Güncelleme Tarihi:
Ansiklopedilerde genel olarak şöyle tarif ediliyor. Bir kişi veya olaya ilişkin peşin bir karara varmış olma durumudur. Önyargı düşüncelere, bireylere, nesnelere karşı olabileceği gibi bir insan grubuna dair de olabilir. Bu kişisel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Toplumsal önyargı koşulsuz bir inanç olabilir. Önyargı genelde olumsuzdur ve en adaletsiz yargıdır. Önyargıyı gidermek de çok zordur. Zaten Albert Einstein da “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur” diye boşuna söylememiş…
Bunları yazmamın nedeni, Almanya’da şubat ayından beri genelde internet sitelerinde bir konu hararetle tartışılıyor. Tartışmaya konu olan olay özetle şöyle; Amerikan FBI polisinin bir benzeri olan Alman Federal Polis Teşkilatı’nda görevli iki polis trende koyu tenli bir kişiye kimlik sorar. O kadar kalabalık trende sadece kendisine kimlik sorulmasını ayrımcılık olarak kabul eden koyu tenli kişi kimliğini göstermez. İki polis kişinin yanındaki sırt çantasını kontrol eder, ancak bir şey bulamaz. Koyu tenli kişi bir sonraki istasyonda karakola götürülür ve yapılan kontrolde Alman vatandaşı olduğu ortaya çıkar.
Koyu tenli kişi olayı yargıya taşır ama şubat ayında mahkeme, polisleri haklı bulur ve polisin dış görünüşünden, tecrübelerinden hareketle seçtiği kişilere kimlik sormasıyla yetkisini aşmadığını işaret eder. Konu Yeşiller Partisi tarafından meclise de taşınır. Yeşiller Partisi’nin verdiği soru önergesini cevaplayan hükümetin uzun cevabında doğal olarak polisin davranışı savunulur. Ama koyu tenli kişi peşini bırakmaz ve ilk mahkemenin kararına karşı bir üst mahkemeye itiraz eder. İlginç olan üst mahkeme itirazı kabul ederken, gerekçe olarak olayın temel bir öneme haiz olmasını gösterir. Gözler şimdi üst mahkemenin vereceği kararda…
Sanal dünyada yoğun bir tartışma var. Kişilerin büyük bölümü yapılan düpedüz bir ayrımcılık olduğunu savunuyor. Ayrımcılığa Karşı Federal Dairesi’nin Başkanı Christine Lüders “Mahkemenin bu kararı ayrımcılığa karşı bugüne kadar yaptığımız çalışmalara bir darbedir” diye açıklama yapıyor. Bu arada az da olsa kararı savunanlar var. “Canım o da kimliğini gösteriverseydi… Bu işi bu kadar büyütecek ne var ?” gibisinden yazılar yazıyorlar.
Aslında bu olay toplumsal önyargının tipik bir örneği. Polisin tecrübelerine göre, koyu tenli kişinin bindiği Kassel-Frankfurt treninde çok sayıda kaçak yabancı yakalanıyormuş. Yakalanabilir. Hatta tüm trendeki tüm yolcuların kimliği kontrol edilebilir. Buna kimsenin bir şey söyleme hakkı yok bence. Ama kalabalık bir trende tüm yolcular arasında sadece koyu tenli bir kişiye kimlik sorulması tuhaf değil mi… Koyu tenlilerin kaçak olabileceğine kadar bir önyargı… Böyle önyargılar birikerek yabancı düşmanlığına dönüşebiliyor. Asıl tehlike burada zaten…
Almanya Türk Toplumu Başkanı Kenan Kolat da “Bu ülkede kurumsal ırkçılık var derken önyargıları kastediyorum. Toplumda sürekli belli gruplara – yabancılara veya yabancı asıllılara - belirli yargıların yüklenmesi büyük bir tehlike yaratıyor. Toplumsal barışı, huzuru bozuyor” diyor… Bir süre önce yazmıştım… Almanya’da şu sıralar kimse Alman İçişleri Bakanı’nın yerinde olmaz istemez diye… Neonazi çete soruşturması, milli kürekçinin erkek arkadaşının aşırı sağcı çıkması derken bu olayda üst mahkeme koyu tenli kişiyi haklı bulursa ne olacak… Federal Polis bu konuda yeni baştan eğitilecek… Bu iş yine Federal İçişleri Bakanı’nın önüne gelecek… Ama bakan Federal Polis Teşkilatı’nda reform gerekli diye hızıl davranıp teşkilatın başkanını değiştirdi. Yeni başkan bence reforma bu olaydan başlayabilir…
Helmut Schmidt’i anlamak
Helmut Schmidt’i fazlaca anlatmağa gerek yok sanırım. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) önde gelen isimlerinden biri. 1974-1982 arasında görev yapan beşinci Alman şansölyesi. Alman Savunma ve Maliye Bakanlığı yapmış. Hamburg’da 1961’de yaşanan sel felaketinde, Elbe nehrinin taşıp 340 kişinin ölümüne yol aştığı taşkında İçişleri Senatörü olarak yaptığı çalışmalar politika kariyerinde ilk kilometre taşları olmuş. 36 yaşında federal milletvekili iken 1954 yılında Türkiye’ye ilk seyahati yapmış. Hamburg ile Karadeniz arasında düzenli şilep seferi yapılıp yapılmayacağını incelemek üzere yollara düşmüş. Nürnberg, Prag üzerinden otomobille Türkiye’ye gitmiş. Dönüşte bu işe olumsuz rapor vermiş. Helmut Schmidt’in Türklerin Almanya’ya gelmesine veya Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasına sıcak bakmadığı biliniyor.
Helmut Schmidt şimdi haftalık Die Zeit Gazetesi’nin yayıncıları arasında. Gazetenin yayın yönetmeni Giovanni di Lorenzo ile yaptığı söyleşiler de kitap olarak yayınlanıyor. Geçen hafta gazetenin ekinde yine böyle bir söyleşi yayınlandı. “Bunu anlıyormusunuz, Bay Schmidt” adlı söyleşi de Helmut Schmidt yetişkin kavramını anlatıyor. Helmut Schmidt şöyle diyor.
“Birçok Avrupa ülkesinde uzun bir süre yetişkin bir kimse 21 yaşının üzerindekiler olarak gösteriliyordu. Ama fırsatçı politikacılar gençlerin oylarını alabilmek için bu yaş sınırını aşağıya çekti. Belki ben yanlış düşünüyorum. Yetişkinlik kimine göre 18, kimine göre 21. Bana kalırsa 21 yaş sınırı koyardım.” Di Lorenzo’nun “ Bir insanı yetişkin yapan nedir?” sorusuna ise Helmut Schmidt can alıcı cevabı şöyle veriyor.
“Aşkı tanımıyan bir kişi ister 18, ister 21 isterse 36 olsun bana göre yetişkin değildir. Erkek ve kadın arasındaki aşk bana göre en önemli tecrübedir. Tabii bu tek başına yeterli değil. Ayrıca iyi ve kötü ayrımını yapmak gerekir. Bu erken yaşta da olabilir, geç yaşta da olabilir.”