Güncelleme Tarihi:
ALMANYA’ya ilk kez 1963 yılında bir yıllık sözleşmeli işçi olarak geldiğini ve postanenin paket bölümünde çalıştığını belirten 71 yaşındaki Elter Akay, Almanya’ya gelme amacının okumak ve kameramanlık öğrenip geriye dönmek olduğunu söylüyor. Akay, hedefine ulaşamadığını ancak Almanya’ya gelmeyi kendisi için büyük bir kazanç olarak değerlendiriyor.
- Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
15 Haziran 1940 Bursa doğumluyum. Rahmetli babam müzik öğretmeniydi ve bu yüzden farklı kentlerde yaşamak zorunda kaldık. İlkokulu İzmir’de okudum. Kızılçulluk Köy Enstitüsü öğrencisiydim. Babamın tayini Ankara’ya çıkınca biz de yanına geldik. O dönem meslek açısından fazla imkan yoktu. Ankara ile İzmir arasında uzun bir süre gidip geldim. İlk zamanlar okula İzmir’de devam ettim. Marangozluk çok gözde bir meslekti. Ben de marangoz olmak istiyordum. Annem ise “Aman oku da elektrikçi ol’ diyordu. Onun isteği üzerine Ankara Birinci Sanat Enstitüsü’nü bitirdim ve elektrikçi oldum. Okulum o dönemlerde çok önemliydi, herkes o okulda okuyamıyordu. Babamın da öğretmen olmasından dolayı ben biraz şanslıydım.
Almanya’ya gelişiniz nasıl oldu?
Elektrikçi olmuştum ve Ankara’da çalışıyordum. Gençlik işte. Akşamları işten eve giderken Ankara sokaklarında protesto yürüyüşleri olurdu. Bir akşam ben de katıldım. Protesto neyle ilgiliydi onu dahi bilmiyorum. Polisler jopla dövüce kızdım. Karar verdim ve küçük bavulumu alıp yola çıkmak istiyordum. Almanya’ya gelmeye karar verdim. Başvuru yaptığımda bana mesleğimi sordular ama ben yalan söyledim. “Mesleğim yok” dedim. Çünkü adı üzerinde, ‘işçi’ arıyorlardı, benim gibi meslek sahibi olan birini değildi. Ama benim hedefim çok daha farklıydı. Ankara’da yeni yeni televizyon kanalları çalışmaları başlamıştı ve ben de Almanya’da okuyup kameraman olmak istiyordum. Daha sonra Ankara’ya gelip televizyonda çocuk programı yapmayı planlıyordum. İşlemlerimiz kısa sürede tamamlanmıştı ve biz bir ekihp olarak yola çıkacaktık ki, Nürnberg’de bizi isteyen fabrika vazgeçti. Biz de İstanbul’da kaldık. Hemen ardından Hamburg’da bir postanenin işçiye ihtiyacı olduğu ve oraya gitmek isteyen olup olmadığı soruldu. Ben hemen parmak kaldırıp gitmek istediğimi söyledim. Böylece Almanya işçilik maceram başlamıştı.
YOLCULUK ÜÇ GÜN SÜRDÜ
- Almanya’ya trenle mi geldiniz?
Evet. 1 Aralık 1963 tarihinde İstanbul’daki Alman irtibat bürosu tarafından elimize tren bileti, kumanya ve plastik bir kap içindeki su verildi. 36 kişiden oluşan bir grupla, Sirkeci Garı’ndan kara trene binerek üç gün iki gecelik yolculukla Hamburg’a geldik. Hatta şu an Aşağı Saksonya Eyaleti Kadın, Aile, Spor ve Uyum Bakanı olan Aygül Özkan’ın babası Aydın Özer’le o kara trende tanıştık ve hala dostluğumuz devam ediyor. Garda birkaç kişiden oluşan bir müzik grubu, iki Türk tercüman ve üç Alman yetkili bizi karşıladılar. Bizler için hazırlanmış bir otobüsle bizi Billstedt semtindeki dört katlı bir lojmana götürdüler. 4 Aralık 1963 günü hepimiz yakaları kola ile ütülenmiş beyaz gömlek giyerek ve kravat takarak yeni işyerimiz, paket postanesine götürüldük. Tabii Oktay ve İlhan adlı tercümanların eşliğinde. Çok büyük bir salonda 50 ile 55 kişi o zamanlar Sovyet İşgal Bölgesi’ne (SBZ) gönderilen paketlerin gidecekleri şehir ve postanelerine dağıtımı ile uğraşıyorlardı. Onlar postanenin vermiş olduğu iş elbiseleri veya kot pantolon giymişlerdi. Ahım şahım süslü giyinmiş bizlere, sanki karşılarında Mars’tan gelmiş insanlara bakar gibi bakıyorlardı bizlere. Bana verilen ilk iş, paket çuvallarından oluşmuş tepeye tırmanarak arkadan gelecek paket çuvalları için yer açmaktı.
