğinden istifa etti.
2019 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde partisinin büyük ölçüde oy kaybına uğraması üzerine, SPD’nin ‘ilk kadın genel başkanı’ Andrea Nahles, tüm görevlerinden istifa ederek aktif politikayı bıraktı.
*
2000-2018 yılları arasında CDU Genel Başkanı olarak görev yapan Başbakan Angela Merkel de kararını çok önceden ilan etti.
2018 yılında yapılan Hessen Eyalet Parlamentosu seçimlerinde partisinin önemli ölçüde oy kaybına uğraması üzerine Angela Merkel, “Bir daha parti liderliği için aday olmayacağım” dedi.
Ve aynı gün 2021 yılında başbakan adayı olmayacağını da ilan etti.
Her ne kadar bazı çevreler “Politika bu. Şimdi böyle der, ama seçimlerden önce de ‘Partim çok ısrar etti. Hayır diyemezdim’ gibi bir gerekçe gösterip yeniden aday olur” açıklamasında bulunsalar da, Merkel sözünün arkasında durdu.
Yani bir yerde “Ben sözümün kadınıyım” dedi.
26 Eylül’de yapılacak genel
seçim öncesi Federal Meclis’teki 709 milletvekilinden 126’sı yeniden aday olmayacaklarını açıkladı.
Aralarında Hür Demokrat Partili (FDP) Hermann Otto Solms, CDU’lu Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere ile muhafazakâr kanadın yıllarca Meclis Grup Başkanlığı’nı yapan parti arkadaşı Volker Kauder, CSU’lu Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer ve SPD’li Federal Sağlık eski Bakanı Ulla Schmidt gibi ‘birinci nesil’ politikacılar var.
Ancak 45 yaşındaki FDP’li Katja Suding, sağ popülist Almanya için Alternatif’i (AfD) Federal Meclis’e taşıyan, ama aşırı sağcı diye hem partinin liderliğini bırakan hem de Meclis Grubu’nu terk edip bağımsız milletvekili olarak göreve devam eden 46 yaşındaki Frauke Petry gibi ‘ikinci nesil’ genç kadın politikacılar da var.
İşte tüm bu gelişmeler, Almanya’da politikacıların koltuklarına yapışık kalmadıklarını gösteriyor.
Hem de çok açık bir biçimde.