Güncelleme Tarihi:
Bugüne kadar yapılan girişimlere, alınan önlemlere rağmen bu tür olayların önüne geçilememesi üzerine Alman futbolunun yetkililerini yeni düzenlemelere karar verdi. Bu kararda siyasetçilerin de çok büyük etkisi oldu. Aslında siyasetin futbola karışması gibi bir durum Almanya için çok normal değil. Ama işin içine güvenlik girince ve bunun da sağlayıcısı içişlerine bağlı polisler olunca bu yakınlaşma biraz da kaçınılmaz oldu diyebiliriz.
Özellikle federal ve eyalet düzeylerindeki tüm içişleri bakanlarından futbolu yönetenlere, “Sorunun çözümü için gerekeni yapın” mesajı geldi. Stadyumlara gönderilen polislerin masraflarından şikayetçi olan içişleri bakanları, bu masrafları tek başlarına karşılamalarının mümkün olmadığını belirterek kulüplere açıkça göz dağı verdiler.
Tasarıya her kesimden tepki geldi
Sonunda Alman Futbol Ligleri Birliği (DFL) son dönemlerde adını çok duyduğumuz, o meşhur güvenlik konsepti için bir tasarı hazırladı. 27 Eylül 2012 tarihinde açıklanan “Sicheres Stadionerlebnis” (Güvenli Stadyum Yaşamı) başlıklı bu tasarı hazırlanırken, bilindiği kadarıyla Alman Futbol Federasyonu'nun (DFB) ve kulüplerin tavsiyeleri de alındı.
Ancak, herkesin maçları huzur içinde seyredebileceği stadyumlar hayalini kuran DFL, belki de hiç beklemediği tepkilerle karşılaştı.
Birçok kulüp tasarının maddeleri konusunda farklı görüşler bildirdi. Bazıları işin içine siyasetçilerin girmesinden rahatsız olurken, konseptle ilgili taraftarların görüşlerinin alınmamasını eleştirenler de vardı.
Ama en büyük tepkiyi şiddet olaylarında baş sorumlu olarak gösterilen taraftarlar verdi.
Futbolun vazgeçilmez unsurlarından biri olan taraftarlar, kendi fikirlerinin görmezden gelindiğini belirterek, “Ohne Stimme - keine Stimmung” (oy hakkı olmadan birliktelik olmaz) sloganlı bir kampanya başlattı. Profesyonel liglerde oynanan tüm maçlarda, ev sahibi ya da rakip ayırımı olmadan tüm taraftarlar ilk 12 dakika 12 saniye sessizce oturma eylemi yaptı. Konseptin oylanacağı 12 Aralık tarihine atfen gerçekleştirilen bu protestoların özünde “Maç seyretme hakkı kısıtlanacak. Alman futbol taraftar kültürü yok edilecek” endişeleri vardı.
Tasarının içeriği
Aslında ilk bakışta herkesin bildiğin maddeler var. Sicili kabarık taraftarlara stadyuma giriş yasağı, kesici, yanıcı parlayıcı ve patlayıcı maddelerin statlara sokulmaması, tribünlerdeki güvenlik kameralarının kapasitesinin arttırılması, ırkçı, ayrımcı ve hakaret içeren tezahürat ile pankartlara yasak konulması gibi.
Bunun yanında taraftarlara toplu ceza, misafir seyirci yüzdesinin azaltılması ya da gerekirse bazı maçlara misafir seyirci alınmaması, (Havai fişek gibi tehlikeli maddeleri gizlice stada sokma ihtimalini arttırdığı düşüncesiyle) büyük bayrak ve pankartların stada alınmaması öngörülüyor.
Kulüplerin tribünlerde etkili olan taraftar gruplarıyla bu düzenlemelere uyulacağı yönünde anlaşmalar yapması, bunu kabul etmeyen gruplara kısıtlamalar getirilmesi de düşünülüyor.
Ama asıl büyük tartışmaya ise tasarıdaki iki öneri neden oldu.