- Almanca’yı nasıl öğrendiniz?
Berlitz adlı dil okuluna yazılıp Almanca öğrenmeye başladım. Sanırım 1964 yılının yaz ayı idi. Tercüman İlhan Tüzüner tatile gitmişti. Beni personel bürosundan çağırdılar ve gittiğimde dört memurun beni beklediğini gördüm. Personel şefi bana bir zarf uzatarak ‘Akay Bey, elimize Türkiye’den garip adresli bir mektup geçti. Kime ait olduğunu tespit edebilmek için açıp okumak gerekli. Bize tercüme eder misiniz?’ diye sordu. Zarfın üzerinde alacak olanın adı ve soyadı altında da adres olarak ‘Hat er ein postfach, dann schreibt an sein postfach Hamburg- Almanya’ yazıyordu. Bu o zaman yeni başlatılan Postfach dağıtım yolunun reklam olarak mektuplara basılan damgası idi. Şefin ve şahit olarak gelmiş iki memurun huzurunda mektup açıldı. Allah’a şükür yazılanlardan kime ait olduğu bir tesadüf olarak bulundu ve kendisine verildi.
- Peki mesleğiniz olan elektrikçiliğe nasıl başladınız?
Buraya mesleğimi söylemeden gelmiştim ve bir yıllık sözleşmem postanede bittikten sonra sözleşmemin uzatılmasını istediler. Ben istemedim ve şefime Türkiye’de elektrikçi olduğumu söyledim. Beni kaçırmamak için teknik bölüme elektrikçi olarak aldılar. Hatta maaşım Alman meslektaşlarıma göre daha azdı üç ay sonra geriye dönük olarak bana maaşımın eksiğini toptan ödediler. Daha sonra beş yılımı doldurmadan ve pasaportumu iptal ettirmeden Ankara’ya gittim. Kayaş Kapsül Fabrikası’nda 1,5 yıl çalıştıktan sonra tekrar Hamburg’a döndüm. Burada oturma iznimi uzatmak için gittiğim yabancılar dairesinde 1,5 yıl Türkiye’de kaldığım için pasaportuma iptal damgası vurdular. Bana da ‘Ya kendiniz gidersiniz ya da biz göndeririz’ dediler. Bu kez postaneden, okuldan ve spor kulübünden daha önce çalıştığım yerlerden birer belge alıp tekrar oturma izni almak için gittim. Bu kez bana oturma müsaadesi verdiler. Ben daha sonra çeşitli fabrikalarda, şirketlerde elektrikçi olarak çalıştım. Gençliğimden beri voleybol oynardım ve antrenör olarak burada Walddörfer Spor Kulübü’nde antrenörlük yapıyordum. Şu anda hala bunu sürdürüyorum.
SEKİZ AY UĞRAŞTIM
Eşinizle tanışmanız nasıl oldu?
Çok ilginç bir hikâye. Eşim Çekoslavakya kökenlidir. Voleybol takımıyla bir turnuva için Çekoslavakya’ya gittik. Orada tanıştık. Eşim o zamanlar fazla Almanca bilmiyordu ve bir şekilde sohbet etmeye çalışıyorduk. Bana ‘Senden hoşlandım’ demek istemiş ama yanlışlıkla ‘Seni seviyorum’ dedi. Ben de kendisinden hoşlanmıştım ve böylece evlendik. Eşimin Almanya’ya gelmesi sekiz ay sürdü. İkimiz de yabancıyız. Yasaları bilmiyoruz. Beni her gün farklı bir daireye gönderiyorlardı. Sekiz ay sonra bu hayalin son bulması için okuldan öğretmenim olan Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Freimut Duve’yi aradım ve konuyu anlattım. Kendisi o dönem senatörlük yapmış ve milletvekiliydi. Almanya İçiçleri Bakanlığı’na bir telefon açtı ve benim sekiz ay uğraştığım sorun bir saatte çözüldü. Eşim aynı gün yanıma geldi.
Değerli dostum şu anda kendisi emekli olan Duve ile hala görüşüyoruz. Hatta kendisi ‘Krieg in den Seelen’ adında yazdığı kitabında benden ‘Dostum E. Akay Türkischer Hamburger oldu’ diyerek yer vermiş. 1977 yılında kızım Yasemin dünyaya geldi ve kendisi Münih’te RTL 2 televizyonunda prodüksiyon menajeri olarak görev yapıyor. Ben ve eşimde Hamburg’dayız. Her yıl Bursa Gemlik’te yazlığımıza gidiyoruz ve güzel tatil yapıyoruz. Almanya’da geçen 48 yıllık yaşantımı avantaj olarak görüyorum. Şu anda bir kızım var ve kendisinin iyi bir görevde olmasını kazanç olarak görüyorum.