Güncelleme Tarihi:
SADECE GİZLİLİK ŞERHİ KALKTI
Aslında Kohl’ün bu söylemleri ve Türkiye’ye yaklaşımı Almanya’nın politikasını yakından izleyenler için hiç de yeni bir olgu değildir.
Bu, Almanların deyimiyle ‘Ein offenes Geheimnis’, yani herkesin bildiği bir ‘açık sır’dır.
Tek yeni yönü, resmî belgelere süresi dolan gizlilik şerhinin kalkmasıyla, Helmut Kohl’ün ve Kohl hükümetinin Türkiye’ye yaklaşımının resmileşmesidir.
24 Mart 1992 tarihinde Helmut Kohl’le Bonn’da yaptığım söyleşide kendisinde “Doğu Avrupa ülkelerine yaptığınız ziyaretlerde onlara AT ile ilişkilerini geliştirmeye katkı sözü verdiniz. Prensipte Türkiye’nin AT’ye tam üyeliğinden de yana mısınız?” diye sormuştum.
Kohl, “Bizim ülkelerimiz arasında tarihe dayalı geleneksel dostluk ilişkileri vardır. Bu bizim ortak tarihimizdir. Türk-Alman dostluğu bizim politikamızın önemli bir unsurudur. Bu nedenle ülkelerimizin gelecekte de politik ve ekonomik olarak karşılıklı güven içinde birlikte çalışacağından eminim. Türkiye ve Avrupa Topluluğu 1963 yılından beri Ortaklık Sözleşmesi ile birbirine bağlıdır. Türkiye’nin AT’ye üyelik başvurusunu federal hükümet kararlı bir biçimde hep destekledi. Şu anda asıl konu, Ortaklık Sözleşmesi’ni geliştirerek özellikle ekonomik alanda Türkiye ile AT arasındaki ilişkileri daha da canlandırmaktır” yanıtını vermişti.
TÜRKİYE’YE MUTLU DÖNDÜ
30 Eylül 1997’de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Bonn’da Helmut Kohl’le görüştü.
Alman tarafın yayımladığı basın açıklamasında, “Şansölye Kohl, Türk Başbakanı’nın Türkiye’nin Avrupa’ya aidiyetine ilişkin tutumunu güçlü bir şekilde desteklemiş ve Türkiye’nin AB’ye müstakbel tam üyeliğini desteklediğini açıklamıştır” denildi.
Ben o zamanlar Hürriyet’in Bonn temsilcisiydim.
Helmut Kohl, Alman ekolünden gelen Türk Başbakan’a övgüler yağdırdı.
Biraz da abartarak, Yılmaz’ın kendisinden daha iyi Almanca konuştuğunu bile söyledi.
Mesut Yılmaz, Kohl’le yaptığı görüşmeden sonra, AT’ye destek konusunda “Bu tamam. İstediğimi aldım” dedi ve Bonn’dan Türkiye’ye mutlu döndü.
Ama 12-13 Aralık 1997 tarihlerinde yapılan Lüksemburg Zirvesi’nde Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi eski Doğu Blok ülkelerinin de aralarında bulunduğu 11 ülkenin adaylıkları kabul edilirken, Türkiye’ye aday statüsü verilmedi.
Hatta sonradan Helmut Kohl’ün Lüksemburg Zirvesi’nde “Ben Türklerle aynı masaya oturmam” dediği bile ileri sürüldü.
HER NE KADAR İSTEMESENİZ DE...
Ben o dönemde Bonn’da akredite Yabancı Gazeteciler Cemiyeti (VAP) başkanıydım.
1997 yılı Noel öncesiydi.
Geleneksel olarak yabancı medya mensupları her Noel öncesi başbakanlıkta Başbakan Kohl’le bir araya gelirdik.
Ön tarafa yerleştirilen masada Başbakan Kohl, yanında ben ve hükümet sözcüsü oturuyorduk.
Kohl kendisine yöneltilen sorulara uzun uzun yanıtlar verdi.
Zaman zaman espriler de yaptı.
Her ne kadar Başbakanlık’ta konuk olsak da ev sahipliğini VAP üstlendiği için kapanış konuşmasını ben yaptım.
Başbakan Kohl’e teşekkür edip, iyi Noeller diledim.
“Her ne kadar siz Türklerle aynı masada oturmak istemeseniz de bu akşam bu masada bir Türk’le beraberdiniz” dedim.
Gülümsemekle yetindi.
Helmut Kohl’ün oğlu Peter Kohl, 2001 yılında Türk iş insanı Kemal Sözen’in kızı Elif ile evlendi.
Ve Helmut Kohl bırakın aynı masayı, Türklerle aynı sofraya bile oturdu.
Ve belgelere dayanılarak yayımlanan haberler üzerine, babasının Türkiye karşıtlığına hiçbir anlam veremediğini oğlu Peter de söyledi.