Bunlardan ilki, riskli maçlarda polisin maç öncesi yaptığı üst aramalarda gerekirse detaylı, yani iç çamaşırlarına kadar varan kontroller yapması. Bu kontrollerin stat girişlerinde kurulacak konteynerlar içinde yapılması ön görülüyor. Bunun bir uygulaması 10 Ekim 2012 tarihindeki Bayern Münih-Eintracht Frankfurt maçında yapıldı. Çadıra alınan taraftarlar detaylı kontrolden geçirildi. Polis bu aramalarda 22 tane bıçak ve bir biber gazı ele geçirdi.
İnsan burada bulananları duyunca, böyle bir kontrol için “İyi ki yapılmış” diyebiliyor. Ama bu uygulama geçtiğimiz dönemlerde büyük tartışma yaratan havaalanlarındaki vücut tarama cihazlarını akla getiriyor. Bu açıdan bakınca taraftarların, “Böyle bir arama kişilik haklarımızın ihlalidir” tepkisi, fanatiklerin dışındaki normal izleyiciyi de işin içine katarsak haksız sayılmaz.
İkinci konu ise, Almanya'da genelde kale arkalarındaki fanatik gruplara ayrılan ve ayakta maç seyredilen koltuksuz izleyici bölümlerinin iptal edilmesi ihtimali. Taraftarlık kültürünün tam anlamıyla yaşandığı ve öğrenildiği bu tribünlerin yok edilmesi gibi bir uygulama kulüpler kadar federasyon ve hatta Alman basınında çıkan haberlere göre sosyologların bile kabul etmeyeceği bir durum. DFL bu konudaki tepkiler üzerine, “Böyle bir düşünce yok” dese de, yine içişleri bakanlarının isteği doğrultusunda kapıyı tamamen kapatmış da değil.
Sonuç olarak kulüplere gönderilen 37 sayfalık bu tasarı 12 Aralık 2012 tarihinde oylanacak.
Asıl kıyamet de o zaman kopacak. Oylamaya 1. ve 2. Bundesliga'da mücadele eden toplam 36 profesyonel futbol kulübü katılacak. Burada alınacak kararlar, Alman stadyumlarındaki güvenlik önlemleri konusunda yeni bir dönem başlatacak.
Eğer kabul edilirse bu tür düzenlemeler futboldaki şiddete karşı yeterli olacak mı? Bu konuda şüpheliyim.
Örneğin, siz ne kadar kontrolleri sıkılaştırıp bazı maddeleri içeri sokmamaya çalışsanız da, fanatik gruplar içinde tezahürat ve şov hazırlığı dışında “Bu maddeleri güvenlikten nasıl geçiririm?” diye çalışma yapanların da olduğu unutulmamalı.
Ayrıca misafir seyirci yasağı gibi güvenlik önlemleriyle iki takım taraftarlarını stadyum bölgelerinde birbirinden uzak tutarak olayların önüne geçebileceğini düşünebilirsiniz. Bu Türkiye'de şu anda uygulanıyor. Ve ne kadar başarılı olduğu da malum. Stadyuma almadığınız grupların dışarıda karşılaşmasını nasıl engelleyeceksiniz? Bu şiddeti stat içinde önleseniz de, artık futbolu hayatın her alanında olduğunu göz ardı edemezsiniz.
Ne yapmalı?
Bence yapılması gereken, futbolun içindeki herkese “Futbol oynamak için o rakibe ihtiyacım var. Bu yüzden rakibime saygı duymalı, onu sadece sportif anlamda yenmeyi düşünmeliyim. Onu yok edersem, ben de olmam” bilincini aşılamak. Bunun için vakit kaybetmeden çalışmaya başlanmalı. Yıllar önce dostluk içinde seyredilen ve oynanan maçlardan bugünlere nasıl geldiysek, o günlere dönmek için aynı yolu tersinden gitmeliyiz. Tabi süre gelen hataları da yok ederek. Belki uzun bir süreç ama, kurallar ve yasakların sayısını artırmakla günü kurtarırken, böyle bir çalışmayla geleceğe adım atmış oluruz.