Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: Arşiv
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2019 09:55
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kısa bir süre önce ‘Avrupa Birliği (AB) ile Vize Serbestisi Diyaloğu’ sürecine ilişkin bir genelge yayınladı. Bu genelgedeki ‘Vize Serbestisi Yol Haritası’nda yer alan kriterlerin yerine getirilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerektiğinin altı çizildi.
EVET, Türkiye ile AB arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması’na paralel olarak ‘
Vize Serbestisi Diyaloğu’ başlatılmıştır.
Vize serbestisinin başlatılması için AB, Türkiye’nin 72 kriterin tamamının yerine getirilmesini istemektedir. Son 6 kriter de dahil.
Özellikle de Türkiye’nin Terörle Mücadele Yasası’nı vize serbestisi için ‘en büyük engel’ olarak görüyor AB.
Evet, vize serbestisi konusunda Türkiye ile AB arasında ciddi bir sıkıntı yaşanmaktadır.
Hem de karşılıklı ‘tam güvensizliğe’ varan bir sıkıntı.
Türkiye Türklerindeki genel kanı, “Biz ne yaparsak yapalım, AB bizi tam üye olarak almayacak. İstedikleri kriterlerin hepsini istedikleri şekilde yerine getirsek bile vize serbestisi gerçekleşmeyecek. Çünkü her seferinde yeni yeni ‘zorluklar’ çıkaracaklar Avrupalılar” şeklindedir.
Aynı kanı Avrupa’da yaşayan Türkler ve Türkiye kökenli Avrupalılar için de geçerlidir.
Bu görüşü paylaşan çoğu Alman birçok Avrupalı medya mensubu tanıyorum.
Yazılmamak koşuluyla yaptığımız sohbetlerde birçok Alman politikacının ve diplomatın da farklı düşünmediğini görüyorum.
Türk politikacılar ve diplomatlar arasında da bu görüşü paylaşanların sayısının her geçen gün arttığına da tanık oluyorum.
*
Evet, Türkiye ‘kazanılmış bir hakkı’ yeniden kazanmak için uğraşıyor.
Hem de yıllardır.
Türkiye ile şu andaki AB’nin ‘anası’ konumundaki Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında 12 Eylül 1963 tarihinde tam üyelik hedefiyle ‘Ankara Anlaşması’ imzalanmıştır.
1 Ocak 1973 tarihinde de 13 Kasım 1970’te imzalanan ‘Katma Protokol’ hayata geçmiştir.
‘Katma Protokol’ün 41. maddesinin 1. bendine göre, taraflara yeni kısıtlamalar getirmek yasaklanmıştır.
Yani o dönemde sahip olunan hakların kötüleştirilmesi mümkün değildir.
İşte o tarihlerde Türk vatandaşları vizesiz olarak
Almanya başta olmak üzere AET ülkelerine vizesiz seyahat edebiliyorlardı.
Ben de 30 Ekim 1969 tarihinde yüksek öğrenim görmek için Paris’in yolunu Fransa vizesi almadan tutmuştum.
Çünkü vize istenmiyordu.
Ama Almanya ülkede işsiz sayısının 2 milyonu aşması üzerine 1 Temmuz 1980’den itibaren Türk vatandaşları için vize uygulaması başlattı.
Hem de AET ile Türkiye arasındaki ‘Katma Protokol’e attığı imzayı yok sayarak.
Diğer AET ülkeleri de çok geçmeden Almanya’nın peşinden giderek Türk vatandaşlarına vize uygulamaya başladılar.
Daha sonraki yıllarda vize sorunu yaşayan bazı Türk vatandaşları Almanya’da dava açtılar.
Kazandılar da.
Alman mahkemeleri, özellikle hizmet sunma, hizmet alma, sportif, sanatsal faaliyetler ve ziyaret amaçlı seyahatler için Türk vatandaşlarının vize almalarına gerek olmadığı yönünde kararlar verdiler.
Ama demokratik hukuk devleti Almanya’nın ilgili birimleri ve politik sorumlular bile bile kendi adalet makamlarının kararlarına saygısızlık ettiler.
Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) da Türk vatandaşlarına vize uygulamasının ‘yasal olmadığı’ yönünde kararlar vermiştir.
ABAD, 19 Şubat 2009’da Türk vatandaşlarının AB dahilindeki haklarının 1973 yılında hayata geçirilen ‘Katma Protokol’den sonraki yasalarla kötüleştirilemeyeceği kararını vermiştir.
Ama aynı ABAD zamanla AB’nin ‘çıkarlarını’ gözönünde bulundurarak tutum değiştirmiş ve 24 Eylül 2013’te hizmet almak üzere AB ülkelerine gidecek Türk vatandaşlarına dönük vize uygulamasının ‘yasal olduğu’ kararını vermiştir.
Tabii misilleme yapıp, “Türkiye’ye vize uygulayan ülkelere Türkiye de vize uygulasın” diyen Türklerin sayısı da artmaktadır.
İşte bu gelişmeler ışığında insanın aklına ister istemez “Vizesiz seyahat hayal mi?” sorusu geliyor.